SİNEMA 16 Kasım 2020
26,3b OKUNMA     511 PAYLAŞIM

Christopher Nolan Filmlerinde Asla Değişmeyen Ortak Kavram: Zaman Takıntısı

Yönetmen Christopher Nolan'ın filmlerinde kendine mutlaka yer bulan zaman kavramı ve Nolan'ın buna dair kendi görüşlerini aktaran bir yazı.

"chrsistopher nolan'ın filmlerindeki zaman teması yönetmenin bir takıntısı mı? öyleyse, nedenleri nedir?" sorusuna dair cevaplar bulabildiğimiz, tom shone'un kaleme aldığı, nolan ile son derece samimi ve uzun röportajlardan oluşan "the nolan variations: the movies, mysteries, and marvels of christopher" isimli yeni kitabını irdeleyelim. 

nolan'ın zaman kavramına takıntısı mı var? varsa neden?

tam da bu noktada nolan filmlerinin en dikkat çekici yanına dair, herkesin dilinden düşürmediği bu soruyu sorabiliriz...

bu konuda kendi söylediklerini okuduğunuzda nolan'ın zaman kavramını yalnızca filmlerinde kullandığı basit bir tema (theme), formülize ederek ısıtıp ısıtıp seyirciye sunduğu bir plan (plot) ve senaryo (script) olmadığını; aksine çocukluğundan beri zamana olan bakışının ve zamanı yorumlayışının, zamanın kendisinde yarattığı duyguların ve bıraktığı izlerin bir ürünü olduğunu keşfediyorsunuz.

nolan'ın zamanın işleyişine olan takıntı derecesindeki ilgisi, ikili hayat yaşadığı ilginç çocukluğuna ve gençliğine uzanıyor.

nolan 1984'te (14 yaşında), beş sene boyunca haileybury and imperial service college yatılı okulunda kaldığı dönemi anlatıyor. yaşına göre yapılı olmasından ötürü okulun rugby sporunda iyi olduğunu söylüyor. hertfordshire'in soğuk ikliminden bahsediyor, okulun bir yatılı okulun tüm özelliklerini taşıdığını ancak kendisinin o dönemi çok zorlanmadan geçirdiğini aktarıyor. buradaki yıllarını darwinist "ya yüz ya da bat" yaklaşımıyla geçirdiğini itiraf ediyor.

okuldaki genel yaşam ve eğitim askeri nizamda işliyor. yemek yeme, ders çalışma, sportif aktiviteler; hepsi bir zaman çizelgesi dahilinde uygulanıyor. son derece titiz ve disiplinli bir şekilde geçen günün sonunda yatağına giren nolan, içinde kalan son enerjisini de kullanabilmek için gün boyu radyatör üzerinde ısıttığı pillerle çalıştırdığı walkman'inde, o dönemde izlediği filmlerin soundtrack'lerini (mesela vangelis'in chariots of fire bestelerini, 2001 a space odyssey ve star wars müziklerini) dinlediği günleri hatırlıyor. nolan, hayatının birçok noktasında olduğu gibi film çekim sürecindeki titizliğinin, nizamının, soğuk iklime olan dayanıklılığının (ki film ekibi tarafından da bu bayağı fark ediliyormuş) ve düzeninin de bu okuldan geldiğini itiraf ediyor.

ona göre zaman bu okulda hem yavaş ilerliyor hem de gününün en önemli konusu, kavramı oluyordu.

nolan'ın zamanla olan imtihanı (ya da deneyimleri) yatılı okul yıllarıyla da kalmıyor. annesinin amerikalı bir uçuş ekibi görevlisi olmasından ötürü nolan çocukluğunun büyük bir bölümünü bedava transatlantik uçuşlarda geçiriyor. nereye gittiğinin değil de daha çok hangi zamana gittiğinin meraklısı olduğunu ima ediyor. ülkeler arasındaki zaman farklarının, yaşadığı jetlag'lerin kendisini nasıl etkilediğini, eğlendirdiğini anlatıyor. zaman sonra amerika'ya, chicago'ya taşınıyorlar ve nolan çocukluğunun bir kısmını burada geçirmeye başlıyor.

o dönemlerde amerika'da oynayan filmler bir ay sonra ingiltere'de oynatıldığı için nolan, amerika'da izlediği filmi ingiltere'deki arkadaşlarına anlattığında, henüz filmi izlememiş olan arkadaşlarının garip bakışlarını görüp (mesela 1977'de ohio'da star wars izleyip londra'ya geçtiğinde filmi arkadaşlarına anlatıyor fakat kimse neden bahsettiğini anlamıyor) zaman farkının ve buna bağlı olarak olayların insanlardaki ilginç yansımalarını gözlemliyor.


