Black Metale Merak Salanlar İçin Hem Öğretici, Hem de Keyifli 25 Albüm Önerisi
benim için özel, çok sevdiğim 25 black metal albümünü sıralamak istiyorum
bir çeşit “en iyi black metal albümleri” listesi gibi değil de, daha çok “türe merak saranlara kişisel tavsiyelerim” listesi… biraz objektif olmaya, türe bir şey katan ya da türün içinde büyük önem taşıyan, iyi bilinen albümleri seçmeye çalışacağım. ayrıca her gruptan sadece tek albüm seçeceğim ki daha geniş yelpazede bir liste olsun. ayrıca liste second wave black metal ve devamından oluşuyor, first wave’e saygı duruşu kısmı için yazının sonuna gidebilirsiniz.
kendi içlerinde herhangi bir sıralama yapmadım, tamamen gelişigüzel bir liste...
mayhem - de mysteriis dom sathanas (1994)
söz konusu bir black metal listesi olduğunda; de mysteriis dom sathanas’ın yeri tartışılamaz. black metal tarihinin en önemli albümlerinden birisi, belki de en önemlisi. bugün mgla gibi grupların mayhem patchleriyle geziyor olmasının sebebi… karanlığı, arka planındaki korkunçlu olayları, türe kattıklarıyla eşsiz bir başyapıt, muhteşem bir kült… ilk kez dinleyecek olanları attilla’nın kulak tırmalayan vokalleri rahatsız edecektir ancak black metal çok da dinleyici dostu bir tür olmayı hedeflemiyor zaten. asla eskimeyen, zamanının karanlığını, yaratıcılarının etrafındaki kötücül olayların atmosferini dinlediğiniz ortama rahatlıkla taşıyan, binlerce gruba ilham kaynağı olmuş bir eser. grubun daha deneysel bir havaya büründüğü, saf black metal sunmak yerine cesur denemelere giriştiği ikinci stüdyo albümü grand decleration of war'u da ayrıca tavsiye ederim.
bethlehem - dictius te necare (1996)
aslında grubun ilk albümü dark metal’i daha çok seviyorum. ama daha ilk dinleyişte şok edebilmesi, tüyleri diken diken etme özelliği ve sunduğu yıpratıcı dinleme tecrübesi ile dictius bu listeye daha çok yakışacaktır.
geçmişte çooook uzun bir bethlehem yazısı yazdım, bu albümü de anlattım. burada tekrar kendimi tekrarlamayayım, upuzun bethlehem yazısı:
deathspell omega - si monvmentvm reqvires, circvmspice (2004)
arada sırada çok özel bulduğum bazı grupların albümlerini, eğlencesine en sevdiğimden en az sevdiğime doğru sıralıyorum takip edenlerin bildiği gibi. bu aktivite için grup seçerken deathspell omega da aklıma gelmişti. ama sonum kuran yırtan kıza benzemesin diye vazgeçtim. benim için bu kadar kutsal bir grup. dso benim için müzisyenlerden oluşan bir müzik grubu olmanın çok ötesinde. şu anda bile tek bir deathspell omega albümünü seçmiş olmamın tedirginliği içerisindeyim. etkisi altına ilk girdiğim albüm olduğu için monumentum’u seçtim. bu satırları daha fazla uzatmayayım çünkü albümün giriş şarkısındaki (first prayer) dua kulağımda yankılanmaya başladı.
immortal - sons of northern darkness (2002)
at the heart of winter listeye daha çok yakışabilirdi gerçi ama bu sırada duygusal davranıp hayatım boyunca en çok dinlediğim albümlerden birisini seçeceğim. albüm boyunca gücünü koruyan müthiş thrash etkili black metal soundu onca yıldan sonra hala beni ilk kez dinliyormuşçasına etkiliyor. hele bir de son şarkılara doğru baskın hale gelen, ve son şarkı beyond the north waves ile zirve yapan hüzünlü ama aynı zamanda gururlu “kuzey karanlığını evinize getirdik” atmosferi… hiç dinlemediyseniz mutlaka ama mutlaka en azından son şarkısını tecrübe edin.
