Bir Samuray, Çocukluğundan İtibaren Hangi Eğitimleri Alarak Yetiştiriliyordu?
çocukken hepimiz astronot, pilot falan olmak istiyorduk... ben de animeler sağ olsun japonya'ya gidip samuray olmaya karar vermiştim. tabi zamanla işler değişti. ben öss'ye falan girdim. ancak samuray'lara ilgim hiç bitmedi. daha sonra yaptığım araştırmalar sonucunda öğrendim ki aslında samuray'lar abarttığım kadar kahraman tipli insanlar değillerdi. yine de sonuç olarak ben de kahraman olmaya çalışmıyordum artık. bu nedenle size eğer 15. yy'da falan yaşasaydınız nasıl samuray olurdunuz onu anlatmaya karar verdim.
samuraylar hakkında bilmeniz gereken ilk şey her ne kadar elit savaşçılar olsalar da onların da normal insan olmasıdır. kendileri hakkında hikayeler genelde romantize edilmiştir. tıpkı şövalyeler gibi. bildiğiniz üzere türlü efsaneye konu olan şövalyeler de aslında toprak sahibi olan ve bu toprağı genişletmekten başka derdi olmayan insanlardır. samuraylar da toplumun diğer kesimlerinden ayrılarak dövüş sanatlarını meslek edinmiş insanlardır. çoğunlukla bir klana, daimyo'ya yada shogun'a bağlıdırlar. eğer kimseye bağlı değillerse ronin olarak anılırlar.
şimdi tanımı geçtiğimize göre sizi adım adım samuray olmaya hazırlayabiliriz
samuraylar aslında normal insanlar dediğimde e o zaman nasıl bu kadar ünlü oldular diye düşünebilirsiniz. haklısınız. ancak atladığımız nokta şu ki samurayların bütün hayatı samuray olmak üzerine kuruludur. samuray olacak çocuklara üç yaşındayken tahta katanalar verilir ve eğitimlerine başlanır. bu çocuklar 5 yaşına geldiklerinde yanlarına filmlerde gördüğünüz sapı samuray kılıcı gibi olan küçük bıçaklardan alırlar. bu silahın adı da mamorigatana'dır. böylece hem kendilerini korumayı hem silah ile yaşamayı öğrenirler. daha sonra bu çocuklar samuray eğitimi almak için bir ustanın yanına gönderilirler. bu ustaların yanında kılıç ile birlikte at binme, okçuluk, silahsız dövüş, mızrak kullanma ve askeri taktikler üzerine eğitim alırlar. ayrıca kendilerine okuma yazma ve pek çok sanat üzerine de eğitim verilir. sonuçta bu çocukların bir şekilde klanın yada ülkenin başına geçme ihtimali vardır.
bu eğitim ile birlikte çocuklara bushido denilen samurayların etik kodu da öğretilir. bushido çok uzun zaman boyunca var olmuş bir öğretidir. bu nedenle kısaca özetlemek pek mümkün değil. ancak bir samurayda olması gereken sekiz özelliği sıralamışlar.
o yüzden bunları kısaca inceleyebiliriz
bu özelliklerin ilki gi. yani doğruluk. bir samurayın insanlar ile ilişkilerinde doğruluktan asla ayrılmaması gerekir.
ikinci özellik yu. bu da cesaret demek. burada cesaretten kasıt kahramanlara yakışır bir cesaret. hayatı ve samuraylığı sonuna kadar yaşamak için atılgan olmayı ve hiçbir şeyden çekinmemeyi öğütler. ancak bu deli cesareti olarak görülmemeli. bu davranışların içerisinde her zaman zeka da bulunmalı. yolo diyerek samuray olunmuyor yani.
üçüncü özelliğimiz jin. bu özellik merhamet ve yardımseverlik olarak çevrilebilir. bildiğiniz üzere samuraylar hayatını bu düzene adayan çelik gibi iradeye sahip insanlar. ancak normal insanlar onlar gibi değil. bu nedenle günlük hayatlarında başlarını türlü işler gelebiliyor. bu özellik de samuraylara kendileri kadar güçlü olmayan insanlara yardım etmelerini öğütler. hatta etrafından böyle insanlar yoksa samurayın yola çıkıp yardım edecek insanlar bulması gerekir.
