Duayen Yazar ve Eleştirmen Noam Chomsky'nin Dilbilim Konusundaki Öğretileri
chomsky öncelikle akıl sahibi her insanın yapabileceği iki gözlemden bahseder:
bunların ilki "poverty of the stimulus" (uyaranların azlığı?) diye adlandırdığı gözlemdir.
bir bebek dünyaya geldiğinde dil gibi oldukça soyut ve zengin bir yapıyı, görünen o ki oldukça az uyaranla nasıl öğrenebiliyor diye sorar. gözlem şunu gösteriyor ki dünyanın her yerinde her bebek, içine doğdukları dili hemen hemen aynı zamanlarda konuşmaya başlayıp, çeşitli ilerlemeleri aynı zamanlarda kaydedip, aynı aşamalardan geçip, dili aynı hızla öğreniyor. dil öğrenimi toplumun, ebeveynlerin rehberliğinde olmuyor. yetişkinler sistematik bir şekilde bebeğin yanlışlarını düzeltmiyor, düzeltme olduğunda da bebekler farketmemiş veya ilgilenmiyor gibi gözüküyor.
bebeklerin dili öğrendikleri hız dikkate alındığında bunun bir öğrenmeden ziyade "kazanma" olduğu görülüyor. ilk cümlelerini kuran bebekler gramere uymayan, yapısı bozuk cümleler kurmuyor, bu açıdan oldukça az hata yapıyor (aslında yapılabilecek hatalar düşünüldüğünde neredeyse hiç hata yapmıyolar). sosyal konum, iq ya da farklı eğitim süreleri dil öğrenimine etki yapıyor gibi gözükmüyor. yaş olarak belli bir eşik geçildiğinde dil öğrenimi oldukça zorlaşıyor.
ikinci gözlemse chomsky'nin "dilin yaratıcı olması" diye bahsettiği gözlemdir. işaret ettiği üç şey vardır:
birincisi, insanın içinde bulunduğu durumla ağzından çıkanlar arasında her zaman bire bir örtüştürme yapmak imkansız, yani dil tamamen dış uyaranlara bağlı değil.
ikincisi, bir insanın sınırlı sayıda dil elemanıyla sınırsız sayıda anlamlı yapı oluşturabilmesi gibi bir durum var.
üçüncüsü ise her ne kadar dil dış uyaranlardan bağımsız olsa da, ağzımızdan çıkanlar içinde bulunduğumuz zihinsel ve fiziksel duruma oldukça uygun oluyor. bir insandan arada sırada anlaşılmadık veya garip şeyler duymak mümkün olsa da çok ender "deli saçması" cümle duyulur.
chomsky bu iki gözlemi (dilin yaratıcı olması ve poverty of the stimulus) açıklayamayan bir dil teorisinin yetersiz olduğunu savunur. bunları açıklamak için dile getirdiği yaklaşıma "biyolojik rasyonalizm" adı verilmiştir (chomsky tarafından değil, bir takım kategori manyakları tarafından). "rasyonalist" olmasının sebebi dile yaklaşımının 17. yy rasyonalistleri çizgisinde olmasıdır.
örnegin chomsky descartes'in zihin-vücut dualizmini, "rasyo"nun evrensel bir araç olduğu fikrini ya da mekanik yasalarını kabul etmez, ancak "dilin yaratıcı olması" gözlemini ilk olarak kaydedenin descartes olmasının altını çizer. ayrıca biyolojik rasyonalizm hiçbir empirisistin kabul etmeyeceği şekilde dilin büyük kısmının doğuştan geldiği, dışarıdan ufak girdilerle geliştiği fikrini içerir.
