SAĞLIK 11 Temmuz 2016
56,6b OKUNMA     1268 PAYLAŞIM

Çocuklarını Hasta Ederek İlgi Çekmeye Çalışan Ebeveyn Hastalığı: Münchausen by Proxy

Anne ya da baba, çocuğunu önce kendi elleriyle hasta ediyor ya da hastaymış gibi gösteriyor. Ardından da hasta olan çocuğuyla ilgilenerek fedakar tavırlar sergiliyor. Bu olay sonucunda tüm ilgi doğal olarak fedakar ebeveyn üzerinde toplanıyor. İşte Münchausen by Proxy Sendromu tam olarak böyle bir şey.
iStock.com

halk tarafından böyle bilinse de münchausen sendromu'ndan tamamen farklı olan bir sendromdur.

genelde hasta kendisi üzerinde tıbbı uygulamalar yapılmasını değil genelde çocuğu üzerinde bu tarz uygulamaların yapılmasını talep eder.

o yüzden de zaten bu hastalığa "kişinin kendinin ergenekon terör örgünü olmasıdır" diyen birileri olmuştur.

mevcut hasta çocuğunun sağlığı hakkında endişeli, ilgili, koruyucu bir tablo çizer. ama çoğu zaman hastalık semptomlarını kendi yaratmaktadır. ortada ciddi bir çocuk istismarı söz konusudur. genelde bu sendromdan muzdarip olanlar annelerdir.

tabii ki çevrelerinde zeki veya sağlığa ilişkin bilgisi, ilgisi olan, sevimli, işbirlikçi, iyi, tıbbi gelişmelere minnettar, hastane çevresini süsleyen biri olarak tanımlanıyorlar. bilerek çocuğunu zehirleyen, boya yediren neredeyse işkence denebilecek uygulamalara maruz bırakan anneler var. çocuklarına kateter takıldıkça, keşif ameliyatları yapıldıkça, çocukları ağır ilaçlar kullandıkça mutlu olurlar. çoğu hastada narsistik frajilite, borderline, pasif-bağımlı histerik kişilik gibi başka psikolojik rahatsızlıklarda görülmektedir.

Korkunç bir Münchausen by Proxy vakası

ailemizin norobiyologu robert sapolsky boyle birkac anneden bahsediyordu, cocuklari dogar dogmaz cesitli semptomlarla hastaneye kaldiriyorlar, hicbir tedavi ise yaramiyor ve kisa bir sure sonra aci icinde oluyorlar. seneye anne baska bir cocukla donuyor ve ayni drama. kimse suphelenmiyor cunku mbps'in en ilginc yani annenin hastane calisanlariyla kurdugu iliski. ilkin anne, cocugunu kaybetmemek icin sabah aksam hastanede kalip canla basla calisan bir aziz gibi gorunuyor, herkes ona aciyor. ustune annenin vakur tutumu da cevresinde saygi uyandiriyor. bir sure sonra anne hastane calisanlarindan biri gibi oluyor, herkesin en yakin arkadasi durumunda. zira bu kadinlar genelde sosyal iliskilerde cok basarili, karsisindakini kolayca manipule eden tipler oluyorlar; bir kez hastane calisanlarinin dunyasina girdi mi oradaki ittifaklari, dusmanliklari kendi lehine kullanip entrikalarin merkezine oturabiliyorlar. yani bu hastalikli kadinlar (kadin deyip duruyorum, cunku vakalarin buyuk cogunlugu cocugunu yalniz buyuten kadinlar) sadece fedakarliklarinin gorulup herkesin kendilerini pohpohlamasiyla yetinmiyorlar, tam anlamiyla cevresindekilerin bagliligini istiyorlar; sadece saygiyi degil ihtiyac duyulmayi istiyorlar.

ilk suphe duyan da pek kimsenin sevmedigi, tecrubeli ve nevrotik bir hemsire oluyor, doktorlar dahil herkes buna karsi cephe aliyor ve isini kaybetme korkusu yuzunden siniyorlar. doktorlar dahil derken, ozellikle doktorlar; aylarca yillarca gozlerinin onunde bir anne cocuklarini hasta ederken bunlar her gun degisen sofistike aciklamalarla olaylari anlamlandirmaya calisiyorlar, hangi biri butun bunlarin anlamsizligini kabul edebilir?

isin daha kotu kismi da mbps annelerinin onemli bir kisminin hastanelerde calismis olmalari; bunlarin tip alaninda genelde basarisiz olmus ve erken kesilmis kariyerleri var. sonuc olarak hastanelerde isler nasil donuyor farkindalar, testleri yaniltmanin yolunu biliyorlar, cocugu caktirmadan hasta etmenin yontemlerini biliyorlar.

