KÜLTÜR 18 Ağustos 2016
51b OKUNMA     999 PAYLAŞIM

Bazı Kelimelerin İlginç Etimolojik Bağlantıları

Eğlenceli bir dal olan etimoloji, kelimele kullanımlarının ortaya çıkışından itibaren farklı dillerde nasıl yayıldığını tespit eder. Sözlük yazarı "gloomystorm" bazı kelimelerin ilginç etimolojik bağlantılarını paylaşmış.
iStock.com

namaz* - namas*: eğilmek (namaskar, namaste)

türkçeye namaz* olarak çevrilen sözcük: salah, salat*
(ezan namaza çağırmaz, salaha çağırır. "hayye ales salâh*, hayye alel felâh*")

salâh: düzelme, iyileşme, iyilik, rahatlık, sıhhat
bağlantılı sözcükler: sulh, salahiyet, salih, islah, islahat
felâh: selamet, saadet, kurtuluş, refah, mutluluk, bahtiyarlık

islam - selam, selamet, salim, teslim, teslimiyet ile aynı kökten.*

iman (arapça/ibranice/aramice'deki 'amn' kökünden): güvenme, güvenilirlik, güvene dayalı olarak verilen şey, güvenilir olma, sağlam olma
bağlantılı sözcükler: aman, amenna, amentü, âmin, emin (yeddiemin), emniyet, mümin, temin

ahlak: yaratılış, huy, tabiat, mizaç, seciye, karakter
halk: yaratma, pay etme, hâlık: yaratan, yaratıcı hâlik: helâk olan, yıkılan, bozulan
kıyamet, kıyam: ayağa kalkma, kalkışma
yargı: kesmek, ikiye bölmek insaf*: yarmak, yarım etmek

kader: ölçme, değer biçme
kısmet: kısım, pay, hisse, nasip, pay etme, bölme
şans: düşme, payına düşme, rast gelme, rastlantı
rast*: sağ, düz, doğru, denk, hayırlı, haklı, uygun

sağ: sağlıklı, canlı, sağlam, salim, saygın, esen, katkısız, itibar edilen
right: doğruluk, gerçek, hak, haklı, doğru, dürüst, düzgün, düzenli, düz, dik, tam
doğru: geçerek, boyunca (karşıya, öteye) geçmek, yönelmek (doğum, doğa, doğu)
sol: bozuk* (solmak, solgun, soluk)
left: zayıf, bırakılmış, terkedilmiş
yanlış: düz yoldan sapmak, eğrilmek, yan (taraf), yan(mak)
wrong: eğri, yamuk, çarpık

light: ışık, aydınlık, açık, hafif, yumuşak, tasasız,
yoğun olmayan, anlayış, içgörü, bilme, farkındalık
bright: parlak, aydınlık, akıllı, zeki, canlı, neşeli
dark: karanlık, koyu, kasvetli, korkutucu, bulanık,
sönük, gölgeli, gizli, belirsiz, cehalet, bilgisizlik

spirit: ruh, can, maneviyat, gerçek anlam, ruh hali, neşe, şevk,
cesaret, incelmiş madde, uçucu sıvı, alkol (ispirto, espri)
matter: madde, konu, sorun, mesele, önem, dert, aksilik
(maternal*, matrimony*, material*)
mammon: para tanrısı, maddi zenginlik

ince: narin, küçülmek, daralmak
fine: iyi, hoş, güzel, kaliteli, fevkalade, harika, mükemmel, ince, narin, hassas,
saf, ince parçacıklar içeren, incelikli, parlak, berrak, sağlıklı, rahat, keyfi yerinde
kaba: iri, şişkin crude (rude, raw, rough) : kaba, ilkel, sert, katı,
hantal, işlenmemiş, yontulmamış, ham, çiğ, inceliksiz
thick: kalın, koyu, yoğun, donuk, çok yakın (arkadaş)
dense: yoğun, sık, ağır, kalabalık, sıkışık, kalın kafalı, aptal
grave: mezar, ciddi, ağır, sıkıcı, kasvetli, önemli, derin, kritik, acil, feci, korkunç
gravity: ağırlık, yerçekimi, ciddiyet

relative: göreli, goreceli, ilgili, bağlı, bağıntılı, tâbi, karşılaştırmalı, akraba, yakın
absolute: mutlak, sınırsız, kısıtlanmamış, koşulsuz, salt, saf, katıksız, tam, eksiksiz, kesin
just: adil, makul, geçerli, haklı, doğru, tarafsız, dürüst, objektif, nötr, tam olarak, bütünüyle, tamamen, tamamiyle, kesinlikle, gerçekten

tekmil: tamamlama, bitirme, tüm, tam, eksiksiz
tekâmül: olgunlaşma, evrim, gelişim, gelişme
kemâl: olgunluk, yetkinlik, erginlik
kâmil: bütün, tam, olgun
mükemmel: olgunlaşmış, bütünleşmiş, tekamül etmiş, tekleşmiş

hâkim: bilge, yönetici, doktor, hüküm sahibi, haklı ve haksızı ayırıp hak ve adalet üzere hükmeden
hekim: doktor, insan hastalıklarının teşhis ve tedavisi ile uğraşan kimse, hikmet sahibi kişi, filozof
hüküm: yargı, egemenlik, hakimiyet, önem, geçerlilik, etki, hız, şiddet, karar
hikmet: bilgelik, felsefe, sebep, gizli sebep, sır, özlü söz, vecize, fizik bilimi

