Boris Johnson, İngiltere Seçimlerini Büyük Farkla Kazanmayı Nasıl Başardı?
12 aralık 2019 birleşik krallık genel seçimleri... paradokslar içerisinde geçen brexit sürecinin ardından tories'in, daha doğrusu boris johnson'ın, çok ciddi güç kazanarak tamamladığı seçimler.
tory: britanya'da muhafazakar parti'yi (conservative party) destekleyen, muhafazakar partiye ait, muhafazakar partinin üyesi anlamlarına gelen sözcük.
paradokslar diyorum, çünkü brexit sürecinin en başından beri çelişkiler, ikilemler ve karşıtlıklar birbiriyle çarpışa çarpışa devasa bir kar topu yarattı ve 2015 yılında hiç kimsenin ön göremeyeceği inanılmaz bir şekilde bugünlere gelindi.
70 yaş üstü baby boomer jenerasyonu ve galler'in çoğunluğu dışında ilk başlarda brexit fikrini herkes açıkça saçmalık olarak buluyordu. daha sonra, nigel farage isimli yarı siyasetçi yarı şarlatanın önderliğini yaptığı bir grup, göçmen karşıtlığı ve britanyalı iş gücünün yerine avrupa birliği'nin fakir ülkelerinden ülkeye akın eden vasıfsız iş gücünün tercih edildiği gibi bir argümanla ateşi yaktı. 2015 seçimlerinde göçmen alımı konusunda özellikle 2004'teki ab genişlemesi sonrası ciddi hatalar yapıldığını kabul eden dönemin tory başbakanı david cameron ise brexit fikrine karşı olsa da bunun oylanabileceğini ve halkın kararına saygı duyulması gerektiğini belirtti. muhtemeldir ki o dönemde gerçekleştirilen iskoçya bağımsızlık referandumu'nun "bağımsızlık" kanadının geniş kapsamlı kampanyasına rağmen başarısızlıkla sonuçlanması, cameron'ın aklına "şunlara bir oyuncak verelim, zaten yüzde 55-57 remain (kalma) çıkar biz de efendi efendi kalırız" fikrini getirmiş olsa gerek.
lâkin, dönemimizin popülist politikacılarının alevden yangın yaratma becerilerini hafife almış olacak ki brexit oylaması yüzde 52'lik bir sonuçla çıkış lehine sonuçlandı. cameron'ın brexit kararıyla brexit oylaması arasında geçen sürede aralarında romanya, bulgaristan, hırvatistan ve ne alakadır ki türkiye gibi ülkelerin de olduğu pek çok ülkeden ingiltere'ye göçmen ve hatta mülteci akımının artarak süreceği yönünde ciddi ciddi bir kara kampanya yürüten farage ve dönemin belediye başkanı olan ama daha büyük siyasi emelleri olduğu bariz olan boris johnson'ın başını çektiği ekip, bu yabancı düşmanlığı temelli politikalarının da etkisinin bir sonucu olarak, bilhassa ingiltere'de işçi sınıfın hakim olduğu bölgelerde beklenenin çok üzerinde leave (çıkış) sonuçlarının gelmesiyle ilk etapta amaçlarına ulaştı. bu sonucu beklemeyen ama hatasını da kabullenen cameron, istifa etti. yerine theresa may geçti ve may, kısa süre içerisinde ülkeyi seçime götürerek (brexit sürecini sonlandıracağının da sözünü vererek) yapılan 2017 seçimlerinde tories'in net olmasa da bir zafer elde etmesini sağladı.
bir nevi pirus zaferi denebilecek bu seçimle birlikte, başını labour party lideri jeremy corbyn'in çektiği "yeniden bir brexit oylaması mı yapsak?" tayfası, ki aralarında tories'den de destekçileri vardı, ile johnson'ın başını çektiği "ne olursa olsun şu birlik'ten çıkalım"cı tayfa yoğun bir politik soğuk savaşa girdi. bu dönemde may ve ekibinin ab ile yaptığı çıkış görüşmelerindeki beceriksiz ve istikrarsız tavırları, may'in ciddi destek yitirmesini sağladı ve birkaç brexit bakanı ile ardı ardına yollar ayrıldıktan sonra may görevi bıraktı.