iste vakalarin korkunclugu da butun bu nedenler yuzunden mbps'in cok uzun surelerce devam edebilmesi herkesin gozu onunde. taa ki o kil hemsire, cocugun ancak anne etrafta oldugu zamanlar hastalandigini farkedene kadar. kendi bakimlarindayken yeni bir semptom ortaya cikmiyor. taa ki yeni gelen bir doktor, kan orneklerinin gunden gune degistigini, bir gun bilmemne bakterisi varken, ertesi gun bambaska birseyin oldugunu farkedip, gecmis bir mbps vakasini hatirlayana kadar. taa ki oturup dusununce, aslinda o annelerin cocuklari hakkinda fazla konusmadiklari, vakurluk diye addedilenin ilgisizlik de olabilecegi, aksine hemsirelerin aileleriyle daha cok ilgilendikleri farkedilene kadar.

ve bir gun, boyle bir anne, cocugunun beslenme tupunden iceri sivilastirilmis kopek diskisi sokarken goruluyor ornegin.

iste yine boyle feci bir vakada, bir anne, cocuklarinin gecenin bir vaktinde nefessiz kalmasindan sikayetci. anne butun geceyi uykusuz geciriyor cocugun bogazi tikandiginda onu acabilmek icin fakat bunu mutemadiyen yapamadigindan cocuklar boguluyor. tam 5 cocugu olmus bu sekilde. her seferinde hastaneye kaldiriliyorlar bir nobetten sonra, her seferinde cocuklar duzeliyorlar ve taburcu olduklarindan birkac gun sonra ayni olaylar tekrar ediyor, bir sure sonra cocugun cesedi cikiyor evden. butun cocuklara sudden infant death syndrome teshisi konuluyor ve annenin durumunu yakindan inceleyen bir doktor, sids'in nedeni olarak uyku apnesini gosteriyor. bunun hakkinda birkac makale yaziyor ve arastirmalarinin merkezinde bu kadinin vakasi var; doktor bu teorisi sayesinde ve diger parametrelerin kontrol edilmedigi birkac arastirma sayesinde epey meshur olup kariyer yapiyor. sonra uyku apnesini onleyecek bir cihaz yapiyor, cocugun nefesi tikandiginda alarm calip annenin gelip durumu kurtarmasina yarayan, ve bu cihazi pazarliyor. bu tarihten sonra da sids vakalarinin azalmasini kendi bulusuna baglayarak daha da meshur oluyor. fakat kadinin cocuklari hastanedeyken hicbirinde sleep apnea gozlemlenmediginin farkina variliyor bir sure sonra, kil bir hemsire tarafindan muhtemelen.

olaylar yavas yavas gelisirken, kadinin 6. cocugu da, evdeki alarmlarin artmasiyla hastaneye kaldirilip duruyor. artik bu kadari da fazla diyen cocuk koruma servislerine mahkeme yetki verene kadar, nihayetinde olayi cakmis hemsirelerin gozyaslari arasinda o 6. cocuk da hastaneden son kez taburcu oluyor ve bir iki gun icinde oldugu haberi geliyor. hicbirsey kanitlanamiyor, doktor da kariyerinde ilerlemeye devam ediyor.

yillar sonra, genc bir savci olaylari desmeye karar veriyor ve kadini sorgulamaya goturuyor, artik nasil bir sorgulama teknigi varsa birkac saat icinde kadin butun cocuklarini kendi elleriyle bogdugunu itiraf ediyor.ortada ne sids var, ne sleep apnea, ne baska birsey. durduk yere cocuklari hastaneye getirip yuzbinlerce dolar masraf yapip duruyor, uygun gordugunde de bir yastikla boguveriyormus. sonra o ilgiyi ozlediginden olsa gerek, bir sonraki cocugunu kullanarak ayni seyler tekrarliyor.

mahkemede tanik olarak meshur doktorumuz cagriliyor, cocuklarin hastanede kaldiklari gunler boyunca bir nobet gecirdiklerine dair bir kayit olmamasina ragmen bu doktor kendi gozleriyle gordugunu iddia ediyor. tabii ortada baska bir tanik yok, ne zaman gordugu de belli degil. muhtemelen zamaninda kadina inanmis olan ve makaleleriyle kendine bir kariyer ve sayginlik edinmis olan bu zat, hanyayi konyayi anladiginda tum hayatinin korkunc bir yalan uzerine kurulu oldugu dusuncesini sindiremiyor ve savciyi komploculukla falan suclayan demecler verip iyice komik duruma dusuyor.

bir zamanlar gordugu ilgi, baskalarinin ona duydugu ihtiyac, kendi gibi ilgi ve kontrol pesinde olan bir annenin "drami" uzerinden saglanmis. iste bu da, sapolskynin dedigi gibi munchausen by proxy by proxy olsa gerek.

Münchausen by Proxy Sendromu, True Detective adlı dizinin ilk sezonuna da konu olmuştu