EĞİTİM 23 Temmuz 2020
24,5b OKUNMA     572 PAYLAŞIM

Bir Psikologun Gözünden: Açık Öğretimde Psikoloji Bölümü Açılması İyi mi, Kötü mü?

Geçtiğimiz günlerde, İstanbul Üniversitesi Açık Eğitim Fakültesi'nin yeni akademik yılda psikoloji lisans programı açma kararı oldukça tartışıldı. Lisans ve yüksek lisansını bu alanda yapmış birinden konuya dair bir yorumu aktarıyoruz.
iStock

ben şu an sosyal psikoloji alanında doktora yapmakta olan bir psikoloğum

psikoloji lisans programından mezun oldum. yüksek lisansımı da sosyal psikoloji alanında yaptım. yani konuyla ilgili konuşabilecek yetkinlikteyim.

türkiye’de şu anki koşullar altında verilen psikoloji lisans öğretimi düşünüldüğünde, uzaktan eğitimle psikoloji lisans diploması verilmesine hem karşıyım hem değilim.

karşıyım; çünkü çünkü alanın zibilyon tane sorunu var. mevcut durumda yenileme ve iyileştirme yapılmazsa, uzaktan eğitimle psikoloji lisans diploması verilmesi alandaki sorunları uzun vadede iyice artıracaktır. açık öğretim fakültesine sahip üniversitelerin bu programı tamamen para kazanmak için açmayı planladığını düşünüyorum (bir bilimsel etik olacaktı; ne oldu ona?); çünkü insanlar dandik bir diplomanın üstüne bir ya da birkaç tane sertifika alıp terapi/danışmanlık/yaşam koçluğu (?) hizmetleri vermeye başlayacaklar. oradan buradan abuk sabuk sertifikalar alıp ne idüğü belirsiz danışmanlıklar verenler, sosyoloji mezunu olup kendisini uzman terapist olarak pazarlayıp milletin parasını cebe indirenler bu alanı yeterince sömürüyorlardı zaten. bu insanlara yenileri eklenecek.

ama bir yandan da karşı değilim; çünkü, kendi adıma, sınıfta ders dinlemeyi online öğrenimden çok daha yararlı ve verimli buluyor olsam da psikoloji bilimini öğrenmek için gidip sınıfta bir hocanın slayttan baygınca anlattığı dersleri dinlemeye gerek olduğunu düşünmüyorum. çok iyi üniversitelerin derslerine online olarak rahatlıkla erişebildiğimiz bir çağda yaşıyoruz artık.

üstelik, türkiye’deki psikoloji lisans programlarının içeriği -en azından ben mezun olduğum dönemde- yeterince (zorunlu) uygulama barındırmıyordu. hocaların kimisi yoklama almıyordu ve dönem boyunca derslere uğramadan, yalnızca ödevleri ve sınavları verip geçenler oluyordu (e bu da bir çeşit uzaktan eğitim değil mi?). kaldı ki öğretmekle ilgisi kalmamış bazı dersle ilgisiz meselelerini, hoca sırf yoklama alıyor diye sınıfta saatlerce oturup dinlemek zorunda da olmamalı hiçbir öğrenci.

yani uzaktan eğitimle psikoloji lisans diplomasi verilecek olmasına bu kadar tepki gösterilmesi belirli yanılgılardan kaynaklanıyor diye düşünüyorum.

onlar da şöyle sıralanabilir:

1. psikoloji biliminin klinik psikoloji alanından ibaret sanılması,

2. psikoloji lisans programından mezun herkesin psikoterapist olarak çalıştığı yanılgısı ve

3. klinik psikoloji uygulamalarının lisans öğreniminin zorunlu bir parçası sanılması.

bunların hiçbiri doğru değil (gerçi 3. maddede değişiklik yapılmıştır belki. iddia etmeyeyim). psikoloji bilimi ülkemizde yeterince iyi anlaşılmış bir bilim dalı olmamasından kaynaklanıyor.


