TELEVİZYON 6 Nisan 2020
155b OKUNMA     893 PAYLAŞIM

Bir Oturuşta İzlenen Etkileyici Netflix Dizisi: Unorthodox

Deborah Feldman’ın 2012’de yayınlanan ve çok satanlar listesine giren yarı otobiyografik kitabı Unorthodox: The Scandalous Rejection of My Hasidic Roots romanından uyarlanan mini Netflix dizisine dair Ekşi Sözlük yazarlarından birkaç kelam.

netflix'te izlediğim one of us adlı belgeselde, evrimleşmeyi reddeden katı köktenci ultra-ortodoks cemaatin new york'un kalbindeki varlığına şaşırdıktan sonra 'hasidik yahudi' topluluğunun yaşam tarzına ve yidiş diline ilgi duymaya başlamıştım. o yüzden unorthodox tek solukta izlediğim bir dizi oldu.

18. yy avrupa'sından köken alan ve tamamen hahamlar tarafından kontrol edilen son derece yalıtımlı bu uç mezhebin her üyesinin uyması gereken birçok yasa ve kural var. hepsi ataları gibi belli bir şekilde giyinmeli, yidiş dilinde konuşmalı, hasidik yahudiliğe uygun davranmalı ve internet kullanmak gibi laik olduğu düşünülen hiçbir şeyi yapamazlar. anti-teknolojik bir şekilde çevrelerindeki dünyayla bağlantılarını keserek; modern yaşamı tamamen dışlayan baskıcı bir alt kültür içinde, kendi toplumlarını ne kadar sıkı bir biçimde koruduklarına ve inşa ettiklerine inanamazsınız.


insanların kendilerini tecrit ettikleri bu toplumun ötesinde ne olduğunu bile bilmedikleri ve aynı zamanda bilmek istemedikleri noktaya getirecek kadar her şeyi körü körüne nasıl takip edebildiklerini anlamakta zorlanıyorum. dizide, topluluğun -diğer dini gruplardan da tanıdık gelen- sorgulayıcı insanları bastıran toksik mekanizması üzerinde pek durulmasa da; bu topluluğun, dünyanın geri kalanının yahudi dinine yerleştirdiği tarihsel zulmün bir yan ürünü olabileceği dizide es geçilmemiş: “kaybettiğimiz 6 milyon için doğruyoruz.”


tüm aşırı dini toplulukların küresel olarak son derece benzer zihniyetlere sahip olmalarını ve aynı özellikleri taşımalarını çok ilginç buluyorum. kadınları suistimal eden ataerkinin organize dinle birleşmesi misâl, hepsinde tanıdık gelen şiddet yöntemleri kullanılıyor.

travmadan kaçarken bireyselliğini keşfetme sürecindeki etsy'nin yaşadıkları evrensel mücadeleler olduğu için her kapalı topluma uygulanabilir bir hikâyesi var. bu yüzden dizinin vermek istediği duygu seyirciye çok iyi geçiyor. shira haas inanılmaz bir yetenek. diziyi taşımakla kalmamış sırtına alıp on tur koşmuş. her duygu ve hissi kusursuz bir şekilde yansıtabilmiş. bu roldeki performansı sayesinde kariyer yolculuğunda önü çok açık diye düşünüyorum.

en etkilendiğim sahneler:
• cinsel eğitim sonrası banyoda kendi bedeninde yaptığı keşif.
• kocasına talmud'dan alıntı yaptığında kocasının "kadınların talmud okuması yasak!" cevabı.
• etsy'nin "tanrı benden çok şey istedi." repliği.
• yanky'nin, akıllı telefona "karım nerede?" diye sorması.
• yine yanky'nin, karısına karşı cinsel yaklaşım konusundaki cahilliğini yenmek için hayat kadınına nelerden hoşlandığını sorması.
• babi'nin yerde ölü olarak yattığı sahne ve okunan dua.

kendisini ve kişisel özgürlüğünü bulmaya çalışan genç bir kadının travmalarını anlatırken, dinin bireyin dünya hakkındaki düşünme şeklini oluşturan, kendisini o dünyada nasıl gördüğünü değiştiren ve tüm hayatını şekillendiren bir uyuşturucu olduğunu da anlatmış bir mini dizi unorthodox.

--- spoiler ---

cinsiyet rolleri bir yana, esty'i ezen insanların ekseriyetinin kadınlar olması, onu en çok incitenlerin teyzesi, kayınvalidesi, mikvah görevlisi, kallah öğretmeni ve kadın seks terapisti olması üstüne çokça düşünmek gerek.

"they’re like the lunatic fringe. they don’t even get a proper education. the men just stüdy the torah and the women are baby machines." cümlesini etsy'nin arkadaş grubundaki israilli karakterin söylemesi güzel ayrıntıydı.

--- spoiler ---

amaç, hikayenin kendisi olduğu için hikayenin arkasındaki hasidik cemaatine çok fazla değinilmemiş. yobazlık konusunda islamcılarla yarışan hasidikler, dindarlıklarının ve asimile olmayı reddetmelerinin onları daha önce yaşadıkları felaketten koruyacağına inanıyorlar.
onlara göre internet şeytan icadı. 


google’ı öğrenir de her şeyi sorgulamaya başlarsın diye internet ve akıllı telefon yasak. seküler hayatı öğrenir de cemaati bırakırsın diye seküler kitaplar okuyup seküler okullara ve kütüphanelere gitmek yasak. erkeklerin kadınlarla gereksiz konuşması ve karısı olmayan kadınla yalnız kalması yasak. kadın sesi dinlemek yasak. kadınların belli bir saatten sonra dışarda olması yasak. flört etmek, çocuk yapmak dışında seks yapmak yasak. iki cinsin birbirinin cinsel organına bakması yasak. oral seks yasak. bir ayın iki haftası boyunca kocanın kadına herhangi bir ikincil teması yasak. vb. gibi bir sürü yasak daha..

cemaatten ayrılanın seküler hayatta hiçbir şey yapamaması, hiçbir şey yapamayacağı için de cemaatten ayrılamaması üstüne inşa edilmiş tüm sistem. ayrıldın diyelim, kendi ailen dahil tüm cemaat karşında. seküler hayata dair hiçbir şey bilmediğinden, seküler hayattan hiç arkadaşın olmadığından sıfırdan hayata başlıyorsun, sıfırdan bambaşka bir hayatı öğreniyorsun, adeta yeniden doğuyorsun. tüm bunları yapmaya çalışırken de ardında bırakmaya çalıştığın cemaat insanlarından çılgın bir baskı ve nefret görüyorsun.


new york'ta yaşayan üç hasidik yahudisinin cemaatlerinden ayrılma hikayesinin anlatıldığı 2017 yapımı netflix belgeseli 'one of us' bu anlamda çok iyiydi.

bugün footsteps isimli ex-hasidiklerin oluşturduğu diğer dünyayı keşfetmek isteyenlere eğitim, mesleki, profesyonel, sosyal ve yasal destek sağlayan organizasyonun 1000’den fazla üyesi var. daha da çoğalması umudu ile..

Ekşi Sözlük'te Tartışma Yaratan Bir Yazı: Bir Orta Sınıf Budalalığı Olarak Netflix

Metaforlarla Dolu Etkileyici Netflix Filmi The Platform'un İncelemesi