Bertrand Russell'ın Bir Düşüncenin Kanıtlanabilirliği Hakkındaki Efsane Yorumu: Kutsal Demlik
bertrand russell tarafından, tanrının ispatlanmasının bilimin değil, böyle bir fikri ileri sürenlerin yükümlülüğü olduğunu göstermek için gösterilen bir örnektir. şöyle der kendisi:
if i were to suggest that between the earth and mars there is a china teapot revolving about the sun in an elliptical orbit, nobody would be able to disprove my assertion provided i were careful to add that the teapot is too small to be revealed even by our most powerful telescopes. but if i were to go on to say that, since my assertion cannot be disproved, it is an intolerable presumption on the part of human reason to doubt it, i should rightly be thought to be talking nonsense. if, however, the existence of such a teapot were affirmed in ancient books, taught as the sacred truth every sunday, and instilled into the minds of children at school, hesitation to believe in its existence would become a mark of eccentricity and entitle the doubter to the attentions of the psychiatrist in an enlightened age or of the inquisitor in an earlier time.
özetle diyor ki
eğer ben dünyayla mars arasında, güneşin etrafında dönen ama en gelişmiş teleskoplarımızla bile farkına varılamayacak bir çaydanlığın olduğunu söyleseydim, kimse bu önermemin yanlış olduğunu ispatlayamazdı. ama eğer ben aksi kanıtlanamayacağından yola çıkarak insanların bu çaydanlığın varlığından şüphe duymalarının kabul edilemez olduğunu ileri sürseydim, herkes haklı olarak saçmaladığımı düşünürdü. ama eğer bu çaydanlık antik kitaplarda "kutsal bir gerçeklik" olarak geçerse ve insanların beyinlerine sürekli empoze edilirse, bu sefer onun varlığından şüphe duyanları ya engizisyon mahkemesine veriririz, ya da psikiyatristlere.
bir şeyin olduğunu kanıtlayabilirsiniz, olmadığını kanıtlayamazsınız
russell'ın demliğinde de bundan bahsedilmiş. siz eğer elinizde bulunan bilgi birikiminiz ve kabiliyetiniz çerçevesinde başka bir bilginin doğruluğunu kanıtlayamıyorsanız, o bilgi en iyi ihtimalle kanıtlanamamış teori, veya bir fikir olarak kalır. dinlerin takındıkları tavır ise, tanrının varlığının kesin ve sorgulanamaz olduğu yönündedir. bu yüzden bilim de tanrı fikrine şöyle yaklaşır. "eğer ki siz bir önermenin kesin ve inkar edilemez olduğunu iddia ediyorsanız bu iddianızı kanıtlamanız gerekmektedir. bu önermenizi kanıtlayamıyorsanız, bu benim ilgi alanım içerisinde değil." en iyi ihtimalle bir önermenin olamayacağını kanıtlayabilirsiniz, ve bu noktada tanrının olamayacağı da kanıtlanamaz. olamayacağı kanıtlanamıyor o zaman tanrı vardır derseniz, inancınızı sağlam olmayan bir mantık çerçevesine oturtmuş oluyorsunuz.
kulaktan dolma bilgilerle değil araştırarak ateist olmuş bir insan da genellikle bu anlattığım şekilde düşünerek yaşamlarını sürdürüyor
şimdi diyeceksiniz madem durum böyle, neden dine karşı propaganda yapan, dine saldıran ateistler var. bunun üzerine çok uzun psikolojik ve sosyolojik analizler yapılabilir. ancak benim kendi görüşüm 2 ana sebebe ayrılıyor. birincisi, tanrının varlığı ve yokluğu hakkında yeteri kadar bilgi sahibi olamayan bir kişi bu durumu yanlış değerlendirerek olayı farklı noktalara çekebilir, ikinci olarak da, tanrıya inanan insanların direkt olarak ateistlerin yaşamına negatif etki etmeye çalıştığını veyahut bir ateistin üzerine çalıştığı, inandığı olgulara zarar verdiğini düşünen insanlar dinlere karşı bu tarz tutumlar da bulunabilir. son söylediğim teori inanan ve inanmayanlar arasında sonsuz bir döngüye sebep olmakta. iki taraf birbiriyle tartışmaya başladığı zaman bu tartışma bir taraf kendi argümanını kanıtlayana dek sürer gider. şu anda iki taraf da argümanı için bir kanıt bulma yeteneğine sahip değil. kutsal kitaplar var, bu kadar tanrıya inanan insan var, derseniz, bilimle uğraşan veya en azından dogmatik değil mantık ve pozitif düşünce çerçevesinde bu argümanlarınızı değerlendiren herkes güler geçer.
yüzyıllar boyunca insanlar her zaman anlayamadıkları şeyleri tanrı ile açıklamaya çalışmışlar. yıldırım düşmüş, yunanlılar zeus sinirlendi demiş. sonrasında bilimin gelişmesi ile yıldırımın oluşumunun böyle bir durum olmadığı anlaşılmış. şu anda bu tarzda ciddi bir şekilde yorum yapan insanı akıl hastanesine alırlar. gezegenlerin hareketleri anlaşılamamış. hatta newton gezegenlerin hareketleri açıklayan matematiksel denklemleri çıkarsa bile, bulduğu formüller yeterince kapsamlı olmadığı için tüm güneş sisteminin bir aradaki hareketini ve dengesini matematik ile açıklayamamış, ve açıklayamadığı noktada tanrıya atıfta bulunup, "acaba bu düzeni tanrı mı sağlamaktadır?" demiştir. halbuki ilerleyen yıllarda güneş sisteminin hareketleri daha iyi bir şekilde açıklanmış, ve newton'un düşündüğü gibi bir kontrol eden varlığa ihtiyaç olmadığı görülmüştür, ve şu an bir uzay bilimi konferansında çıkıp güneş sistemindeki dengeyi tanrı koruyor derseniz dikkate alınmazsınız, alay konusu olursunuz.
günümüzde de hala anlamadığımız şeyleri tanrının varlığına bağlıyoruz. bilim her geçen gün bu argümanları teker teker açıklıyor. şu an evrenin nasıl oluştuğunu anlayamayabiliriz, ama bu durum gelecekte de açıklanamayacağı anlamına gelmez. tanrının varlığını bu noktalardan kanıtlamaya çalışıyorsanız, bilimin bu savlarınızı teker teker yıkmasına hazırlanın?
Sözlük yazarı "akustik cinayet"in olaya farklı açıdan bakan yorumuyla bitirelim
yaklaşık olarak 8 sene ergenlik geçirdim ama böyle kafa yaşamadım. kutsal demlik örneklemi üzerinden allah'ın yokluğuna nasıl ulaşılabilir arkadaş. felsefe bu kadar basit mi? felsefe bu kadar sığ mı? onu geç düşünce sistematiğin bu kadar mı zavallı? bu analojiyi eline alıp hamlet tiradıyla "ehehehe yae allah yok işte panpa" diyebilecek olan varsa bence ölsün lan.