Buralara Hiç de Kolay Gelmeyen Al Pacino'nun Film Tadındaki Kariyer Özeti
al pacino... lawrence grobel ile röportaj kitabında zorlu hayatına dair pek çok şey öğrenilebilen ve mücadelesi takdir edilesi pek çok kişiye göre en iyi erkek aktör.
çocukken iyi bir oyuncu olacağını öğretmeni söylermiş; al pacino'nun da çocukluk hayali ve lakabı oyuncu. annesi ve babası o çocukken ayrıldı, babasını 2 yaşından beri pek görmedi.. annesi ise erken yaşta hayatını kaybetti, al bu durum için yoksulluk onu devirdi demiş. annesi öldüğünde al, 22 yaşındaydı. o zamana kadar oyunculuk hayaline en çok annesi destek oldu fakat hastalığı yüzünden çalışamadığı son yıllarında bu hayalinden vazgeçmesini istemiş. al oyunculuk hayalinden vazgeçmedi annesi ile tartışma yaşadı ve evini terk etti. al pacino annesi, ninesi ve dedesi ile beraber büyüdü.
çocukluk arkadaşları arasından en sevdiği uyuşturucu yüzünden hayatını kaybetti. diğer arkadaşları da benzer tiplerdi. al pacino ve arkadaşları kötü mahallenin, sokak çocuklarıydı. (bkz: south bronx)
“farklı ırk ve ulustan insanların yaşadığı bir yerden, güney bronx’tan geliyorum. karışık bir mahallede büyüdüm. 6 yaşıma kadar dışarı çıkmama izin yoktu. çok utangaçtım. o yaşta okula gitmek ve her gün dayak yiyebileceğini hissetmek pek zevkli değildi. ayrıca kendimi korumayı bilmiyordum, çünkü öğretilmemişti. biri bana vurduğunda kolayca pes ediyorum. bir keresinde çocuğun teki anneme küfretmiş, ben de ‘anneme küfretme!’ diye bağırmıştım. tek hatırladığım kavga ettiğimiz. âdet böyleydi; herkes herkese sürekli meydan okuyordu.”
çeşitli işlerde çalıştı: manav, hamal, yer gösterici, ayakkabı satıcısı; eczanede, markette...
“26 yaşındaydım. bir arkadaşım bana bir işten bahsetti. kapıcılık yapacak, bu sayede de yalnızca bana ait bir dairede yaşamaya başlayabilecektim. param yoktu, yiyecek hiçbir şeyim de, ama başımın üzerinde bir çatı vardı hiç değilse. 11 ay sürdü bu. benim için verimli zamanlardı ama aynı zamanda hayatımın en depresif dönemiydi. bir keresinde apartmana bir kız taşındı. bu kadar güzel birinin varlığına inanamadığımı hatırlıyorum, onunla tanışmalıydım. bir rastlantı olmasını bekleyemezdim. çalışmıyordum, seks hayatım bomboştu, bir plan yaptım... sigortasını attıracaktım ve böylece sorunu çözecek birini bulmak için aşağı inecekti... hemen bodruma inip o dairenin sigorta kutusunu aramaya başladım. 6 aydır kapıcıydım ama sigorta kutusunun yerini bulamıyordum. sonunda onun dairesine ait olduğunu düşündüğüm bir sigortayı indirdim, ardından durumu kontrol etmek için arka bahçeye gittim. düşünebiliyor musun, meğer yanlış kişinin elektriğini kesmişim.”
actors studio'da oyunculuk eğitimine kabul edildi. tiyatro oyunlarında oynadı, 29 yaşında ilk sineması me natalie'de çok kısa süre aldı.
sene 1971, nihayet 31 yaşında the panic in needle park ile uyuşturucu bağımlısı bir adamı canlandırdı, bu rolü ile dikkatleri üzerine çekti. topluma ayak uyduramayan problemli bir hayatı yansıtan karaktere hiç yabancı gelmedi.
bir sene sonra "sinemanın babası" olma yolunda ilk godfather filminde oynadı ve şöhret sahibi oldu.