tek tek açıklayayım

1. öncelikle, psikoloji bilimi klinik psikolojiden ibaret değildir. lütfen her psikoloğun freud ile aynı işi yaptığını, psikolojik bozukluklarla, bu bozuklukları önleme, bunlara tanı koyma ve tedavi etme (psikoterapi) gibi konularla ilgilendiğini sanmayın. psikoloji bilimi ilgilendiği ve incelediği konular açısından oldukça geniş bir alandır. biliş alanıyla ilgilen, öğrenme, bellek, koşullanma gibi konularda çalışan ve yapay zeka ile ilgilenen psikologlar bulunduğu gibi, göç, kültürel uyum, aidiyet, kimlik, entegrasyon, davranışsal iktisat gibi konuları çalışan psikologlar da (bkz: ben) bulunmaktadır.

2. evet, doğru tahmin ettiniz. psikoloji lisans programından mezun herkes psikoterapist olarak çalışmıyor. ben, söz gelimi, bir kurumda yabancı işçilerle ilgili meseleleri araştırıyorum. endüstri ve örgüt psikolojisi alanında uzmanlaşmış meslektaşlarım insan kaynaklarında çalışıyorlar ve işe alımları gerçekleştiriyorlar. psikolojinin zibilyon tane alanı var ve herkes ilgili olduğu alanda çalışıyor (ideal bir dünyada).

3. klinik psikoloji uygulamaları lisans öğreniminin zorunlu bir parçası olduğu yanılgısı da uzaktan eğitime bu kadar karşı çıkılmasına yol açıyor sanıyorum. ben lisans öğrenimim boyunca klinik psikolojiye ilişkin hiçbir uygulama görmedim, yapmadım, izlemedim. her şey kuramsaldı ve deneyime ilişkin her şey hocaların terapi seanslarından verdikleri örneklerden oluşuyordu. klinik psikoloji alanında uygulama yapabileceğimiz seçmeli dersler vardı. denk gelmedi; alamadım. tek bir zorunlu stajımız vardı. beni zorunlu staj için kabul eden dokuz eylül üniversitesi’nin psikiyatri kliniği, stajımı 30 değil de 20 iş gününden fazla yapamayacağımı söylediği için klinik stajı yapamadım ve kurumsal bir firmada saçma sapan, bana kurumsal yaşamın ne kadar dandik olduğunu öğreten bir staj yaptım. insan kaynaklarında bile değildi.

her üniversiteyi bilemiyorum; ama odtü’nün klinik psikoloji yüksek lisans programlarına başvurabilmek için 4 yıllık bir psikoloji lisans programından mezun olma şartı var. sosyal psikoloji, gelişim psikolojisi ve trafik psikolojisi gibi diğer yüksek lisans programları ise böyle bir şart aramıyor. birçok dandik özel üniversite de lisansüstü program acıyor ve psikoloji lisans mezunu olma şartı aramadan öğrenci kabul ediyor. kısacası, psikoloji alanında akademik bir kariyer izlemek için uzaktan eğitime gereksiniminiz yok bu ülkede.

psikoloji bölümünün başlıca sorunu, doğru düzgün bir meslek yasasının olmaması

olan meslek yasası da klinik psikologları kapsıyor ve iş tanımına kısmen açıklık getiriyor. klinik psikolog olarak çalışabilmek için psikoloji bölümü mezunları için en azından yüksek lisans yapmış olma şartı aranıyor. alan dışından kişiler içinse klinik psikolojide doktora yapmış olma şartı var. sosyal medyada psikologlar zaman zaman, psikiyatristlerle karşılaştırılıp aşağılanıyorlar. cahillik ne güzel şey. iki meslek grubunu karşılaştıracaksanız, öncelikle, psikolog değil; klinik psikolog. sonralıkla, karşılaştırma/birbirinin yerine geçme değil; tamamlayıcılık. aslında bu iki meslek grubu sanıldığının tersine birbirinin işini yapan meslekler değil, tamamlayıcılık esasına göre çalışan -çalışması gereken- meslekler olmalarına karşın, türkiye’deki algı, psikologluğun ise yaramaz bir meslek olduğu yönünde. hatta ileride bir gün psikoloji biliminin yok olup psikiyatrinin alanı tamamen devralacağı yönünde söylemler bile görüyorum. cahillik ne güzel şey (iki etti). çevresel koşulların genlerin davranışsal olarak dışavurumuna olan etkisini (kalıtım-çevre/nature-nurture) gidip stanford üniversitesi’nin biyoloji ve nöroloji alanlarında çalışan prof. robert sapolsky’den bir dinleyin derim. onun ifadesiyle: “genes are not about inevitability. they’re about vulnerability.” (genler kaçınılmazlıkla ilgili değil, kırılganlıkla/hassasiyetle ilgilidir.) unutmadan, psikoloji bilimi klinik psikolojiden ibaret değildir.