burzum – filosofem (1996)
elbette burzum olmadan bir black metal listesi yapamam. varg vikernes “sanatı sanatçıdan ayırmak gerekir” sözünün kanlı canlı temsilcisi adeta. kişiliğinden pek hoşlanmasam da burzum diskografisinin ilk albümlerini takdir etmemek için sağır olmak gerekiyor. bu listeye yakışır bir karanlık, kötücüllük ve rahatsız edicilik sunuyor albüm. arşivi kurcalarken cd elime geldiğinde mutlaka çıkarıp takdirle bir kez bakarım kapağına. hvis lyset tar oss’u da tercih edebilirdim ama bu liste için tercihimi filosofem’den yana kullanıyorum. ayrıca grubun (varg’ın) post-prison albümlerinden belus da grubun zirve dönemlerini aratmayan oldukça ihtişamlı bir albüm.
ulver – nattens madrigal (1997)
bu albümü dinlerken bazen bir aydınlanma geliyor; kendi kendimi sorguluyorum; ne yaşadım da bu müzik kulağıma hoş geliyor diye. o kadar kötü kayıtlı, o kadar rahatsız edici, o kadar karambol… ama bütün o cızırtının arasında öyle gitar rifleri, öyle fikirler, öyle melodiler ulaşıyor ki kulağıma; yaşadığım aydınlanma gayet hoşnut bir şekilde karanlığa teslim oluyor. arada giren kusursuz akustik bölümler de cabası… kariyerinde sonradan çok farklı yerlere giden grubun en black metal zamanları…
mgla – exercises in futility (2015)
son 5-6 yıl için en sevdiğin grup hangisi deseniz mgla derim. nihilizmin işitsel karşılığı olan exercises in futility albümü ise mgla’yı benim için bu kadar özel kılan albüm. listedeki çoğu albümün aksine 2010 yılından sonra yayınlanmış bir albüm, ancak büründüğü karanlığı öyle ihtişamlı bir şekilde taşıyor ki 90’ların klasik black metal işlerinden hiçbir eksiği yok. modern black metalin evrildiği “daha az sansasyonel olay, daha çok ruhani bir karanlık” formülünün en göze çarpan temsilcisi… şairane şarkı sözleri, basit ama zihne hemen kazınan etkili rifleri ve inanılmaz davul performansı ile bu listedeki en sevdiğim albümlerden birisi. daha önce başka bir yazıda da dediğim gibi “bazen bir bırakın da artık mutlu mesut yaşayayım diyorum. sonra aklıma exercises in futility geliyor…”
rotting christ – triarchy of the lost lovers (1996)
triarchy benim en sevdiğim rotting christ albümü. listedeki albümlerin yanında biraz fazla melodik kalıyor ve farklı bir anlayışa sahip belki ama hayatım boyunca en çok dinlediğim albümlerden birisi olduğu için listenin dışında tutmak istemedim. triarchy; ulaşmak istediği karanlığa ve soğukluğa çok basit bir şekilde, yırtıcı ve yıpratıcı olmadan, bir iki istisna haricinde orta tempo akıcı parçalarla ulaşıyor. bu bakımdan listedeki en dinleyici dostu ve dinlemesi kolay albüm. extreme türlerle alakası olmayan, brutal vokal filan sevmeyen birileri bile kolayca ısınabilir albüme. ama bu basitlik ve kolaylık albümü dinle unut albümlerden yapmıyor, aksine o kadar kusursuzca hazırlanmış ki, yıllar sonra bile aynı sakin karanlığı ve soğuğu sunabiliyor albüm size. grubun kendi has sounduyla çok klas bir albüm…
craft - fuck the universe (2005)
craft; kötülük, pislik, şeytanilik akan gitar riflerini, rock ve heavy metalin özü ile de dirsek temasını kaybetmemiş bir anlayış içinde sunuyor dinleyicisine. ilk dinleyişte yoğun darkthrone etkisini hissediyorsunuz; vokaldeki abbath/nattefrost karışımı duygu da dikkat çekici. ama craft black metalin en iyilerinden toplamalar yapmakla kalmıyor, işi kendi orijinal “rock” fikirleriyle birleştiriyor ve sonsuz dinleme ömrü olan, black’n roll diye garip bir şekilde etiketleyebileceğimiz efsane bir albümle karşılaşıyoruz. çiğ, basit, eskiye saygıyı elden bırakmayan, ama ileriye de adım atan öfke dolu bir black metal başyapıtı…. grubun yarattığı ürkütücü atmosfer o kadar samimi ve gerçekçi ki, normalde cheesy durabilecek albüm isminin bile altını doldurup anlamlı kılabiliyor.
