Bir Subayın Gözünden: Türkiye'nin S-400 Alımı Hakkında Bilinmesi Gereken Şüpheli Hususlar
dünyadaki en sofistike hava savunma sistemlerinden biri olması (hadi en iyisi demeyelim) türkiye'nin rusya ile silah anlaşması yapması için yeterli sebep midir?
ya da şöyle aforizmayla sorarsak, seferoğullarının altın tepsisiyle tellioğulları kız istemeye gider mi?
eve çamaşır makinesi almak gibi bir şey değil silah anlaşması yapmak. zira bunu son 70 yıldır potansiyel düşman bellediğin bir ülkeden alacaksın. tabiri caizse profesyonel can düşmanlığını yapmış 1946-53 arası karasularını boğazlarını alenen tehdit etmiş, doğu anadolunun bazı noktalarını sovyet ermenistan'ına dahil etmeyi falan gözden geçirmiş (bkz: türk boğazları krizi) bir ülkenin devamından silah alacaksın.
Türk Boğazları krizi (1936-1953): Soğuk Savaş sırasında Türkiye ile Sovyetler Birliği arasındaki kısa süreli bölgesel krizdir. Türkiye, II. Dünya Savaşı'nın sonuna kadar tarafsızlığını korumayı başarmıştı. Sovyet hükümeti tarafından Türk hükümetine, Rus nakliye gemilerinin Karadeniz'i Akdeniz'e bağlayan Türk Boğazları'ndan serbestçe geçebilmesi için baskı yapılmaya başlandı. Türk hükümetinin, Sovyetler Birliği'nin taleplerini kesin bir dille reddetmesi, bölgedeki tansiyonu arttırarak, krizi bir güç gösterisine dönüştürdü.
atatürk'ün büyütüp yeşerttiği milli nötralite politikamız olan yurtta sulh cihanda sulh 1946-1953 arasında bozulduysa bu almanya'yı yenmiş ve kağıt üzerinde aklına neresi eserse kendi nüfuz alanında sayarak domine eden sovyet rusya yüzünden bozuldu. biz durduk yerde kaşıntımız tuttuğu için bizi nato'ya alsınlar diye çırpınmıyorduk. stalin taa 1939'da hitler'le flört ederken dışişleri bakanı molotov, boğazlarda rus üsleri kurma planlarını almanlara açıklıyordu. savaştan sonra zincirini iyice kırdılar. yani bizim dünyanın diğer ucunda kore'de döktüğümüz kanlar verdiğimiz şehitler aslında indirekt olarak türk topraklarını korumaya yöneliktir. nato'ya girememiş bir 1950'ler türkiye'si, sovyet askeri tehdidi altında yurtta veya cihanda sulh mulh göremeyecek bir ülkedir.
sovyet güdümü varşova paktının da proleterya diktatörlüğüyle burjuvaziyle falan pek alakası yoktur. burada büyük ağabey sovyet rusya'dır. sovyet rusya ile bir anlaşma çerçevesinde beraber yaşamanın tek geçer metodu da sovyetlerin büyük abiliğine patronluğuna biattır. 1991 öncesi polonya, çek cumhuriyeti, romanya ve bulgaristan gibi sözümona bağımsız devletlerin bugün sovyet "uydusu" olarak anılmalarının sebebi budur. mesela buna kıyasla nato'daki amerikan abiliği daha çok ortak savunmaya aktarılan paranın kaynakların vs miktarıyla alakalıdır. ingiltere'nin, fransa'nın silah dizayn ederken mesela amerikalıları konuya dahil etme zorunlulukları yoktur. nato bağımsız devletlerin ortak savunma anlaşmasıyken, varşova paktı rusya etrafındaki devletlerin rus düşmanlarına ne kadar zarar verebilecekleri/rusya'ya gelen zararı ne kadar buffer (tampon) edebilecekleri ile daha çok alakalıdır.
1991-2001 rus ordusunun içler acısı halinden sonra gelen kaynak aktarımları sayesinde rus askeri üretimi ar-ge projelerine yeterli finansman bulabildi. soğuk savaş döneminden iki tık ileride savunma platformları var ve üç dört tık ötedekiler de dizayn bürolarında vs yazılıp çiziliyor. ancak rusların batı ile olan münasebeti konusunda değişen pek bir şey yok. politbüro merkez komite yerine putin ve avanesi var. sovyet genel sekreteri gibi kişilik kültü bir lider yerine, kişilik kültü bir başkan var. küçük düşmemek için dünyayı yakmaya kadar gidebilme konsepti sovyetlerde de bugünkü rusyada da aynı. işte biz yurt sulh falan derken adamların bilinçaltı, "süpergüç olalım ve ne olursa olsun süpergüç kalalım" falan diyor.
bu tavrın ve anlayışın eğilip bükülmeyeceğini, illa ki bir duvara ya da demire toslayacağını anlamak için askeri analist olmak gerekmiyor. 1945-1991 arasındaki soğuk savaşın en büyük özelliklerinden birisi silahlanma yarışı idi. şimdi bu silahlanma yarışının ortasında nato'nun ikinci büyük ordusu diyor ki:
"ben hava savunma sistemini ruslardan alacağım, en iyisi oymuş, rusya'ya da askeri teknik ekip gönderiyorum eğitim için"
iyi de,
* o füzeler aktif takip radarı, angajman radarı gibi koca bir paketle geliyorlar. ve senin bunların kaynak kodlarına erişimin yok.
