EKONOMİ 13 Kasım 2018
40,1b OKUNMA     727 PAYLAŞIM

Devam Etmekte Olan 2018 Ekonomik Krizine Dair Güncel Bir Değerlendirme

Türkiye'nin yaşadığı ekonomik sıkıntılar, yılın son çeyreğine girdiğimiz şu günlerde devam ediyor.
iStock

görünen o ki, maliye politikasına zaman kazandırmak amacıyla gerçekleştirilen efsane faiz artırımından sonra maliye politikası geleneksel gevşek ve zoraki sıkı politikalar arasında bocalamaya devam ediyor. otomotivde ötv indirimi gelebilir demiştim ve geldi. yerli ve milli sektörümüz inşaattaysa devlet tarafından stok eritilmesi gibi seçeneklerin gündeme gelmesiyle seçim sonrası enflasyon şanlı yükselişine devam ederek %30'ları kırma potansiyeli taşıyor.

1) biz bugüne kadar ne yaptık?

ağustos ayında patlayan kur şoklarından sonra, cumhurbaşkanı rasyonel hareket etmek zorunda kalarak faiz artırımına zımnen evet demek zorunda kaldı. gel gelelim, piyasaya istediğini verirken gösterilen direnç ve bunun yarattığı güvensizlik nedeniyle kurların sakinleşmesi zaman aldı. bunlara ek olarak, rahip ve hakan atilla gibi ekonomi dışı konuların da etkisi oldu.

faiz artırımları yani para politikasında sıkılaşma adımlarının bugüne kadar maliye politikası yani hükümet tarafından gevşekleştirildiği görüldüğünden dolayı yaratılan güvensizliğin aşılması için yeni ekonomik programın da açıklanması gerekti. yep, açıkçası birbiriyle oldukça tutarsız ekonomik hedefleri tek potada birleştiren bir hedefler manzumesi olmasına rağmen yine de önceki programlara göre özellikle enflasyon oranları özelinde bir farkındalığa sahip olduğunu gösterdi.

yep zaten çoktan çöp sepetine gitti ama özellikle rekor faiz artışı ve abd ile düşen tansiyon bize kurlarda gerileme, ekonomide yavaşlama ve cari açıkta düşüş olarak zaman kazandırdı. kazanılan zamanda devlet kaynak yaratmak için ötv indirimine gitmek zorunda kaldı. stok eritme üzerine kurulu olacaksa, cari açıkta kısmen bir artış olmaz. ötv indirimi yetmez distribütörlerin de düşük faizli kredi kullandırmaları gerekir.

şu ana kadarki performansa bakarak bu krizi 2009 krizi gibi çözebileceğimizi zannetmemiz krizi derinleştirmekten başka bir işe yaramıyor. evet kurlar geriledi, iç talep kafa üstü çakıldı, ağustos eylül aylarında cari fazla verdik ekim ayı geçici dış ticaret açığı bize ekimde cari fazla vereceğimizi söylüyor. bunlar gayet olumlu veriler ama ne pahasına? patlayan işsizlik, resesyona giren ekonomi ve artan enflasyon yani stagflasyon hatta kriz derinleşirse slumpflasyon.


2) bugünden sonra ne yapmamız gerekiyor?

öncelikle artık zombi şirketleri devletin kurtarmaktan vazgeçmesi gerekiyor. çünkü bunların kurtarılması mümkün değil sadece devlet kaynaklarının israfına yol açıyorlar, ama bazı şirketlerin de destekle kurtarılması mümkün ve de gereklidir. bu dediğim ilk durumla bir çelişki gibi gelebilir ama aslında değil.

doların ucuz olduğu dönem boyunca verimliliği düşük birçok şirket özellikle rotatif kredilerle çarklarını çevirdi durdu. bu şirketlerin başka bir ortak özelliği ise ticari ilişkilerinin net döviz açığı yaratacak kadar verimsiz bir şekilde senelerce büyümeleridir. devletin bu şirketleri kurtarmaktan vazgeçmesi gerekiyor çünkü ekonomik yapımızda verimlilik bunlar yüzdürüldükçe düşük kalmaya devam edecek. ayrıca kurtarılmaya devam ettikçe yarattıkları döviz açıkları nedeniyle de kurlar üzerinde baskı oluşturarak bütün makroekonomik dengeleri sarsacaklar.

fakat her şirket bu kadar kötü durumda değil, bazı şirketlerin bilançoları alacaklılarının iflas ya da konkordato talepleri nedeniyle sekteye uğradığı için bozuldu, ki muhtemelen bunların arasında ihracatçı firmalar da vardır. bu noktada her konkordato talebinin onaylanmaması ve yeri geldiğinde iflasa hükmedilmesi gayet isabetli olacaktır.

özetle, balığın kılçığını ayıklar gibi devletin yardım edeceği ve batmasına hükmedeceği şirketleri bir an önce ve efektif bir şekilde belirlemesi, desteklerin bu alanlara kaydırılması ve makroekonomik yapıda küçülmeye rağmen verim artışının yakalanmasını sağlaması lazım. eğer bu süreci aylar sonra imf'ye bırakırsak onlar sağlamları da batıracak çünkü odakları devlette tasarruf olacaktır.