blut aus nord – the work which transforms god (2003)
diskografisini keşfetmekten en çok keyif aldığım gruplardan birisi idi blut aus nord. daha klasik bir black metal anlayışı ile başlayan diskografileri zaman içinde farklı bir yapıya evriliyor ve kabuslara soundtrack haline gelen daha soğuk ve daha deneysel bir yapıya bürünüyor. ve bu kabus atmosferini, her albümde başka bir yönlerini öne çıkartarak sunuyorlar. bu bakımdan oldukça takdire şayan, cesur ve yenilikçi bir grup. seçtiğim albüm ise kanımca grubu en iyi yansıtan albüm. bu albümde blut aus nord ulaşmak istediği kabus atmosferini endüstriyel müziğin soğukluğundan beslenerek yakalıyor. lovecraft’ın bitmez tükenmez tasvirlerinin yarattığı dünyaların işitsel yönünü tamamlayacak güçteki klavyeler ise albümü bambaşka seviyelere taşıyor. gitar rifleri, davul atakları vs albümün öne çıkan yönleri değil, bu bakımdan da listemdeki sırtını en çok atmosfere dayamış albüm olabilir. korku edebiyatı seviyorsanız, lovecraft, poe filan okurken fonda dinleyecek bir şeyler arıyorsanız veya korku filmlerinin tedirgin edici soundtrackleri hoşunuza gidiyorsa ilk bakacağınız albüm bu olsun. albümü severseniz ne mutlu size; çünkü önünüzde keşfedilecek muhteşem bir diskografi var.
watain - sworn to the dark (2007)
watain black metal türüne birşeyler katmış olmasıyla ünlü bir grup değil. diğer albümlerde bahsettiğim orijinallik kelimesi burada çok geçmeyecek. buradaki anahtar kelime ise “adanmışlık” olabilir. watain black metal yapıyor ve sworn to the dark albümünde bunu en içten gelen duygularla, yaptıkları müziği adeta yaşayarak yapıyor. adeta bir “black metal worship” albümü olan sworn to the dark albümünü müziğin samimiyeti, ruh doluluğu bu listeye taşıyor. grubun bundan önceki (casus luciferi) ya da sonraki (lawless darkness) albümü de bu listeye girebilirdi ama sworn to the dark bende daha çok anısı olan bir albüm, liste için de seçimim bu yönde.
darkthrone – transilvanian hunger (1994)
darkthrone olmadan elbette bu liste tamamlanmazdı ancak transilvanian hunger zor bir seçim oldu. açıkçası kalbimdeki yerleri bakımından darkthrone’un unholy trinity’sini birbirlerinden pek ayıramıyorum. a blaze in the northern sky, under a funeral moon ve transilvanian hunger benim için birbirini tamamlayan üç ayrı başyapıt. ama bayıldığım boğuk atmosferi ve bu listeye daha çok yakışacağını düşündüğüm cızır cızır soundu ile hunger bir adım ileri çıktı. tıpkı üçlemedeki diğer iki albüm gibi black metal için zamansız bir klasik.