zamanla ilgili şöyle düşünüyor

"gençken zaman daha duygusal bir meseledir. gençler daha çabuk değiştikleri için bu konuda çok nostaljikler. 11-12 yaşlarındayken edindiğin arkadaşlarınla ilişkilerin artık farklıdır. hepsi farklı yönlere gitmiştir. her şey çok hızlı değişir. bence yirmilerinize ve otuzlarınıza vardığınızda zamana daha objektif daha mantıksal bakmaya başlıyorsunuz. sonra yolun yarısına geldiğinizde, yine o duygusal faza dönüyorsunuz; zaman tarafından nasıl kıskaca alındığınız fikrine takıntılı oluyorsunuz.

zaman, anlayabildiğimiz bir şey değil de, hissedebildiğimiz bir şeydir. güçlü bir zaman kavramı anlayışımız, hissiyatımız var ancak ne olduğunu tam olarak bilemiyoruz. saatlerimiz var fakat zaman özü itibarıyla subjektiftir.

l p hartley'nin the go between romanını bilir misiniz bilmem. orada; 'geçmiş yabancı bir ülkedir. orada işleri farklı yürütürler' der. ingiliz yazar harold pinter kitabın haklarını yönetmen joseph losey'nin aynı isimde çekeceği filmi için alır. joseph o cümleyi filmin başında kullanır. cümle aynı zamanda kitabın da ilk cümlesidir. yetmişlerde büyüdüğüm için o söz beni hep etkilemiştir.

zamanı hep kişisel algılamışımdır. söylemesi bile ürkütücü; zamanı, zamanın akışını algılayışımız da zamanla değişiyor. eski yaklaşımımla şimdiki çok farklı. artık daha duygusal bakıyorum zamana. çünkü artık çocuklarım var ve onlar büyüyorlar. onlar büyüdükçe ben yaşlanıyorum. artık gri saçlarım var. zaman hepimize farklı davranıyor ve bu yüzden adil değil diyoruz ancak hepimiz aynı ölçekte yaşlanıyoruz ve bu bana çok ilginç geliyor.

25 yaşında senden daha zayıf bir gence bakıp zaman adil değil diyorsun fakat aslında o da sen de aynı şekilde yaşlanıyorsunuzdur. zaman insan ayırt etmiyor ama bu nedense bize adil gelmiyor. sanırım bu kimsenin bizim yerimize ölmeyecek olmasıyla alakalı. mesele özünde bu noktaya geliyor. bu açıdan zaman iyi bir dengeleyici. ne zaman ölüm oranlarıyla ilgili bir muhabbet geçse hep şöyle düşünürüm; ölüm oranı yüzde yüz! anlatabiliyor muyum?"

zamanın adil olmasına rağmen herkeste farklı algılandığını nolan, bir yönetmenin dört beş yılda çektiği filmi senin iki saatte izleyerek bitirdiğin örneğini vererek açıklıyor. zaman o yönetmen için oldukça zorlu ve uzun geçmişken sen o zaman aralığında, zamanı farklı ve yavaş algılamış o yönetmenin çektiği filmini izlerken eğleniyor, belki de o iki saatin nasıl geçtiğinin farkına varamıyorsun.

nolan, zamanı yazılarında işlemiş, filmlerinde kullanmış ve farklı şekillerde yorumlamış her yazara ve sanatçıya ilgi duymuştur. eşi emma thomas, nolan'ın albert einstein'ın ikizler teorisi üzerindeki düşüncelerini hep ilham verici bulduğunu anlatır:

"nolan her zaman fiziğe tutkulu olmuş ve bazı fizikçilerin anlatım tarzına hayranlık duymuştur. özellikle albert einstein'ın konuyu hep bir hikayeyle anlatmasına. mesela bir fizikçi ikizleri düşünüyordur. biri trene biniyor diğeri ise kendini terk edilmiş bir tren istasyonunda buluyor. fakat birkaç sene sonra buluşuyorlar. fizikçi 'aynı şekilde mi yaşlanmışlardır?' diye merak eder."