* o füzeler türk (nato) hava sahasına girdiğinde nike hercules devrinden beri ruslara karşı geliştirilmiş ve aralıksız iff dost araç marklamasına bir tür rus ekipmanı getirmiş olacaksın. büyük ihtimal rus teknisyenler de getireceksin.
* 29 üye ülkenin 21'in ilgi gösterdiği --> stealth <-- bir uçak geliştirme programına dahilsin. (bkz: f-35) rus teknisyenler füzelerini kurarken iff protokolünü izlerken ilk kez f-35 radar cross section kaydını da alacaklar. nato ortak savunma anlaşmasıyken sen tüm üye devletlerin askeri sırlarını altın tepsiyle rus teknisyen kılığındaki fsb ajanlarına vermiş olacaksın.
* aslında aldığın da gerçek s-400'ün sulandırılmış ihraç modeli. düşmanı olan örgütten (bkz: nato) kendi çabalarıyla binbir zorlukla dahi edinemeyeceği bu bilgileri sen o örgütün bir üyesi olarak ruslara verdikten sonra ruslar kendi s-400 triumf paketlerine hemen upgradeler geçirecekler. nato'nun bir olası rus askeri operasyonuna karşı olan en ama en büyük kozu olan stealth / radarda görünmezlik artık ruslar hariç radarda görünmezlik olacak.
* teknisyen getirmemiş bile olsalar s-400 ile f-35'in aynı ortamda belli bir süre bulunuyor olması bile füzenin edinilmiş ve karşılaştırmalı veriyi bir şekilde "eve" yollamayacağının bir garantisini vermiyor. siber savaş çağındayız. rusları her şeyde küçümseyin ama erişmek istedikleri bilgi sizdeyse asla.
ama yunanistan'da s-300pmu1 var? onlar rus füzesi kullanıyor, biz niye kullanmayalım?
* yunanlıların 1998'de 33600baud modem devrinde aldıkları platformla 2019'da nato savunma gridlerine siber saldırılar vs düzenleyen bir ülkenin ürettiği modern savunma platformları arasında biraz fark var. amerika'nın sovyetlerin patlamasından sonra beyaz ruslara rüşvet verip aldığı ikinci nesil s-300'lerin incelemesinde mesela elektronik ekipman bulunamamıştı. o dönem türkiye s-300 peşinde koşsaydı, göreceği en cevval eleştiri yav düşmana para niye kazandırıyorsun düzlemindeyken bugün seni soğuk savaştan tek parça çıkarmış müttefiklerine ihanet kategorisinde değerlendiriliyor.
ama polonya'da mi-24 falan var, sovyet ekipmanı nato'da hala çok, bir biz mi kötüyüz?
* polonya işte ex-sovyet ekipmanı kullanıyor. başka ülke silahı kullanmak değil sorun, mesela avusturya'dan glock da alınıyor. biz de ex sovyet btr 60 falan kullanıyoruz. kalaşnikof vs her yerde gırla. ancak silah anlaşması yaptığın ülkeyle senin müttefiklerin karşı karşıya ayda iki tatbikat yapıyor, ikisinin de nükleer silahları hardcoded olarak birbirlerinin şehirlerine kilitlenmiş bakıyor, nükleer denizaltıları tam yüklü hidrojen bombalarıyla kuzey kutup örtüsü altında seyir ediyor, uzun mesafe deniz karakol bombardıman uçakları atlantik üzerinde vızır vızır geçiyorken sen ruslarla teknoloji transferi riski olan bir silah anlaşması yapıyorsan, envanterini ve kimi sırlarını her dostunun düşman bellediği ülkeye açıyorsan ve bunu piyasadaki en iyi çelik tencereyi alıyormuş gibi göstermeye çalışıyorsan müttefiklerinin arkasından iş çeviriyor duruma düşüyorsundur.
ki bence putin'in de türkiye s-400 almış/almamış, pek ipinde olduğunu sanmam. ortaya bir kemik atıyor, can düşmanları gözünün önünde itişip duruyorlar. beleşe spekülasyonla işte eğleniyordur.
işte alın tabii s-400 falan, güzel sistem. ama çoluğunuzun çocuğunuzun yaşadığı şehre şu anda nişan almış bulunan ve bu vaziyette mobil platformlarda dağ bayır gezen rus nükleer füzeleri de ola ki bir gün rampalarından fırlarsa işte umarım ticari s-400'ünüzün angajman radarında onlar da görünür. görmezse de telefon açar "ivan kardeş sizin füze görünmüyor?" der çemkirirsiniz. sonra bir ışıklar... bir sıcaklık...