işte burada ecnebilerin tabiriyle "enter boris johnson"! parti başkanlığını ve başbakanlığı ele geçirdiği dönemde, tories'in kamu yoklamalarında son on yıldaki en düşük destek seviyesinde olduğunu belirtmek gerekiyor. kısacası, hem brexit sürecini hem de partisini kısa ve orta vadede ciddi anlamda başarısızlığa sürükleyebilecek bir ortamda, bilhassa belediye başkanlığı döneminde taraflı tarafsız kazanmış olduğu kredi de brexit sürecinin en başından beri günbegün erirken, ateşten gömleği giydi ve takriben yedi-sekiz ay içerisinde de bugüne gelmiş olduk.
öte yandan, theresa may'in istifa süreci ve boris johnson'ın göreve gelişi arasındaki dönemde jeremy corbyn'in yıldızı ciddi bir şekilde parlamaya başlamışken kendisine karşı tories'in popülist kanadının ciddi şekilde desteklediği ve "kendisinin antisemitik olduğu" yönünde bir karalama kampanyası başlatıldı. seneler önce sosyal medya üzerinden beğendiği bir duvar fotoğrafı üzerinden adamın kısa sürede ne yahudi düşmanlığını ne de radikalliğini bıraktılar. detaylar için son derece kısa olan şu yazıyı okuyabilirsiniz:
labour içerisinde de adeta chp'nin ulusalcılarını andıran ve parti içi muhalefet fırsatı ortaya çıktığında hıyarım var diyene bir kilo kaya tuzuyla depar atan tayfa da bu antisemitizm dalgasına kapılınca, seçimlere dokuz gün kala "partimiz içinde yaşanan antisemitizm iddiaları için özür diliyorum" gibi bir açıklama yapmak zorunda kalan corbyn, zaten gerilemekte olan desteğini hepten yitirme noktasına geldi. bu açıklamasından sadece iki hafta öncesinde de "yeni bir brexit referandumu olursa tarafsız kalırım" açıklamasıyla bildik çizgisinin dışında bir tavır sergilemişliği de dikkate alınınca, 2016-18 arası anormal bir hızla yükselen corbyn'in düşüşünün de ne yazık ki bir o kadar hızlı olduğunu söyleyebiliriz.
sonuç olarak
hem dünya genelinde trump, putin, xi, erdoğan, bolsonaro gibi liderler ile şahit olduğumuz yükselen popülizm ve avrupa'nın belirli ülkelerinde dikkati çekmeye başlayan milliyetçi/ırkçı çizginin ingiltere'yi etkilemesi hem de insanların brexit sürecinden bıkkınlık noktasına gelmesi sebebiyle, dünkü sonuç ortaya çıktı ve tories, 1930'lardan bu yana en büyük seçim zaferini elde etti.
buraya seçim matematiğiyle ilgili kısa bir es verelim: seçimle alakalı olan ilgi çekici bir husus da labour'dan tories'e yüzde 4.7'lik bir oy kayması varken labour'dan lib dem'e neredeyse yüzde 7'lik bir oy kayması (swing) yaşanmış olması! tabii bu olurken, lib dem (jo swinson) liderinin parlamentodaki koltuğunu kaybettiğini de ekleyelim. ayrıca lib dem'in oy artışına rağmen kilit öneme haiz bazı seçim bölgelerini yitirmesiyle parlamentodaki koltuk sayısı da yarı yarıya azalmış oldu.
diyeceksiniz ki, brexit sürecini zaten birleşik krallık'ın başına saran, yönetemeyen ve eline yüzüne bulaştıran tories değil miydi? ben de size diyorum ki "buradan tekrar yazının başına dönün ve ilk iki paragrafı okuyun"...
ya da kısacası, "paradoks bebeğim; paradoks!"