alandaki bir diğer sorun ise şu şekilde

bu, yazının başında da belirttiğim gibi, psikoloji biliminin türkiye’de çok iyi anlaşılmamış ve oturmamış olmasından ötürü, alan mezunlarının nasıl istihdam edileceğinin bilinmemesi ve uzmanlaşmaya uygun lisansüstü programların olmaması. bu uzmanları yetiştirecek uzmanlar da yok zaten. türkiye’de pazarlama ve reklamcılık alanlarının ne denli geniş olduğunu bilemiyorum; ama abd gibi ülkelerde pek çok psikolog bu alanlarda çalışıyor. araştırma ve geliştirme yapıyorlar. kapitalizmi desteklediğimden değil de bu alanı örnek olarak vermek istedim. doğru düzgün bilim ve teknoloji üretmediğimiz için, söz gelimi, bilişsel bilimler alanına yönelen psikolog sayısı da azdır ki zaten az sayıda bilişsel bilimler lisansüstü programı var. bu alanda uzmanlaşan birinin türkiye’de iş bulmasının da kolay olduğunu sanmıyorum.

son yıllarda özel üniversitelerin para kazanmak için açıp açıp sahaya saldığı lisans mezunlarıyla birlikte sayı gittikçe artıyor olmasına karşın, bu mezunların uzmanlaşabilecekleri kadar lisansüstü program yok zaten. en kolay istihdam edilebilir ve en çok kazanç sağlayan alan olan klinik psikoloji alanı olduğundan, çoğu mezun bu alana yöneliyor; ama klinik psikoloji lisansüstü programları oldukça az sayıda devlet üniversitesinde var ve bu programlar çok az sayıda insan kabul ediyor. özel üniversitelerin lisansüstü programları ise ücretleri dolayısıyla çoğu mezun için erişilebilir değil; ama mezunlar sertifika programlarıyla falan filan derken bir yerden işi kotarmaya çabalıyorlar.

dolayısıyla da çoğu psikoloji lisans mezununun zihinsel engelliler ya da down sendromlular gibi atipik gruplara (sosyal beceriler kazandırmak için eğitim vermek yerine) bakıcılık yaptırıldıkları özel eğitim merkezlerinde düşük ücretlerle çalışmaktan başka seçeneği olmuyor.

ben bundan yıllar önce mezun olurken devlet hastanelerine 4 yıllık düz lisans mezunu psikologları psikiyatri bölümlerine atıyorlardı. bu şekilde hastanelere atanan arkadaşlarım var. onlara ne yaptıklarını sorduğumda “memur statüsündeyiz zaten. psikiyatristler bir şey isterse test uygulaması gibi şeyler yapıyoruz. onlardan önce hasta (danışan) göremiyoruz zaten” demişlerdi. durumun şu an nasıl olduğunu bilemiyorum.

sonuç

biraz dağınık anlattım sanıyorum; ama demek istediğim, örgün eğitim veren psikoloji lisans ve yüksek lisans programlarının zibilyon tane sorunu varken, psikologların doğru düzgün bir meslek yasası yokken, uzaktan eğitimle psikolog diplomasi vermek açık öğretim fakültesine sahip üniversitelere para kazandırabilir; ama psikoloji alanına ve psikologlara uzun vadede birçok şey kaybettirecektir.