chomsky iddia eder ki empirisist varsayımlarla uyaranların fakirliği gözlemini açıklamak kesinlikle mümkün değildir, daha geniş bir perspektifle zihin felsefesi yapmak da mümkün değildir (burada sözü geçen varsayımlardan en önemlisi insan zihninin beyaz bir kağıt olmasa da, algı reseptörlerinin topladığı bilgiyi işleyen, oldukça karmaşık bir öğrenme mekanizmasına sahip olduğudur. empirisistler iddia eder ki doğuştan gelen, sadece bu öğrenme mekanizmasıdır. boş zihnin tecrübelerle dolması, bu mekanizmanın algılar üzerinde çalışması sayesinde olur). burada anlaşılması önemli olan nokta, chomsky'nin empirisist bilim metodlarına karşı olmamasıdır.
chomsky'nin "biyolojik rasyonalizm"inin ne olduğunu anlatmaya çalışmaktansa beş ana özelliğinden bahsetmenin daha açıklayıcı olacağına inanıyorum. bu beş özelliğin her birinin, dil üzerine olduğu kadar insan ve politika için de önemli anlamları var.
internalism: dil insanın kafasının içinde olup biten birşeydir. dilin kullanımı, insan ilişkilerine etkileri, bunlar hep dilin önemli yanları olmakla birlikte, dilbilimin üzerinde konuşabileceği/konuşması gereken alanlar değildir. chomsky'nin görüşüne göre dilbilim, daha formel bir karaktere sahip olmalı (matematik veya mantık gibi) ve zihnimizdeki oldukça belirgin bir bölgenin bilimi olmalıdır.
nativism: insanlar bir dil kapasitesiyle doğarlar ve bu kapasitenin sadece gelişmeye bırakılması gerekir. dil "öğrenilmez", doğuştan gelir. zihnimizdeki "language faculty" dediği dil alanı, diğer bölgelerden bağımsız çalışan, fiziksel ve zihinsel bir organdır. bu organ minimal girdi ile kendini otomatik olarak geliştirip yetişkinlerde gördüğümüz dil yeteneğini sağlar.
universalism: eğer diller doğuştan geliyorsa, belirli bir temel seviyede tüm insan populasyonunda aynı olmalıdır. (bkz: evrensel gramer)
individualism: her birey kendi özel dilini geliştirir. temelde tüm insanlarda aynı olan doğal bir dil, her insanın zihninde kendini farklı bir biçimde formüle eder.
constructivism: zihnimizin fiziksel ve biyolojik yapısı nasıl tecrübeler yaşadığımızı, neyi ne kadar ve nasıl anladığımızı belirler. dünyanın aslen nasıl olduğunu bilemeyiz, zihnimizin çalışma şekli ve yapısı sonucu ortaya çıkan görüntüyü biliriz. tek yapabileceğimiz yapılar tasarlamak (bilim gibi) ve dış dünyayı anlaşılabilir kılmaya çalışmak, bu yapılar çalıştığı sürece onlardan yararlanmak.
buraya kadar chomsky'nin oldukça önemli gördüğü iki gözlemden ve bu gözlemleri açıklamak için ortaya attığı biyolojik rasyonalist yaklaşımından bahsettim. daha önce de söylediğim gibi chomsky bu iki gözlemi açıklayamayan bir dil teorisinin yetersiz olacağını iddia eder. dolayısıyla biyolojik rasyonalizm özellikle bu iki gözlemi açıklamak için tasarlanmış bir pozisyondur.
iddiasının şöyle özetlenebileceğini düşünüyorum (çok ama çok basitleştirerek): insan zihninde diğer modüllerden bağımsız çalışan bir dil modülü vardır. bu modülde evrensel gramer yazılı olarak dünyaya geliriz. çevreden gelen uyaranlar bu evrensel gramerin hangi tekil durumunun ortaya çıkacağını belirler (türkçe, çince vs.). birey daha sonra bu tekil durumun tamamen kendine özgü bir versiyonuyla hayatına devam eder.
chomsky'nin daha ziyade öğrenme teorisi, felsefe ve psikolojiden faydalanarak temellendirdiği dil anlayışını özetlemeye çalıştım. chomsky'yi chomsky yapan ise bundan sonra başlamaktadır. bilime asıl katkıları matematiksel ve formel linguistik alanındadır ve bu dil anlayışının kurduğu temel üzerine otururlar.