3) enflasyonla topyekün mücadele ama nasıl?

enflasyonun başlıca nedeni verimsiz makroekonomik yapıda anlamsızca, ki bu genelde devlet zoruyla olur, artan para hacmi ve/veya para emisyonudur. özellikle doksanlardaki krizlerin temelinde harcamalarını kontrol edemeyen devletin tcmb'ye devlet tahvili satıp borç alarak emisyondaki para miktarını artırması yatıyordu.

burada atlanmaması gereken nokta ise sadece emisyonun tek başına enflasyon anlamına gelmeyeceğidir. önemli olan paranın dolaşım hızıdır. çünkü sabit emisyon miktarında dolaşım hızı artan para demek, birim zamanda aynı aktörün elinde daha çok harcanabilir para olması demektir. peki bu emisyon artmadan nasıl olur?

devletin borçlanma miktarını artırmasıyla olur. hane halkı yani biz, şirketler ve bankalardan oluşan bir üçgen düşünün. paranın dolaşım hızıyla kastettiğimiz paranın bu üçgen içindeki dolaşım hızıdır. devlet eğer bütçe açığı veriyorsa bu, devletin bu üçgene dışarıdan para eklemesi anlamına gelir çünkü vergi gelirleri bu üçgenden çekilen parayken, harcamalar bu üçgene eklenen paradır.

ha geçen sene olduğu gibi devlet borçlanmasına rağmen kamu bankalarında veya tcmb'de borçlandığı parayı tutabilir. bu durumda bütçe açığını direkt olarak üçgene dışarıdan giren para olarak değerlendirmemek gerekecektir, ama bu en azından bizim devletimiz için oldukça istisnai bir durumdur. politikacılar kendilerinin olmayan parayı harcamayı severler. biraz ütopik bir örnek olmakla beraber, devlet eğer banka hesabındaki bütün türk lirasını fiziki olarak kamyonlarla çekip, daha sonra bu paraları ateşe verip yaksa emisyon daralmış ve paranın dolaşım hızı da yavaşlamış olacaktır.

enflasyonla mücadele edebilmek için öncelikle enflasyonun tanımına bakmak gerekecektir. enflasyon, verimsiz ekonomik yapıda paranın dolaşım hızının artmasının bir sonucudur.

o zaman enflasyonla mücadelede yapılacak iki şey vardır

a) verimsiz makroekonomik yapının verimini yükseltebilirsiniz ki zaten bir önceki maddede ben de bu durumu balığın kılçığının ayıklanmasına benzetirken vurgulamıştım.

b) paranın dolaşım hızını yavaşlatabilirsiniz, ki bunu da sıkı maliye ve para politikalarını eş zamanlı uygulayarak gerçekleştirebilirsiniz.

bunlar aslında literatürde maliyet enflasyonu ve talep enflasyonu olarak bilinen iki farklı enflasyon çeşidinin makroekonomik model içindeki karşılıklarıdır. tıpkı crocco teoreminde tersinmez terimler olan rotasyonel operatörü ile viskozite gibidir bunlar. ya da aerodinamikte kanadın sürtünme katsayısını etkileyen induced drag ile frictional drag gibidirler.

paranın dolaşım hızını yavaşlattığınızda, birim zamanda bir kişinin elinde bulunan para miktarı sabit emisyonda azalacaktır. bu durumda daha az parası olan ise daha az harcayacaktır, tersi olduğunda ise daha çok harcayacaktır. paranın dolaşım hızını yavaşlatmak için ise yüksek faiz, yüksek vergiler ve fazla veren bir devlet bütçesi gerekir. yeryüzünde bunu isteyecek bir politikacı olmaması ise demokrasinin açık bir bug'ıdır.

bu kısacası talep enflasyonudur ve faiz artırılarak baskılanabilir, tabii maliye politikası buna izin verirse.


öte yandan bir de maliyet enflasyonu var ki o da verimsiz makroekonomik yapıda paranın dolaşım hızından dolayı yaşanan bir enflasyondur. para, dolaşım hızına dahil olduğu her süreçte sadece nihai tüketici ile satıcı arasında el değiştiren bir değiş tokuş aracı değildir. hatta söylemeliyim ki makro ölçekte para kendi dolaşım hızının çok küçük bir bölümünü burada geçirir. bir makroekonomik yapıda verimliliği belirleyen yegane unsur, reel sektörün bilançosudur. bu bilanço ise türk lirası ve döviz olmak üzere iki alt başlıkta incelenmelidir.

cari açık yüzünden kriz yaşanan bir ülkede bu verimliliği ele alırken, bilançoların döviz cinsinden taşıdığı riske, reel sektörün öz sermaye/borçluluk oranına dikkat ederek verimlilik analizi yapmak gerekir. kredi olmadan öz sermayesiyle ayakta kalan bir reel sektörümüz olsaydı faiz artırdığımızda kesilen ticari krediler nedeniyle bu krizi yaşamazdık. borcunu değil de, öz sermayesini büyüterek büyüyen bir reel sektörümüz olsaydı da zaten verimliliğimiz yüksek olurdu. çünkü verimliliğimiz yüksek olsaydı döviz ataklarına maruz kalmazdık ve döviz ihtiyacımız az olacağından dolayı, ekonomi kurlara karşı güçlü olurdu.


çünkü en verimsiz sektörü kurtarmak için atılan adımlar, ondan daha verimli olan ama yine de verimsiz olan diğer sektörlere kur üzerinden maliyet enflasyonu olarak geri dönüyor. biz ise 2018'in ilk üç çeyreği boyunca verimsiz ekonomik yapıda paranın dolaşım hızını yüksek tutmakta inat ettik ve hem kurlar, hem enflasyon arttı hem de büyüme kafa üstü çakıldı.

Türk Lirasının Yaşadığı Korkunç Değer Kaybını İyi Özetleyen Bir Mahalle Örneği