dördüncü özelliğimiz rei. yani saygı. samuraylar normal insanlardan ve askerlerden daha güçlüler ancak bu özellikleri onları zalim yapmamalı. samuraylar toplumun her kesimindeki insanlara saygılı olmalı. bu insanların içine düşman da dahil bu arada.
beşinci özelliğimiz makoto. yani dürüstlük. bir samuray söz vermez. ağızlarından çıkan her şey zaten yapılmalıdır. bu nedenle dürüstlük çok önemlidir.
altıncı özelliğimiz meiyo yani onur. bu özellik için asıl kriter samurayın kendisidir. yani bir davranışın onurlu olup olmadığına kendisinin karar vermesi gerekir. biraz maniple edilmeye açık gibi görünüyor ama sanırım insanların vicdanına oynayıp davranışları dışarıdan değiştirilemesin diye böyle demişler.
yedinci özelliğimiz chugi. yani görev bilinci ve bağlılık. bir samuray makoto'da bahsettiğimiz gibi söylediği ya da yaptığı her şeyden sorumludur. yani bir şekilde kendisine ve bushido'ya bağlıdır.
son özelliğimiz de jisei. yani öz-kontrol. bu da bir savaşçı olan samurayın güçlerini hırsları için değil bushido'ya uygun şekilde kullanmasını öğütler.
gördüğünüz gibi bushido kurallarının uygulanması biraz zor. çünkü bayağı çelik gibi irade ve sorumluluk bilinci gerekiyor. ayrıca çok da mütevazi olmanız lazım. nefret ettiğiniz hasmınızla bile karşılaşsanız gel önce bir soluklan yiğenim demek durumundasınız. bu da haliyle biraz can sıkıcı.
şimdi eğitim kısmını tamamladık, sırada at binip kılıç kuşanmak var
o zaman samurayların kullandığı silahları incelemeye başlayalım.
ilk silahımız tabii ki olmazsa olmazımız katana. katana yaklaşık bir kilo ile bir buçuk kilo arasında, tek yönlü, kesici kısmı 60 ile 73 santim arası değişen bir kılıç. samuraylar katana ile birlikte wakizashi adlı daha kısa bir kılıç da taşıyorlar yanlarında. bu taşıma şekline de daisho deniyor ve sadece samuraylar bu iki kılıcı aynı anda taşıyabiliyorlar. katana dövüşünün inceliği ise şurada. katana her ne kadar keskin olsa da çok dayanıklı bir kılıç değil. yani elinize alıp sert bir yere beş on sefer vurursanız keskinliğinden eser kalmıyor. ayrıca uzun dövüşlerde kılıcın kırılma ihtimali var. bu yüzden samuraylar dövüşe başlamadan önce ellerini kılıcın sapına siper edip kılıcı yere paralele konuma getiriyorlar. böylece rakipleri kılıcın ne kadar uzun olduğunu göremiyor. dövüş başladıktan sonra da kural şu. bir yada iki hamlede düşmanı etkisiz hale getirmeniz lazım. bütün teknikler bu fikre göre dizayn edilmiş. yani filmlerdeki gibi yarım saat düello yapmıyor kimse. kılıcı çekiyor kafaya indirip geçiyor. filmde görseniz lan olur mu öyle şey tek harekette yendi adamı dersiniz ama gerçekte olması gereken de bu zaten.
ikinci silahımız yumi adıyla biline bir çeşit kompozit yay. ancak bildiğimiz yaylar gibi iki tarafı eşit değil. daha asimetrik bir tasarımı var. bir yumiyle ok atmanın sekiz adımı bulunuyor. bu adımlar yine ritüel şeklinde tekrarlanıyor. önemli olansa oku germeden önce başınızın üstüne kaldırmanız ve kollarınıza eşit güç vererek aşağı indirmeniz. böylece bu devasa oku düzgün bir şekilde gerebilirsiniz. ancak bu silah zamanla önemini yitirdi çünkü yerini tanegashima denilen tüfeklere bıraktı.
tanegashima ilkel bir tüfek çeşidi. bu silahlar ilk defa 1543 yılında portekizliler tarafından getirilmiş. ve hemen japonya'daki savaşlarda kullanılmaya başlanmış. tüfek icat oldu bizim meslek bozuldu diye düşünmeyin. çünkü önce piyadeler daha sonra samuraylar tarafından efektif bir şekilde kullanılmış bu silahlar. yani samuraylık müessesini bozan bir durum yok. yalnız silah delikli demirden hallice. bütün barutunu ateş alma mekanizmasını falan elle kurmanız lazım. o yüzden her ne kadar etkili olsa da kullanması hayli çileli.