müşâhede: görme, gözlem, seyretme, şahit olma, muayene, kontrol
şahadet (şehâdet): tanıklık, şahitlik, bir şeyin doğruluğuna inanmak,
delalet, alamet, işaret, iz, allah rızası yolunda hayatını feda etmek,
din için muharebeden şehitlik, yüksek bir ülkü uğrunda ölme, şehit olma
ayet: eser, kimsenin inkar edemeyeceği açık delil, alamet, işaret,
ibret alınacak olay, kuran'deki her bir cümle, manen uyanmaya sebep olan hadise
furkan: ayırmak, ayırt etmek, fark etmek, tefrik etmek, hak ile batılı,
iyi ve kötüyü, hayır ve şerri birbirinden ayıran ve farkettiren (kur'an)

conscious: bilinçli, farkında, uyanık, şuurlu conscience: vicdan
(con: birlikte, hep beraber + science: bilme)
concentrate: konsantre olmak, odaklanmak, dikkatini vermek, bir noktada toplanmak, yoğunlaştırmak
confusion: kargaşa, karışıklık, keşmekeş, düzensizlik, birbirine karıştırma, şaşkınlık, sersemleme
perişan: dağınık olma durumu, dağılmış, bozuk, düzensiz, karmakarışık, acınacak durumda, zavallı (pareş*: dağıtmak, saçmak***) perish: çürümek, bozulmak, mahvolmak, ölmek, yok olmak
wretched: kovulmuş, perişan, zavallı, berbat, rezil, çok kötü, rahatsız
misery: mutsuzluk, sefalet, ısdırap, perişanlık miser*: zengin cimri, pinti
miss: özlemek, kaçırmak, ıskalamak, eksik olmak, aramak
lütuf: cömertlik, iyilik, hoş davranış, yardım, ihsan, inayet
letafet: hoşluk, latiflik, güzellik, nezaket
latif: yumuşak, nazik, şirin, tatlı, hoş, ince bir güzelliği olan
(allah'ın sıfatlarından: çok lutf edici, derin, gizli, bütün inceliklere vakıf)
ihsan: güzellik yapma, karşılıksız verme, hediye
inayet: ilgilenme, önemseme, allah'ın gösterdiği lutuf

holy (kutsal) - whole, all (bütün) - hail (selamlamak, yağmak, sağanak)
rahman: tüm varlıklara rızık veren, merhametli rahmet: ince ve sürekli yağmur
brahman: hint dinlerinde herşeyi kuşatan mutlak gerçek,
her zaman ve her yerde olan sonsuz spiritüel kaynak
rahim - ibrahim - abraham ?
rab: efendi, sahip, ulu kişi, terbiye eden, besleyen, yetiştiren allah, büyük, çok
rabıta: rabt eden, bağlayan şey, bağ, iki şeyi birbirine bağlayan ip, ilgi, ilişki, bağlantı, münasebet,birbirini tutma, tutarlık, düzen, sıra, bağlılık, mensub olma, tarikatlarda müridin dervişe bağlılığı
rabt: bağlamak, bağlanma, bitiştirmek religion: (religare kökünden) bağlamak, tanrı ve insan arasındaki bağlantı
rapt*: kendini vermiş şekilde, can kulağı ile, kendinden geçmiş, çok dalmış, mest olmuş mystic: (muein) gözleri/dudakları kapamak
rapture*: büyük sevinç, esrime, kendinden geçme, mest olma, ekstaz, vecd, trans
ecstacy: kendi dışında durma vecd: bulma

universe: tek bir bütün halinde dönen
evren: döngü, çark, kubbe evre, evrim: evirmek, döndürmek
evolve: geliştirmek, gelişmek, genişlemek, yayılmak, evrim geçirmek, büyümek,
olgunlaşmak, dönüşmek revolve: dönmek, devretmek, döndürmek, çevirmek
kainat: evren, dünya, tüm varlıklar, varolanlar
dünya: dış, çevre, ortam, camia, herkes, yeryüzü, daha aşağıda veya beride olan
circle: çember, daire, halka, yörünge, muhit, çevre, topluluk, toplum, sınıf, devir, dönem, dönme, küre
medium: orta, ortam, meydan, çevre, araç, vasıta, vasat
avarage: ortalama, orta, sıradan, vasat
unique: tek (one), biricik, yegane, eşsiz, benzersiz, az bulunur, nadir, özel

vahdet: birlik, teklik, allah'ı birlemek, allah'a yakınlık
vahit, vahid: (allah'ın sıfatlarından) bir, tek, yalnız, biricik
kesret: çokluk, bolluk, sıklık
kesir: kesilmiş, bölünmüş, parçalanmış, dağıtılmış
küsür: artık, artan parçalar, geriye kalan bölümler
kusur: eksiklik, noksan, hata, özür, kabahat, elverişsiz durum, eksilmek

vasal, vassal: kanal/damar ile ilgili, kul, köle
vessel: kap, tas, damar, kanal, alet, tekne, gemi
vesile: bahane, neden, sebep, vasıta, yol, fırsat, elverişli durum,
kavuşma, yaklaşma, hedefe ulaştıran şey, paye, rütbe

i: ben eye-ayn*: göz, pınar, kaynak, tıpkısı, ta kendisi, zat (ayan, aynı, ayna, aynelyakin)
persona (kişi, şahıs): maske, rol, takınılan tavır, bürünülen kişilik,
şahis: büyük cüsseli, iri yapılı kimse
öz: benlik, iç varlık, asıl öğe, kendi, saf, katışıksız
fert: tek kişi, yalnız, birey individual (birey): bölünemez, bütün

felsefenin (philosophy) sembolü olan phi harfi

son olarak:
şeriat: "büyük ve geniş cadde" anlamına gelir**
tarikat: yol, tarz, usul tarik: yürümekle oluşan yol, patika**
*