SİYASET 16 Ekim 2018
24,3b OKUNMA     790 PAYLAŞIM

Cemal Kaşıkçı Olayı Türkiye-ABD-Suudi Arabistan İlişkilerinde Nelere Yol Açabilir?

Suudi gazeteci ve danışman Cemal Kaşıkçı (Jamal Khashoggi), geçtiğimiz günlerde İstanbul'daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğu'na girmiş ve sonra da kendisinden haber alınamamıştı. Cinayet şüphesi gün geçtikçe artarken, bu olayın uzun vadeli siyasi etkilerinin olmasına da kesin gözüyle bakılıyor tabi.

kaşıkçı olayı belki macaristan veliaht prensi franz ferdinand cinayeti/suikasti gibi yeni bir dünya savaşına yol açmayacak ama uzun yıllar etkisi hissedilecek bir takım sonuçlar doğuracağını söylemek mümkün. üstelik bu olayda sözü edilen ya da masaya oturan tarafların inatçı ve dediğim dedik anlayışları, süreci çok daha kırılgan ve içinden çıkılmaz hale getiriyor. masanın bir tarafında abd’nin haşarı başkanı trump’ın, diğer tarafında monarşinin şımarık suudi prens salman’ın olduğu bir masada sonuçların nereye gidebileceğini kestirmek zor. üstelik bu masada oturan veya oturmak isteyen rusya, ingiltere, fransa, almanya, israil ve türkiye gibi unsurların da olduğunu göz önüne alındığında süreç çok daha karmaşık bir hale geliyor.

türkiye-suudi arabistan çekişmesi

ne yazık ki bu olayın doğrudan taraflarından birisi de ülkemiz. çünkü olay ülkemiz toprakları üzerinden cereyan etmiş ve ülkemizin yabancı diplomatlar için güvenilir bir yer olduğu algısını çok ciddi şekilde sarsmıştır. bu nedenle sürecin bizim tarafımızdan çok daha incelikli ve ustaca ele alınması çok önemli. fakat recep tayyip erdoğan’ın bizi temsilen masada olacak olması, bu sürecin bu kadar ustaca ele alınıp alınmayacağına dair akıllarda soru işaretleri yaratıyor. zira “yeni osmanlı” hayalinin temel adımlarından birisini bugün ortadoğu ve yakın afrika ülkeleri üzerinden güçlü bir etkiye ve liderliğe sahip olmak oluşturuyor. işte burada suudiler ile “yeni osmanlı” hayalleri olan erdoğan karşı karşıya geliyor. zira şu an için suudi arabistan; sahip olduğu para ve petrol kaynağı ve bunun bir sonucu olarak arkasına aldığı abd ve israil’in de destekleriyle, arap coğrafyası üzerinde önemli bir etkiye sahip ve bunu erdoğan ile paylaşmaya hiç de hevesli değil.

türkiye ile suudi arabistan arasındaki bu “çatışma”nın bir tezahürü de “ılımlı islam” -ki bunun suudi arabistan’daki yansıması olarak müslüman kardeşler ya da nam-ı diğer ihvan- ile vahhabi matlakiyetçilik çatışmasıdır. erdoğan ve onun temsil ettiği anlayış, mısır’daki abd destekli renkli darbe sürecinde de gördüğümüz üzere, müslüman kardeşler (ihvan) çizgisidir. bu da iki ülke arasındaki bir diğer ayrışma fay hattı olarak duruyor.

dahası son yıllarda türkiye ile suudi arabistan arasında açıkça cereyan eden bir siyasal ve ekonomik çatışma mevcut. hepiniz hatırlayacaksınız; suudiler katar ile ilişkilerini kestiklerinde, bu para ve petrol zengini ülkeyi suudilere karşı desteklemek için türkiye askeri birlik göndermişti. erdoğan böylece hem o dönemde yaşanan ekonomik dar boğazın etkisini hafifletmek için ihtiyaç duyduğu sıcak paraya kavuşmuştu ve hem de bu hareketiyle arap coğrafyasında suudilere karşı güç gösterisi yaparak etkisini arttırmıştı. elbette suudilerin düşmanlığını da beslemişti. ki suudiler de erdoğan’ın bu hamlesini karşılıksız bırakmamış, türkiye sınırında konuşlu kürt güçlerine 100 milyon dolayında para desteğinde ve silah desteğinde bulunmuştu.


