MÜZİK 9 Temmuz 2025
2,6b OKUNMA     113 PAYLAŞIM

David Bowie, Ölümünü Bile Son Albümü Blackstar'ın Promosyonu Olarak Planlamış Olabilir mi?

Tabii ki abartıyoruz ancak Bowie öyle bir adamdı ki, son albümü ve ölümü denk getirmeyi başarmıştı resmen. Blackstar yayınlandıktan iki gün sonra vefat eden şarkıcıyı analım biraz.

david bowie, 69. yaş gününde çıkan blackstar albümünden iki gün sonra hayata gözlerini yummuştu

ardında özellikle öne çıkan iki matem şarkısı ve koskoca bir muamma bırakmıştı. bence, “tamam, ölüyorum, ama şu albümü doğum günüme yetiştirelim, sonra iki gün bekleyip öyle gideyim” diye düşünmüştü. tipik bir bowie hareketi. sanki ölümü bile bir albüm lansmanı için programına almış gibiydi. blackstar’ı 8 ocak 2016’da 69. yaş gününde çıkardı, 10 ocak 2016’da öldü. tam bir rock star zamanlaması. britanyalılar fazla duygusal tepkilerden hoşlanmaz ama, burada bile “zamanlamayı şahane ayarlamışsın be kral” demekten kendimi alamıyorum.

albümdeki şarkılar, özellikle de “lazarus” ve “blackstar”, ölüm üzerine düşünülerek yazılmış, tüyler ürpertici ama bir o kadar da güzellik dolu şeylerden. breaking bad’in yönetmeni johan renck’in çektiği o videoları izlediğimde, mutfakta çay demliyordum sanırım. gözlerinin üzerindeki o iki kara düğme ve “look up here, i’m in heaven” (buraya bak, cennetteyim) deyişi karşısında elimdeki çaydanlıkla öylece kalakalmıştım. ölüm döşeğinde yatıyordu ama sanki en şatafatlı sahne kostümünü giymiş gibiydi. cenaze törenini kendi ölmeden sahnelemişti. “starman”imiz kendi diriliş mitini yaratıyordu. incil’deki lazarus gibi, ama çok daha havalı bir soundtrack’le.

“blackstar” videosu ise başlı başına bir vaka

Blackstar

uzayda eriyen bir astronot… kuyruklu bir masal kızı… mücevherli kafatası… tamam, biraz fazla “sanatsal” görünebilir, ama ilk izlediğimde “acaba bu ne anlama geliyor?” diye düşünürken bir yandan da buzdolabından bira almak için mutfağa gitmiştim. çünkü üstüne bir bardak soğuk su yetmezdi, buz gibi bir bira paklardı beni. bowie’nin büyüsü buydu işte; en derin, en karanlık semboller bile sizi gündelik hayatın içine çekiverirdi. “in the villa of ormen, stands a solitary candle” gibi bir dizeyi duyup, “ormen acaba norveç’te bir yer mi?” diye google’a yazdığım anları hatırlıyorum. bowie, ölümün eşiğinde bile bizi meraklandırmayı, zihnimizi meşgul etmeyi bırakmadı.

ve sonra o son dize: “i’m not a pop star / i’m a blackstar” (pop yıldızı değilim / ben bir kara yıldızım). tam da bowie tarzı. son nefesinde bile egosunu bir kenara atıp, kendini evrenin karanlık, gizemli bir köşesine, bir “kara yıldız”a dönüştürmüş. “pop yıldızı olmak geçici” der gibi. “ben ölümsüz, kozmik bir gizemim.” ve sahiden de öyle oldu. şimdi kim major tom’dan, ziggy stardust’tan, thomas jerome newton’dan bahsediyorsa, aslında o kara yıldızın etrafında dönüyor.

bütün bu imgeler, göndermeler, simgeler… edebiyat profesörlerini ve fanatik hayranlarını uzun uzun meşgul edecek cinsten. bana kalırsa, bowie’nin bize son mesajı şuydu: “alın bunu, üzerinde düşünün, tartışın, çayınızı yudumlarken kafanızı yorun. ben gidiyorum, ama bu muamma sizinle kalsın.” ölümü bile bir sanat eserine, bir oyuna dönüştürmek… işte buna “sıkı bir çıkış” derim.

şimdi düşünüyorum da öldükten sonra bir pub’da oturmuştur herhalde. yanında major tom, newton ve belki ziggy. biraz caz çalmıştır. gözlerindeki o kara düğmeleri çıkarmıştır. ve muhtemelen “gördünüz mü? finali nasıl da bağladım!” diye gülümsemiştir. ben de burada, dar-ı bekaya irtihal eylemesinin üzerinden 9,5 yıl geçmiş olmasına rağmen, kulağımda hâlâ blackstar çalarken, bir yaz günü “bu albümü mutlaka dinleyin” diyorum.. sadece bowie’yi değil, ölümü de yeniden düşünmek için. blackstar, david bowie’nin bize bıraktığı son bilmeceydi. ve bu bilmece, çözülmek yerine kulakta yankılanmak için yazılmış.