SİNEMA 16 Ekim 2020
50,6b OKUNMA     640 PAYLAŞIM

Çok Eski Tarihli Olduğu İçin Yabana Atılan Ancak Hazine Niteliğindeki Filmler

Avrupa ve ABD sinemasından çıkan bazı nadide arthouse filmlerini paylaşmak istedik.

make way for tomorrow (1937)

bir leo mccarey klasiği. borçları nedeniyle banka tarafından evlerine el konulması neticesinde ayrı düşen yaşlı bir çiftin, yeniden bir araya gelme yollarını aramasını aktarır. konunun evrenselliği nedeniyle çeşitli coğrafyalardan yönetmenleri etkilemiştir. herkese her zaman tanıdık gelebilir. son yarım saati duygusal insanları bayıltabilir.

ballada o soldate (1959)

ikinci dünya savaşı'nda, gösterdiği cesaretin karşılığı olarak ailesini ziyaret etmek isteyen bir askerin, kısa izin süresince annesine ulaşmaya çalışmasını anlatan 1959 yapımı sovyet filmi. bu bakımdan yol filmi olarak bile sayılabilir. haliyle eğlenceli yanları vardır. ancak körüklü bir dramadır. tren istasyonunda askerin kepini takıp şirinlik yapan zhanna prokhorenko'nun o hâlleri ise hâlâ aklımdan çıkmamıştır.

ko to tamo peva (1980)

harika bir yugoslav filmi. kara mizah nasıl yapılmalı sorusunun iyi cevaplarından biri aynı zamanda. tıpkı balkanlar gibi bir yanıyla komedi (komedi olması için filmdeki otobüs yetiyor), bir yanı savaş, diğer yanı trajedi. çamurlu yollarda giden döküntü bir otobüs ve içindeki birbiriyle alakasız yolcular, onların her birinin alakasız sorunları, inatlaşmaları, absürt absürt olaylar, çingene müzikleri, savaşın bazı bambaşka yüzleri ilgi çekici geliyorsa, bu film ilginizi çeker.

le plaisir (1952)

max ophüls imzalı, ortak teması zevk olan üç farklı hikayeden oluşan bir film. zevkin etrafı saflık, aşk ve ölümle çevrilidir. stanley kubrick ve jean-luc godard'ın da favori filmlerinden biri.

yoidore tenshi (1948)

bir kurosawa filmi ne kadar kıyıda köşede kalmıştır emin değilim. gerçek anlamda bataklığın yanıbaşında mesleğini icra eden alkolik bir doktor ile suç bataklığına saplanmış bir çete üyesinin yollarının kesişmesini anlatır. doktor alkolik ve huysuz, hastası da bir çete üyesi ve en az onun kadar huysuz olmasına rağmen, birbirlerine kimseye güvenmedikleri kadar güveneceklerdir. bu arada savaş sonrası japonya'sına dair izleri takip etmek de mümkün olacaktır.

az ötödik pecset (1976)

yine savaş yılları. bu sefer adres macaristan. dört arkadaş, arkadaşlarının restoranında içip sohbet ederlerken, bir yabancı aralarına dahil olur. gündelik konuşmalarını tüketip sohbetin sonlarına yaklaştıkları sırada, içlerinden biri ortamdakilere bir soru yöneltir. sonrasında filmi izleyenler de dahil olmak üzere herkesin iç hesaplaşması başlar. bana göre gerçek bir başyapıttır.

sunset boulevard (1950)

yüzyılın en iyi 100 amerikan filmi sıralamasında 12. seçilmiş, 1949 yapımı, billy wilder'ın yönetmenliğini yaptığı artık klasik ötesi olmuş muhteşem film. 11 dalda oscar'a aday gösterilip 3'ünü kazanmıştı. filmde gloria swanson ve william holden başrolleri oynuyordu. film artık yaşlanmış ve yıldızı sönmüş ve geri dönebilmek için her şeyi yapmaya hazır eski sessiz film oyuncusu norma desmond'un trajik hikayesini anlatır. filmin açılış sahnesi olan norma'nın evinde havuzda vurulmuş ve kanlar içinde yüzen genç adamın (ki kendisi norma'nın büyük umutlarla evinde beslediği sevgilisi yaptığı genç fakat başarısız kendine bir çıkış arayan senaristtir) cesedi artık film tarihindeki çarpıcı klasik sahnelerden biridir. film hollywood'da dönen sahne arkası politikalarını ve kişisel trajedileri nefis şekilde anlatır. mutlaka seyredilesi...

roman holiday (1953)

roma ziyaretinde hayatının tekdüzeliğinden bıkıp kaçan bir prensesle amerikalı bir gazetecinin bir günlüğüne kesişen hayatlarını anlatan 1953 tarihli film. ikisi de birbirlerinden kimliklerini saklarlar, yani "iki yalancı"nın hikayesidir. prenses ann rolünde audrey hepburn, gazeteci joe bradley rolünde de gregory peck vardır. yani bana göre gelmiş geçmiş en güzel iki insanı bir araya getirmiştir bu film. zaten ikili arasında ömür boyu sürecek bir dostluğun başlangıcı olur bu.

burjuvazinin gizli çekiciliği (1972)

üç ağır burjuva ailenin birbirleriyle bir türlü yemek yiyememe, dolayısıyla afili yemek, çatal-bıçak takımlarını da diğerlerine gösterememe hadisesini hicveden bir luis bunuel filmi. hazır düzeltmişken ekleyelim: baş aktörü bunuel'in karizma adamı fernando rey olan filmin tarihi 1972'dir. zannederim, sinemanın altın çağı da o vakitlerdir.

12 angry men (1957)

ne kadar imdb'de zirveyi zorlasa da tarihine bakılınca önce burun kıvırılan, izledikten sonra ise insanın kendinden utanmasına sebep olan film. yıllar aslında hiçbir şeyi değiştirmiyor, teknoloji ne kadar hızlı gelişse de güzel film her zaman güzel film(miş).