burada brunson olayını da anmadan geçmemek lazım. malum, erdoğan’ın suudilere karşı kaşıkçı olayında elini güçlendirebilmek için abd desteğine ihtiyacı vardı. bunu sağlamak adına da brunson’un bırakılması iyi bir “jest” olacaktı. zaten abd tarafından bu konuya ilişkin yapılan baskılara dayanmak da güçleşmişti. 

kaşıkçı olayı

kaşıkçı olayının bizzat veya tek başına suudi veliaht prens muhammed bin salman tarafından organize edildiğini söylemek benim için zor. zira daha önce de yazmıştım, eski bir suudi istihbarat ajanı olması yüksek ihtimal olan kaşıkçı’nın abd için de çalışan yani ikili bir ajan olduğunu düşünmek için bolca veri var elimizde. abd’nin afganistan’da suudilerin desteği ile ürettikleri el kaide lideri ile görüşmesi, bin ladin’in ölümünün ardından üzüntülerini ifade etmesi, suudi arabistan adına uluslararası siyasal toplantılara temsilci olarak gönderilmesi, türkiye ile suudi arabistan’ın suriye’de cihatçılar eliyle yürüttükleri savaşta koordinasyon işini yürütmesi vb bir dizi veri bunu işaret etmektedir. hal böyle olunca, evrak işlemleri için öncelikle abd’deki suudi konsolosluğuna giden kaşıkçı’nın buradan türkiye’deki/istanbul’daki konsolosluğa yönlendirilmesinden abd istihbaratının haberinin olmadığını söylemek çok zor. burada şu soruyu sormak lazım: eğer abd istihbaratının haberi var idiyse, neden buna izin verildi? sanırım bu soruyla birlikte şu soruyu da cevaplamak lazım: suudi arabistan’ın abd’deki konsolosluğu neden kaşıkçı’yı öldürmek ya da tutuklamak için istanul’daki konsolosluğa gönderdi?

işte tam bu noktada ben bu sürecin abd’nin ustaca bir taktik, istihbari hamlesi olduğu kanısındayım. abd; kaşıkçı’nın istanbul’a gelmesine yeşil ışık yaktı, böylece onu koruyamama sorumluluğunu üzerinden atmış, kendi ülkesinde böyle bir olayın gelişmesinin yaratacağı güven yitiminin önüne geçmiş oluyordu. kaşıkçı tam da bu nedenle, yani abd’ye güvendiği için istanbul’daki konsolosluğa gitmekte bir beis görmemişti. abd ise kaşıkçı üzerinden suudi arabistan’a yeni taleplerini kabul ettirme ve bölgede yeni bir düzenlemenin ön adımlarını atma amacı güdüyordu. 


tek abd hatalı algısı

dünyanın hemen her ülkesinde olduğu gibi amerika’da da yekpâre bir iktidardan söz etmemiz mümkün değil. trump dönemiyle birlikte bunu çok sık, açık açık görüyoruz. hal böyle iken, suudi arabistan’a yönelik yaklaşımda da iki farklı yönelim olduğunu söylememiz mümkün.

örneğin trump; ortadoğu politikasını suudilerle ilişkiler üzerine kurdu ve salman ile iyi ilişkilere sahip. bu nedenle de salman’ın üzerine çılgınca gitmesini beklemek pek doğru olmayacaktır. ancak öte yandan abd’deki diğer etkin güçler trump’ı, suudi arabistan konusunda yönelim değişikliğine zorlamak istiyor. bu nedenle kaşıkçı olayını da etkin olarak kullanıyorlar. dikkat ederseniz trump’ın kaşıkçı olayına ilişkin açıklamaları da oldukça inişli çıkışlı. bir yandan suudilere silah satışını durdurmayacağını, suudilerin önemli bir ekonomik ortak olduğunu söylerken öte yandan “eğer kaşıkçı olayında anlatılanlar doğru ise, suudiler bunun karşılığını çok ciddi şekilde öderler” diyor. trump’ın iç siyaset ve uluslararası siyasetin beklentilerini de göz önünde bulundurarak bir çıkış yolu bulması gerekiyor.