Partiler özelinde bir parantez açalım
corbyn gibi türkiye'deki hdp'nin bile solunda fikirlere sahip birisinin ingiltere'de seçilmesi zaten imkansızdı. solcuların artık bu kendi eco-chamber'ının dışarısına çıkabilmesi gerek. yani johnson gibi kendi partisi içinde bile sevilmeyen, yerle yeksan tory'ler karşısında seçim hezimeti yaşamak da büyük başarı.
bir de tabi brexit yanlılarının bütünleşmiş şekilde kalması ve bunun karşısında remain ekibinin bölünmüş olmasının da etkisi büyük. johnson bunu çok iyi kullandı.
ingiltere'de çoğulcu bir seçim sistemi var. yani belli bir seçim bölgesinde en yüksek oyu alan mv adayı seçimi kazanıyor. bizdeki belediye seçimlerindeki sisteme benzer bir sistem bu. hal böyle olunca brexit partisi seçimi kaybedeceğini fark ettiği bütün seçim bölgelerinde ittifak yaparak tory'lerin lehine seçimden çekildi. böylece johnson seçim ittifakının ekmeğini de yemiş oldu. öte yandan remain ekibi işçi partisi ve liberal demokratlar arasında bölünmüş durumda. bölünmüş kalınca da bu sistem içerisinde başarı elde edebilmek imkansız gibi bir şey.
son durum böyle. johnson, corbyn'in dandikliğini ve ingilizler arasındaki algısını fark edip erken seçim çağrısıyla müthiş bir makyavelist hamlede bulundu. sandık çıkış anketlerine bakılırsa da bu hamle büyük oranda olumlu sonuç verdi.
britanya'nın geleceği aynı abd'deki gibi bir başka sarı kafanın elinde olacak. johnson adeta bir trump-lite. ya da trump johnson-plus diyebiliriz. görelim neler olacak.
Final yorumu
muhafazakâr parti derken geçmişte churchill'i, thatcher'ı başbakan yapmış bir partiden söz ediyoruz. o zamanki şartlar öyle liderlere gerek duyuyordu, bugün böyle bir gereksinimi yok küresel sistemin.
johnson gibi, trump gibi, macron gibi popülist liderler ise bugün kapitalist sistemin ihtiyacından doğuyor. büyük ülkelerde sıra sıra sağ popülist liderler dümene geçirilirken, ikinci dereceden büyük ülkelerde sol-liberal genç siyasetçiler tutuluyor. (yeni zelanda'da ardern, kanada'da trudeau, finlandiya'da marin gibi) kıytırık ülkelerde ise diktatörler iş başında zaten. küresel denge bu şekilde korunuyor.
şu sıralar dünya savaşta. üçüncü dünya savaşı'nı yaşıyoruz. abd ve çin arasında çok ciddi bir mücadele var. özellikle afrika üzerinde bu ikisi arasında büyük bir rekabet yaşanıyor. ab ve rusya da bu çatışmanın ikincil unsurları olarak bulunuyor. fakat ab'nin dağılma sürecine girmesi bu konuda soluğunu kesmiş gibi görünüyor. (birleşik krallık seçimleri ab'nin küresel anlamda bir etkisinin kalmadığının tescilidir) rusya ise bu saflaşmada açıktan belli etmese de abd'nin yanında yer alıyor. bu saflaşmayı bir türlü kavrayamayan türk dış politikası ise son on yıldır hata üzerine hata yapıyor. abd ve rusya'yı hâlâ soğuk savaş dünyasının kutupları gibi gören bir hâriciyemiz var. halbuki böyle olsa suriye'de ikisinin birden bulunması pek mümkün değildi.
şimdi almanya'yı izlemekte fayda var. fransa, abd ve ingiltere'dekine benzer bir süreci önümüzdeki günlerde almanya'da da görebiliriz. merkel'dan sonra almanya'nın da popülist sağ bir lidere teslimi avrupa birliği'nin son nefesini vermesi demek olacaktır.