schammasch – triangle (2016)
listemdeki günümüze en yakın albümlerden birisi. aslında 3 cd’lik bir albüm olması ve 2. ve 3. cd’ler güzellikler barındırsa da (metonia vs) genel anlamda çok da ahım şahım olmaması bir bütün olarak albümün değerini düşürüyor. ortalama ambient işlerin yoğunlukta olduğu bu cd’leri görmezden gelirsek ilk cd tek başına modern bir black metal klasiği. saf black metal değil gerçi, bolca progresiflik ve deneysellik içeriyor ancak modern black metalin ruhani karanlığını sapına kadar taşıyan bir albüm. özellikle çıktığından beri 200 kere dinlesem de bıkamadığım, her geçen dakikasında kendini aşan şarkı awakening from the dream of life albüm hakkında fikir verecektir. hayatımın şarkılarından…
kriegsmaschine – apocalypticists (2018)
listemdeki en güncel albüm yerini biraz da mgla yalakalığımdan alıyor. mgla’nın elemanları m. ve darkside’ın diğer grubu olan kriegsmaschine, mgla’nın aksine oynak davulları, dur kalklı yapısı ve ritm duygusunun daha ön planda olması ile dikkat çekiyor. ikili mgla’da ulaştıkları muhteşemliği, başka bir anlayışla yeniden yakalıyorlar. gerçekten inanılmaz. albümü dinlerken ne kadar kendimi kaybettiğimi albümün giriş parçası residual blight için girdiğim şu linkteki yazıda görebilirsiniz (ki genelde böyle yazılar yazmam):
kısacık residual blight yazım:
abyssic hate – suicidal emotions (2000)
depresyon. sadece bu kellime aslında albümü yeteri kadar anlatıyor, ki albümdeki 4 şarkının ikisinin adının da depression olduğunu belirteyim. kapağında bu albüm yayınlandıktan 3 yıl sonra intihar edecek olan kült doom metal grubu funeral'den einar’ın gayet üzücü bir fotoğrafını barındırması da albümün başka bir depresif yanı. çiğ, monoton, minimalist; ismini hak eder seviyede kırgın bir albüm. black metalin başkaldıran, öfkeli yanını değil, depresif yanını sevenlere…
in the woods... - heart of the ages (1995)
pink floyd esintili yüzlerce grup duymuşsunuzdur. extreme metal türleri ile aranız iyiyse burzum esintili de onlarca gruba denk gelmişsinizdir. peki hem pink floyd hem de burzum esintili kaç grup duydunuz? işte in the woods bize bunu sunuyor, hem de norveç black metalinin altın çağını yaşadığı zamanlardan… green carnation’un journey to the end of the night albümünün hem gitaristini hem de basçısını barındıran albüm, içine kolay girilir bir albüm değil belki; ama vakit ayırdığınızda bir farklı ve orijinal bir klasik ile birlikte olduğunuzu hissettiriyor.
aosoth – the inside scriptures (2017)
sanat eseri albüm kapağı bir yana; aosoth bu albümde 6 şarkı boyunca hem modern ruhani bir karanlık sunan black metal anlayışını, hem de 90’ların daha ilkel kötücül atmosferini birlikte sunuyor. 6 şarkıya da ayrı ayrı kalbimi bırakıyorum dinlerken. şu sıralar dağılmış görünen grubun 5. ve son albümü the inside scriptures kanımca grubun kendi diskografisindeki zirvesi, yok olmadan önce black metal piyasasında bıraktıkları kalıcı ve soğuk bir iz. yeni dinleyiciler için pek davetkar bir albüm değil açıkçası, ama kulağı black metale aşina olanlara sığınabilinecek soğuk ve karanlık bir mağara… özellikle kendi soğuk black metalini doom metalin ezici hüznü ile birleştiren, üzücü contaminating all tongues’a bakın.
blaze of perdition – conscious darkness (2017)
blaze of perdition 2013 yılında turnede iken bir trafik kazası geçirmiş, grubun bas gitaristi ölürken, vokalisti ve davulcusu ağır yaralanmıştı. biz bu tecrübenin işitsel karşılığını 2015 yılındaki near death revelations ile duymuştuk. liste için seçtiğim 2017 tarihli conscious darkness’ta ise grup albümün (carl gustav jung göndermeli) isminden de anlaşılacağı üzere daha da olgun, daha da bilinçli bir karanlık sunuyor dinleyicisine. ve öyle bir şekilde sunuyor ki, yeni sayılır bir albüm olsa da yazdığım bir dolu klasik albümün yanına bu albümü yazarken tereddüt bile duymuyorum. özellikle ashes remain bir black metal şarkısının içermesi gereken tüm güzellikleri (kötülükleri) barındırıyor.