yetiştirilme tarzı, çocukluk ve gençlik yaşamı, ikili vatandaşlığı ve haliyle iki farklı hayatı yaşamış olması ve diğer birçok sebepler christopher nolan'ın zamanı neden herkes gibi algılamadığının sebepleridir. bu fikirlerini ve hislerini de hep bir tutkusu olan film sanatı ile anlatıyor, insanlarla paylaşıyor. göç edebiyatı yazarları gibi hep iki arada, uçlarda yaşamak zorunda kalıp buna göre bir hayat görüşü edinmiş insanlardan biri oluveriyor. uçlarda gezinen tekniği ve tarzı, artistik seçimleri de sanatını özel kılıyor.


christopher nolan, biyografi kitapları hakkında ise şöyle düşünüyor

"biyografi fikrine hep karşıydım. bu konuda b. traven gibi düşünüyorum (b. traven mahlaslı yazarın gerçek kimliği asla bilinememiş ve çok fazla tahmin yürütülmüş). bir sanatçı için var olabilecek tek biyografi kitabı onun eserleri olmalıdır der, traven. bence bu ideal bir senaryo. tom shone senelerce biyografimi yazmada kendisine yardımcı olmam için ısrar etti. ben de elimde yeterince film olmadığı için bunu hep erteledim. o şekilde yazılmış bir biyografi birkaç filmim ve yalnızca hayatım hakkında olurdu. eh, zaman sonra bayağı film yapınca bahanem tükenmişti."

"the nolan variations: the movies, mysteries, and marvels of christopher nolan" kitabında tom shone'a hayatına dair anlattıklarını okudukça, insanın filmlerine olan bakışı değişiyor, perspektifi genişliyor. kitap, çoğunluğun sahip olduğu "filmleri duygudan yoksun, oldukça mekanik" yaklaşımının ne kadar yanlış ya da eksik olduğunu gösteriyor okuyucuya.

filmlerinin mekanik bir anlatıma sahip olduğu doğru bir yaklaşımdır. burada birçoğunun mekanikten kastı, anlatımın (narrative) klasik film anlatımı gibi doğrusal olmayışı (nonlineer), aksine çok bilinmeyenli bir denklem (memento), karmaşık bir matematik formülü ya da labirent düzeneği şeklinde (inception) çok katmanlı (multi-layered) oluşudur. ancak bu, her bir filminin nolan'ın iç dünyasıyla son derece ilintili olduğu gerçeğini de ortadan kaldırmıyor. kitap, çoğu yönetmenin aksine, çektiği filmlerin kendi yazdığı hikayelerden oluşmasını takıntı derecesinde destur edinmiş bir yönetmeni irdeliyor. haliyle bu yönetmenin filmlerinin yüzeysel, duygudan ya da içselleştirebileceğimiz etmenlerden, sıcaklıktan, insani dokunuşlardan yoksun olduğu iddiasını sorgulatıyor.

"film yapmış olmak için film yapma düşüncesini kesinlikle terk ettim. artık öyle yapamam. film çekmeyi çok zor buluyorum. aile hayatına, ilişkilerine çok etkisi oluyor. fiziksel olarak da yorucu. bu yüzden film mükemmel olmalı. sevdiğim bir şey olmalı. sanırım problem benim bir yazar olmam ve bundan vazgeçmeyecek olmamdan kaynaklı.

ilk defa dga ödülüne aday olduğumda ridley scott ile tanışmıştım ve kendisine bir sonraki projesi hakkında bir soru sorulmuştu. yirmi yıllık kariyer geçmişinde, on tane film çekmişti ve "eh, yapalım gitsin" tavrı vardı. fakat filmlerini kendisi yazmıyordu. bence bu büyük bir fark. ben hiçbir zaman yazılıp çizilmiş bir senaryonun masamda belirmesini istemem. dahil olduğum hiçbir projede bu olmamıştır. ve bundan asla vazgeçemem. steven soderbergh bir yolunu bulmuştu; kendi senaryosunu yazmayı bıraktı ki daha hızlı ve çok film çekebilsin. daha tuhaf ve küçük işler yapma yolunu bulmuştu.

film çekmek benim çok zamanımı alıyor. ve daha küçük yapımlar olsalardı daha hızlı çekilmezlerdi. belki çekimleri hızlı olurdu ancak yazması zaman alırdı."

nolan'ın bütün filmlerinin (following, memento, insomnia, batman begins, the prestige, the dark knight, inception, the dark knight rises, interstellar, dunkirk ve tenet) fikir olarak nasıl başlayıp ve geliştiğini ve yapım sürecini muazzam detaylarla ve nolan'dan alıntılarla inceleyen "the nolan variations: the movies, mysteries, and marvels of christopher nolan" kitabını amazon'dan satın alabilirsiniz.

ilintili linkler:

https://www.amazon.com/…s-christopher/dp/0525655328