PSİKOLOJİ 25 Eylül 2024
10,5b OKUNMA     124 PAYLAŞIM

Bir Kişi, Büyüdüğünü Ne Zaman Anlar?

Büyümeye dair insanı şöyle bir duygulandıracak bir yazı, buyrun.

ne zaman büyür bir insan?

-"bu da geçer" diyebiliyorsa,

-artık çocukluğu için yas tutmuyorsa,

-yolun değil, yolda yoldaşın önemli olduğunu öğrenmişse,

-daha çok hoş görüyor, daha yorgun hissediyorsa,

-eskisi kadar şaşırmıyorsa,

-aldanışlarını, kalp kırıklıklarını, sırtındaki bıçak yaralarını sayamıyorsa,

-daha çok susuyor, daha çok iç sesiyle konuşuyorsa,

-hesaplarını az-çok kapatmış, kendini olduğu gibi sevmeye başlamışsa,

-hırslarını törpülemiş, hayalleri azalmışsa ve üzmüyorsa bu onu, "hayat böyle!" diyor ve olmayacaklar olabileceğini kabulleniyorsa,

-kalbinde olsun, mezarlıklarda olsun artık sevdiklerinin mezarı varsa,

-"içimdeki çocuk" deyip duruyorsa....

anlar ya da anlamaz ama büyümüştür.

"büyümek yalnız tutunanlara gerekli "gibi söz hatırlıyorum; oğuz atay'a aitti.. hatırladığım kadarıyla, selim ışık'ı tanımlamak için kullanır bu sözü atay.. atay'a yani turgut'a göre, selim topluma uyum sağlamamak için büyümeyi reddeder, çocuk kalmak ister.

kaderidir insanın büyümek, bir hayat evresi.. insan olgunlaşmayabilir ama büyür. darwin'in "uyum sağlayan hayatta kalır." teorisini destekler şekilde yaşamaya ayak uydurmak için bazı özellikler geliştirir; dayanıklılık kazanır, çocuk saflığını yitirir, nasırlaşır; "hayat tecrübesi..." denen budur.

freud'un güzel bir analizi vardır: "insanlar yavaş yavaş inanmamayı, güvenmemeyi, sevmemeyi ve kronik şüpheci olmayı öğrenir. bu gerçekleştiğinde artık ne yazık ki çok geçtir. insanların 'tecrübe' dediği şey budur. kalbiyle bağlantısını kesmiş bir insana 'tecrübeli' denir."

büyüyünce, karakterine toz kondurmaz ama, daha kolay yalan söylüyor insan, daha kolay dönüyor köşeleri, her şeyin mubah sayıldığı "olur böyle şeyler" diye bir motto tutturuyor; hayat, ilkelerin üzerinden geçip gidiyor, dümdüz ediyor, mutsuz ediyor. daha depresif, daha yılgın... işte, bu da büyümüş insan! artık hangi ansa, o an..

büyümek, sorumluluklardan sonsuz ve sevimsiz bir kuleyle yaşamak demek. hatta yaşayamamak. daha çok fark etmek, daha az ağlayabilmek... ve "keşke"lerin hayaletleriyle boğuşmak... sonra unutmaya çalışmak... büyümek, unutmasanız da unutmuş gibi yapmak demek...

büyümeden yaşamak diye bir seçenek yok zaten. hep bir başkasına bağımlı olarak, ayakta durabilmek için başkasını kullanacağınız şekilde dilediğiniz kadar şımarıp, hiç sorumluluk almadan, hiç acı çekmeden, hiç bedel ödemeden, hiç kendin olmadan, hiç savaşmadan, sürekli korunup kollanarak, affedilerek, hoş görülerek, el bebek gül bebek ne yaşanabilir, ne ölünebilir.

"her insan bağımlılık ve özgürlük ya da boyun eğme ve kendine yön verme eğilimlerinin yarattığı çatışma ile dünyaya gelir. çünkü doğum olayı, bir diğer insana tümden bağımlı ve çaba gerektirmeyen bir durumdan, ayrı bir varlık olmayı ve kendi eylemlerinin sorumluluğunu üstlenmeyi gerektiren bir yaşama geçişi temsil eder. insanın kendi sorumluluğunun doğrultusunda gösterdiği çaba hayatın özüdür." (engin geçtan)

çocukluk yılları hariç kimse büyümüş olmak istemiyor. büyümek, çoğu insan için, istenen değil, başa gelen bir şey... lakin büyümek, bu gerçekle yaşayabilmek biraz da...

koşulları gereği, hayatla erken yüzleşen, erken büyüyen çocuklar var. bununla birlikte, genel olarak denebilir ki, çocuk hep çocuktur ve çocukluk, hayal dünyasında yaşamaktır.

"insanın çocukluğu, derdini söylemekle, ona çare bulmanın aynı şey olmadığını anlayınca biter." demişti, canım cesare pavese...

kanımca, insan, çocukluk hayallerinin bitmesi anlamına gelen, hayallerinin asla gerçekleşmeyecek hayaller olduğunu anladığı ve hayalle gerçeğin ayırdına vardığı o an, büyür.