dark funeral – where shadows forever reign (2016)
aslında dark funeral çok da sevdiğim bir grup değildi.ilk albümleri secrets of the black arts’ı azıcık takdir etmek dışında grubun ilginç bir diskografi sunmadığını düşünüyordum. hatta grubu çoğunlukla sıkıcı bulurum. yine de her zaman iyi kötü bir isim yapmış extreme grupların yeni albümlerine şöyle bir bakarım. dark funeral’ın bu albümüne de yüzeysel bakıp geçecektim ama where shadows forever reign beni çok şaşırttı. grubun kendisini bulması, gerçekten karakteristik bir albüm ortaya çıkarması için 20 yıl ve 6 albüm geçti belki ama en sonunda turna gözünden vurmuşlar. çok orijinal fikirler içermiyor belki ama albüm benim için; gerek unchain my soul gibi yüksek tempo yırtıcı şarkılarıyla, gerek as i ascend gibi orta-düşük tempo epik atmosferik şarkılarıyla kusursuz bir melodik black metal albümü. grup da girdiği bu yoldan memnun kalmış olacak ki bu yıl; neredeyse aynı kapak ve aynı sound ile bir albüm daha çıkardı. (we are the apocalypse) yeni albüm aynı güçte olmasa da dark funeral’ın artık daha etkili bir yolda olduğunu söyleyebilirim.
batushka – litourgiya (2015)
efsane olacakken kestane olan müzik grupları listesinde zirveye oynayacak bir hikayeye sahip batushka. drabikowski (gitar, bas, davul, vokal) ve krysiuk (lead vokal) isimli iki eleman biraraya gelerek 2015’te başyapıt litourgiya’yı çıkartırlar. öyle bir eserdir ki kilise koroları ile yaratılmış farklı atmosferiyle black metale mesafeli kişilerin bile ilgisini cezbederler. bu efsane başlangıcın devamı gelmez. ikili sosyal medya üzerinden, tüm dünya önünde birbirlerini şebek konumuna düşürerek çok ciddi kavga ederler. süslü koltuk takımı gibi görünmelerine rağmen yakaladıkları ciddi ve havalı imajları da yerle bir olur. iki eleman da gruptan vazgeçmeyince de saçmasapan bir şekilde ahmet’in batuşkası, mehmet’in batuşkası tadında iki ayrı grup ortaya çıkar ve bu şekilde yarım yamalak albümler çıkartırlar. metal archives’da şu an grubun üç tane sayfası olması bile büyük rezillik. ama bütün bu rezilliğin ilk başlarında bütün black metal sevenlerin tecrübe etmesi gereken, eski kilise slavcası dilinde sözlere ve ortodoks kilisesi temalarına sahip kendine has bir albüm yatmakta.
dissection - storm of the light's bane (1995)
dissection’ın sadece 3 stüdyo albümü var. 2006 tarihli, albümden çok bir veda, bir intihar mektubu olan reinkaos’u saymazsak grubun 90’larda çıkarttığı iki albüm de (storm ve the somberlain) birer klasik. hangisini listeye katacağım konusunda çok düşündüm ve açıkçası tamamen şu an, grubun en çok bilinen şarkısı where dead angels lie’ın hatrına storm’u seçiyorum. yoksa ikisi de birbirlerine çok yakın iki ayrı başyapıt. ne var bu başyapıtlarda? çift gitarın melodik bir şekilde kullanımının yarattığı çekici melodiler ve black metal seven biraz da hastalıklı bir adamın; çekinmeden sevdiği müziğe iron maiden ya da mercyful fate etkileri katarak oluşturduğu, dönemine göre çok yenilikçi bir sound var. bu bakımdan lsitedeki çoğu albüme göre de daha kolay benimsenir bir albüm. (black metalle arası olmayanlar için elbette)
silencer – death pierce me (2001)
black metal dinleyici dostu bir tür değil, tarzın en önemli özelliklerinden birisi az ya da çok derecede rahatsız edici olması. silencer ise bu rahatsız ediciliğin üst düzeyde olduğu grup. vokalist nattramn’ın üzerine dönen yalan yanlış dedikoduları bir kenara bırakırsak albümün teşekkür listesinin akıl hastanesi personeline yöneltilmiş olması, akıl hastalığı tedavisinde kullanılan ilaçlar listesini içermesi filan zaten zorlu bir dinleyiş tecrübesi ile karşılaşacağımızın göstergesi… grup da bu konuda hayal kırıklığı yaratmayıp gerçekten zor dinlenir bir depresif black metal albümü ortaya koymuş. müzikal açıdan zaten kusursuz olan albüm nattramn’ın benzeri pek olmayan, sinir bozucu ve yıpratıcı vokalleri ile bambaşka bir seviyeye ulaşıyor. duruma yaklaşımınıza göre “kuyruğuna basılmış kedi vokali” diye dalga da geçebilirsiniz, kendisine zarar verdiği için akıl hastanesinde olan bir adamın çığlıklarını dinlediğinizi düşünerek kendinizi kötü de hissedebilirsiniz. silencer’ın -neyse ki- başka albümü yok ama nattramn’ın doktor tavsiyesiyle yaptığı ve sadece klavyeye dayalı bir solo albümü de mevcut.