samuraylar genelde at üstünde gezer. bu nedenle savaş sırasında en çok kullandıkları silah da bir çeşit mızrak olan yari ya da naginata'dır. bu silahlarda iki buçuk metreye yakın uzunluğa sahip, böylece at üstündeki samuraya büyük avantaj sağlıyor. ayrıca yere indiğinizde de rakibiniz size ulaşamadan kafasına kafasına indirme ihtimaliniz vardır. madem bu kadar avantajı var neden sürekli naginata ile takılmıyorum diyebilirsiniz. tabii, sizi tutan yok. ancak hasımlarınız tarafından dar alanda sıkıştırıldığınızda naginata ile yapacak pek bir şeyiniz yok. onu da bir düşünün.
gördüğünüz üzere silahlarımızın çoğu narin şeyler. ancak ben daha kemik kırma üzerine bir şeyler arıyorum derseniz o da var. kanabo denen bu silah yapı olarak kılıcı andırıyor ancak kullanımı biraz farklı. geleneksel katanadan biraz daha uzun dikenli metal bir sopa düşünün. kanabo tam olarak bu. diğer silahlarda hep düşmanın zırhının boşluklarını aramanız gerekir. ancak kanabo kullanırken nereye isterseniz indirebilirsiniz. bu eşek ölüsü ağırlığındaki silah illaki zırhı parçalayıp birkaç kemik kıracaktır. etkili bir silah olmasına rağmen kanabo pek kullanılmaz. çünkü bu silah çok ağırdır. savaş alanında elde kanabo koşmak samuray bile olsa herkesin harcı değildir. ayrıca ayrı bir ustalık gerektirir. çünkü kanabo ile düşmanınızı ıskalama şansınız yoktur. boşa çıkan her saldırı ile kabak gibi açıkta kalırsınız. bu da rakibin elindeki küçümsediğiniz ince bir katana ile gözünüzü oyması ile sonuçlanabilir.
şimdi silahlarımız aşağı yukarı bu şekilde, şimdi bir de zırhımıza bakalım
zırhın adı yoroi olarak geçiyor ve sekiz temel parçası var. ilki dou denilen göğsü ve sırtı koruyan kısım. bu parça metalden yada deriden imal edilebiliyor. ikinci kısım da kusazuri. bu da belden aşağı sarkan ve samurayların kaidesini koruyan plakaları ifade ediyor. üçüncü kısım sode denilen katman katman birleştirilerek yapılan ve omuzları koruyan parça. dördüncü kısım kote denilen eldivenler. beşinci kısım haidate denilen yine omuzluk gibi katman katman üretilen ve bacakları koruyan parça. altıncı kısım suneate denilen ve futbolcuların kullandığı tekmeliğe benzeyen parça. yedinci kısım men-yoroi denilen ne kadar korkunç o kadar iyi mantığıyla üretilen ve yüzü koruyan maskeler. son kısım da birbirinden şekil tasarımlarıyla göz kamaştıran kabuto denilen başlıklar.
gördüğünüz gibi, bir samuray'ın savaşa hazırlanmak için robocop gibi giyinmesi gerekiyor. ancak günlük hayatlarında böyle zırhlarla gezmiyorlar tabii. bunlar sadece büyük çaplı savaşlar sırasında kullanılıyor. ilk dönemlerde bu zırhlar derilerin birleştirilmesiyle yapılıyormuş ancak 15. yy'dan sonra metal plakalar kullanılmaya başlanmış.
şimdi eğitimimizi aldık, silahlarımızı seçtik, zırhları da sırtımıza geçirdiğimize göre samuraylık kariyerimize başlayabiliriz. ama şimdi fark ettim, samurayların mayışı pirinç ile ödeniyor. o dönem tabi altın gibi kıymetli de şu çağda seksen kilo pirinç ne işinize yarar tam olarak bilemeyeceğim. ben zaten yazının başında sizi samuraylığa hazırlayacağım demiştim, ilerisini ben de düşünmedim. ha baktık işsiz kalan çok samuray çıktı aramızdan bir daimyo seçer, japonya'da bir kale kiralar ve gider orada yaşarız. ondan sonra gelsin sakeler, gitsin katanalar yaşar gideriz...