kaşıkçı’nın washington dc’de bolca dostu var. ana akım gazeteciler onu kendilerinden biri olarak görüyorlar. neo-liberaller kadar yeni-muhafazkârlar da rejim değişikliği ve arap baharı desteğinden ve suudi arabistan karşıtı çabalarından hoşlanmışlardı. abd kongresi’ndeki pek çok kişi, kaşıkçı’yı şahsen tanır. bu kesimler trump üzerinde ciddi bir baskı oluşturarak onu önümüzdeki seçimde zora sokma amacıyla hareket etmeyi çıkarlarına uygun görüyorlar. dahası böylece bir taşla birden fazla kuş vurarak suudi politikalarının da zemin taşlarını döşemiş olacaklar. bu doğrultuda adımlarını çoktan atmış durumdalar. örneğin riyad’da düzenlenen ve bölgenin davos’u olarak bilinen geleneksel foruma bu yıl birçok küresel firma katılmama kararı aldı.

fakat bütün bu baskılara karşın trump’ın, suudi arabistan’ı ve salman’ı cezalandırması çok da basit değil. zira abd’nin ve israil’in ortadoğu politikalarının baş finansörü suudi arabistan. örneğin suriye işgalininin giderleri bu ülkenin akıttığı paralarla mümkün. yine iran ve rusya’nın petrol üzerinden -petrol fiyatları düşürülmek suretiyle- dizginlenmesinde de suudilerin büyük payı var. abd ekonomisinin büyümesinde, suudilerin akıttıkları paraların payı ise görmezden gelinecek gibi değil.

ABD eski dış işleri bakanı John Kerry ve Suudi kralı Salman.

böylesi bir kıskaçta olan trump’ın nasıl bir çözüm bulacağı henüz soru işareti. ancak kanımca, kısa vadede bu olayın salman’ın direktifleri dışında hareket eden unsurlar tarafından yapıldığı öne sürülecek. akp genel başkan danışmanı ve yazar yasin aktay’ın bir suudi kanalında; “suudi arabistan’ı suçlamak için erken. türkiye’de de bu tür cinayetler oldu ve bunları derin devlet yaptı” diyerek az evvel söylediğim çözümü işaret etmişti. zaten cnn gibi uluslararası kuruluşlar da dün benzer haberler geçerek, salman’ın cinayeti kabul edeceğini ancak bunun sorguda kazara olduğunu, bunun kendisinden bağımsız yapıldığını kabul edeceğini iddia ettiler. türkiye ile ortak komisyon kurulması, olayın haftalardır pazarlık konusu yapılarak aydınlatılmamasının ardında da bu hadise var.

her ne şekilde olursa olsun, bu olaylar neticesinde suudiler abd başta olmak üzere bir dizi devlete ciddi ödemeler yapmak durumunda kalacaklardır

trump boşuna, “ey kral, bize ödeme yapmak zorundasın çünkü biz olmazsak o tahtta iki gün bile oturamazsın” demiyordu. elbette suudiler, olası bir yaptırıma karşı diş göstermekten uzak durmuyorlar. bu diş göstermenin ilk adımını, petrol fiyatlarını yükseltme tehdidi ile yaptılar. bunu rusya ile görüşmeler, iran ile yakınlaşma mesajları, petrol ticaretinde farklı bir para biriminin kullanılabileceğine yönelik imalar izledi. suudiler kolay lokma olmadıklarını bu tür hamlelerle göstermeye devam edecekler. ancak abd seçimlerini trump karşıtlarının kazanması halinde salman’a yolun sonunun görüneceğini söylemek mümkün. dahası trump üzerindeki ulusal ve uluslararası baskının artması halinde bu bizzat trump tarafından dahi yapılabilir.

zira emperyalist ülkelerin uzun süreli dostlukları yoktur, uzun süreli çıkarları vardır.

Ortadan Kayboluşu Büyük Yankı Uyandıran Gazeteci Cemal Kaşıkçı Kimdir?