marduk - opus nocturne (1994)
marduk denilince aklıma hız geliyor. ancak genel kanının aksine grubun yaratmak istediği cehennem atmosferini alabildiğine hızlı çalarak yaratmasının çok ilgimi çektiğini söyleyemeyeceğim. o yüzden marduk diskografisi ile biraz daha mesafeliyim. ama ilk zamanlarını, özellikle de those of the unlight’ın teknik ve akılda kalıcı şarkılarını ve o albümün anlayışını daha da olgunlaştıran, kanımca grubun hızı estetik bir şekilde en iyi sunduğu albüm olan opus nocturne’yi çok severim. öyle bir albüm ki ikinci dalga black metalin en parlak zamanlarında çıkıp kalıcı olabilmiş, o dalganın en iyi albümleri arasında kendine yer bulabilmiş…
emperor - in the nightside eclipse (1994)
black metal içerisinde senfonik dokunuşlar aşırı benimsediğim bir şey değil. ama ikinci dalga black metalin göbeğindeki gruplardan emperor’un ilk albümü bu konuda önemli bir istisna benim için. çiğ black metali en pislik haliyle sunmak ve buna senfonik öğeler ekleyerek bambaşka bir atmosfere bürümek emperor’un en iyi yaptığı şey. birçok senfonik black metal albümü var ama bir çoğunda senfoninin ayarı o kadar kaçık ki, black metal tonu zayıf kalıyor. emperor’un bahsi geçen albümünde ise kaotik gitar rifleri üzerine senfoni öyle organik bir şekilde yedirilmiş ki grup hem black metal soundundan uzaklaşmamış hem de müziğini eşsiz ve orijinal kılmış. black metalin hatrı sayılır vokalistlerinden ihsahn, green carnation’dan da bildiğimiz gitarist tchort, şu sıralar norveçli djevel ile çılgın atmakta olan davulcu faust ve basçı samoth daha çok gençken bile bir yıldızlar karması oluşturmuş ve zamanının çok ötesinde bir vizyon ile bize bu albümü hediye etmişler.
satyricon - nemesis divina (1996)
listemin son albümü de yine 90’ların ortalarında çıkmış, daha çok mother north şarkısıyla bilinen bir cevher… black metal camiası adına yine küçük bir yıldızlar karması var albümde; satyricon’un yanı sıra 1349’dan da bildiğimiz ünlü davulcu frost, ritm gitar ve davul dışında herşeyi üstlenen asıl eleman satyr ve albümde adı kveldulv olarak anılsa da o yıllarda darkthrone ile çoktan efsane haline gelmiş nocturno culto bir araya gelmiş ve dönemin iz bırakan albümlerinden birini yayınlamışlar. grubun sonraki yıllarda farklı sularda kürek çektikleri albümleri de severim (mesela the age of nero) ama nemesis divina varken onları bu listeye taşıyacak kadar delirmedim.
listemi ben 90’lardan başlattım, dolayısıyla second wave of black metal ve devamı ağırlıklı bir liste oldu...
ama bu listedeki grupların etkilendikleri grupları dinleyeyim, black metalin özüne ineyim, first wave of black metali tanıyayım derseniz şu albümlere mutlaka bakın
celtic frost - morbid tales (ve diğer çoğu albümü)
bathory – under the sign of the black mark (black metal ilgimi çekti diyen herkesin dinlemesinin şart olduğu albüm… elbette diğer ilk dönem bathory albümleri de)
venom - welcome to hell ve black metal
sacrofago – i.n.r.i.
sodom - ilk zamanlar filan falan...
işte listem böyle. beherit, enslaved, ilk dönem samael, absu, xasthur, shining, gorgoroth ve daha bir dolu grubun boynu bükük kaldı ama listeyi sonsuza kadar devam ettiremem… belki başka içeriklerde...