33 yaşında serpico ile dürüst ve doğru olan bir polis memurunu canlandırdı. onca rolü arasından en idol olabilecek, örnek alınabilecek karakter bu olabilir. gerçekçi sorunlara değinmesi ve pacino'nun karakterin ruh halini çok iyi yansıtması bu filmi diğer tüm polisiye filmlerinden ayırır noktada.
35 yaşında dog day afternoon ile sıra dışı bir performans gösterdi. yüzde 95'i tek bir mekanda geçen sıradan bir banka soygunu filmini tek başına sırtladı, seyirci yine onun nabzı ile filmi izledi. filme dair en akılda kalıcı şey pacino'nun oyunculuk dersiydi.
1979 yılında az önce sıraladığım 70'li filmlerin sonuncusu olan and justice for all ile dürüst ve vicdanlı avukat rolünü canlandırdı. bu rolle birlikte 70'li yıllardaki filmlerinde toplumsal sorunlara fazlasıyla değindiği söylenmeli. her ne kadar basit konulu bir film olsa da finalindeki tirat sahnesi ile daha önce hiç görülmemiş, farklı bir avukatı tanıdık. bir başka "örnek karakter" diyebiliriz.
1983 yılında onun en ikonik ve kendisinin de en beğendiği filmi scarface vizyona girdi. bu filmi çekme fikrinin ondan çıkması dipnotlardan. üzerine saatlerce konuşabilirim ama sinema tarihinin en karizmatik gangsteri the world is yours yazısı önünde can verdi. bu sanırım filmin vermek istediği eleştirileri özetler nitelikte.
geldik 1991 yılına... onu michael pfeiffer ile birlikte görmek bizi eskilere götürdü. bu sefer ikisini romantik bir performansta izledik: frankie and johnny. bu farklı tarzda da yine iyi bir öyküsü vardı filmin. eskiden ne yaşanırsa yaşansın aşk tekrardan mümkün olabiliyor. orta yaşlardaki aşkla ilgili yani...
1992 scent of a woman ile geç de olsa oscarı kazandı. o kadar içerik olarak daha önemli şeyleri anlatan filmlerden sonra bu film ile kazanması ayrıca düşündürücü. yine de hayatın bitmediğini anlatması, o yaşama arzusunu iyi yansıtması oscar almasını sağladı. demek ki bu daha çok uygun içerik olarak. (bkz: tango)
1993... carlito's way. içerik olarak scarface'e benzeyen bir film. farklı olarak eski kirli hayatından kurtulmak isteyen bir gangsterin delikanlılığı, prensipleri yüzünden yaşadıklarını anlatıyor. "kötü adamın" başarmasını isteyecek kadar sevilecek bir karakteri oynamış.
1997 yılında şeytanı oynadı: the devil's advocate. bu filmdeki adalet sistemine ve avukatlığa dair anlatım and justice for all'a benziyor. dürüst avukat olmak isteyenlerin başucu filmleri olabilir. belki de insanlığın avukatlığı sorgulamasına sebep...
heat, insomnia, any given sunday, donnie brasco... daha benim sayamadığım nicesi ile o gerçek bir efsane.
al pacino'nun her filminde kendine özgü bir tirat sahnesi vardır, uzun uzun bağırır. bu onun kendini bulduğu yer, kendini ifade ettiği an... zira böyle bir yetenek uzun yıllarca parlamayı beklemiş. tutkusunu gerçekleştirme azmi olmasaydı belki de diğer arkadaşları gibi bir kenarda kaybolur giderdi.
kitaptan: "bir meyve sebze çiftliğinde çalışıyor, kırmızı domateslerin arasındaki yeşil domatesleri ayıklıyordum. bir gün patronum gelip elindeki kâğıda bir köy resmi çizmeye başladı. ağaçları ve patikaları çizdikten sonra durup şöyle bir bana baktı ve “hayatta iki yol vardır: doğru yol ve yanlış yol. sen yanlış yoldasın” dedi. domatesleri kastettiğini sandım ama aslında arkadaşlarımı kastediyordu. “onlarla kalırsan sonun onlar gibi olur. işsiz ve aylak.”