Bir Sinefilin Kaleminden: Jordan Peele'nin Son Korku Filmi Nope İyi mi, Kötü mü?
jordan peele, üçüncü uzun metraj filminde yine kendi yöntemleriyle bizleri kandırmayı başardı. klasik çizgisinde ilerleyen bir uzaylı filmi beklerken spielberg'ün 1975 yapımı jaws klasiğinden fazlasıyla etkilenmiş bir filmle karşılaştık. zaten filmin özellikle ikinci yarısındaki heyecan verici temposu, kurgusal anlamda sinema tarihinin en iyileri arasında gösterilen jaws filminin temposuyla yarışır düzeydeydi.
kurgu ve görsellikte (özellikle de gerçekte gündüz çekilmiş olan gece sahnelerinde) film, bu senenin gördüklerimiz arasında en iyilerinden biri olmaya adayken; iş, karakter gelişimine gelince jordan peele bu sefer sınıfta kalıyor. yönetmenin ilk iki filmindeki güçlü karakterlerinin yerini bu sefer motivasyonları belirsiz karakterler almış. filmdeki karakterlerin neyi niçin yaptıkları veya yapmadıkları tam olarak anlaşılmıyor. hayatlarında ilk defa karşılaştıkları devasa büyüklükteki bir tehlike karşısında karakterlerin verdiği tepkiler ve aldıkları aksiyonlar çok komik. örneğin kameraları kuran çocuğun anlamsız merakını ya da filmin başında ve sonunda bir anda ortaya çıkan veteran yönetmenin yaptıklarını bir yerlere oturtabilmek en azından benim için çok zordu.
filmin ayakları yere basan ve merak uyandıran tek karakteri ise "jupe" idi
filmin giriş sahnesi bile tamamen ona aitti aslında. çocukken başından geçen korkunç olay, filmin de en ilgi uyandıran anlarıydı. hatta filmin bir yerinde "oj" kaçmaya çalıştıkları yaratığı aslında jupe'ın evcilleştirmeye çalıştığından ve bunda başarısız olduğundan bahsediyor. düşünün, filmin en kritik anı tek bir cümlede harcanıveriyor. halbuki yaratığın o bölgede bulunma sebebi jupe'ın ta kendisiymiş ve bizler bu konuda en düşük seviyede bilgiyle bırakılıyoruz.
Uyarı: Buradan sonrası spoiler içerir.
muhtemelen jupe, bu yaratığı kendi şovunda kullanıyordu. şovun özeti şöyle diye hayal ediyorum. uzaylılar geliyor ve seyircilerin gözleri önünde atı alıp gidiyor. aslında jupe, yaratığı bu şekilde besleyerek kendince eğitmiş oluyordu. çocukken başından geçen olaydan kurtulması (saldırgan maymunun ona dostane şekilde dokunması) onu bu yaratığı evcilleştirebileceği yönünde cesaretlendirmiş olmalı. fakat işler düşündüğü gibi gitmedi ve yaratık kendi bölgesinde tehdit edildiğini hissedip trajikomik bir şekilde sadece atı bırakıp onun yerine jupe de dahil tüm seyircileri yedi. fakat tüm bunlar bize üstü kapalı bir şekilde veriliyor. aslında filmin en temel noktası bunlar değil de nedir. birkaç yıldır bu şekilde oldukça marjinal bir şov yapan biri hiç mi merak uyandırmadı. gökyüzünden gemiye benzer bir şey geliyor ve atı alıp götürüyor. böyle bir şeye şahit olsanız bunu sadece alkışlamakla mı geçiştirirdiniz?
filmde yaratıkla ilgili çok fazla bilgi verilmemesini anlayabiliyorum
zaten korku filmlerinin genel olarak kurduğu mantık budur. yaratığın uzaylı mı yoksa henüz keşfedilmemiş bir etobur türü mü olup olmadığı da net değil. yine de yaratığın dünya dışı bir canlı olma ihtimali bunca yıldır hiç bulunamamış bir dünyalı olma ihtimalinden daha kuvvetli duruyor. zaten bunların bence pek de bir önemi yok. sonuçta yaratık, uzun zamandır gördüğüm en yaratıcı "canavar" çalışmalarından biriydi. insanları ya da hayvanları emiş gücüyle çekmesi, onları sindirmesi ve onlardan geriye kalan plastik ve metalik atıkları da hunharca boşaltması bence güzel düşünülmüş noktalardı. özellikle de yaratığın, bunca zamandır hayal ettiğimiz bir uzay gemisine benzer bir şekle bürünebilmesi şahane bir twist idi. bu fikre ve tüm fragmanlar boyunca bizi kandıran ekibe sadece şapka çıkarılır. ayrıca yaratığın uzay gemisi harici görüntüleri de tek kelimeyle şahaneydi.
fakat aynı ekip, konu insanlara gelince aynı hassasiyeti gösterememişler
hollywood'un kalbi burada atıyor diyen haywood kardeşlerin yaratığın bir görüntüsünü yakalayıp kısa yoldan zengin olma hayalleri belki bir taşlamadır; ama böylesi basit bir filmde buna gerek var mıdır, emin değilim. bu yaratığın fotoğrafının çekilmesi izleyenleri heyecanlandırması gereken muhteşem bir an mıdır ona da pek emin olamadım. bazen klişeleri yıkmak iyidir; fakat bazen de klişelere sadık kalmak akıllıca bir davranıştır. keşke karakterler, en temel insani motivasyonlardan biri olan hayatta kalma içgüdüleriyle hareket etselerdi. yani tek motivasyonları bu olsaydı. jaws filmini düşünün mesela. filmin ikinci yarısında köpek balığının peşine düşen üç kişinin amacını ve bu filmdeki insanlarınkini bir karşılaştırın.
yeşil ekranla filmler çekilen bir devirde bir fotoğraf ya da video sizi zengin edebilir mi?
evet kısa süreliğine edebilir. ancak bu, filmin ana teması olmamalıydı. bilmiyorum belki burada da yönetmen bir şeyleri eleştirmek istemiştir. yaratık illa ki bir şeylerin simgesidir. ama bu film, bunları kaldırabilecek düzeyde bir film değil. yönetmen yapabileceği tüm haklı eleştirilerini ilk filminde akıllıca yapmayı başarmıştı zaten. bazen amaç, izleyiciye sadece hoşça vakit geçirtmek olmalı, fazlası değil. yalan yok, film ikinci yarısında bunu fazlasıyla yerine getiriyor.
tüm eksilerine rağmen türü sevenlerin filmi bir kez olsun izlemelerinden yanayım.