YAŞAM 24 Eylül 2025
7,2b OKUNMA     84 PAYLAŞIM

Bazı Gurbetçiler Türkiye’de Neden İtici Bulunuyor?

Bazı gurbetçiler, Türkiye’yi uzaktan okuma biçimleri, üstten bakan tavırları ve içeriden deneyimlemedikleri gerçekleri yorumlamaları nedeniyle birçok kişi tarafından itici bulunuyor.

mesele almanya’da ya da benzeri bir batı avrupa ülkesinde yaşamak, euro kazanmak ya da yılda bir kez memlekete uğramak değil. "gurbetçi" olarak anılan ve türkiye’de genel olarak "alamancı" diye tabir edilen bu kitleye yönelik rahatsızlık, onların düşünce yapılarından ve sergiledikleri tavırlardan kaynaklanıyor.

bu kişilerin önemli bir bölümü, türkiye’nin ekonomik, sosyal ve siyasal gerçekliğini artık dışarıdan, yani uzaktan okuyor. ancak sanki hala her şeyin içindeymiş gibi "şu gençler iş beğenmiyor" ya da "burada herkes tatilde" gibi cümleler kurmaları tepki topluyor. çünkü bu cümleler:
ne yoksulluğu,
ne hayat pahalılığını,
ne de çalışmanın karşılığının alınamamasını umursuyor.

sanki bir sömürge valisinin ağzından çıkmışçasına üstten bir bakış sarf ediliyor.

ayrıca bu insanlar, türkiye’yi yalnızca tatil, alışveriş ya da emlak yatırımı yapılacak bir alan gibi görüyor. türkiye'de yaşamayan, 12 ay süren hayatta kalma mücadelesini bilmeyen ama yılda bir ay tatil yaparken her şeyi çözdüğünü sanan bir profil var karşımızda.

bazı gurbetçilerin söylemleri doğrudan öğüt verici, küçümseyici ya da nostaljik oluyor:

"bizim zamanımızda böyle değildi."
"siz de hiç şükretmiyorsunuz."
"avrupa’da olsa böyle mi olurdu?"

bu dil, empati kurmak yerine hükmetme arzusunu çağrıştırıyor. türkiye’yi hem eleştirip hem de "biz vatanımızı çok seviyoruz" demeleri çelişki yaratıyor. ortaya şöyle bir tablo çıkıyor:

"burası yaşanmaz, gençler tembel, her yer bozulmuş."
ama aynı zamanda "biz vatanımızı çok seviyoruz."

o halde, sevdikleri şey gerçekten o vatan mı, yoksa üzerinde yatırım yapabildikleri, para kazanabildikleri "toprak parçası" mı?

bu hem içeriden hem dışarıdan aynı anda konuşma hali, çelişki yaratıyor. "seviyorsan neden sadece eleştiriyorsun?" sorusu gündeme geliyor. "dön gel madem" dendiğinde ise içi boş ezber cevaplarla geçiştiriliyor ve bu da samimiyeti sorgulatıyor.

ikinci ve üçüncü kuşakların türkiye’ye dair bilgisi de, çoğu kez kırsal kökenli, düşük eğitimli ilk kuşağın aktardığı eksik ve önyargılı anlatılardan ibaret oluyor. bu bilgi birikimi hem yanlış hem yetersiz olduğundan, bu kuşaklar türkiye hakkında yüksek perdeden konuşmaya kalktığında, söyledikleri iğreti ve itici bulunuyor.

batı'nın işleyişini görüp, doğu’yu da çözdüklerini sanıyorlar. bir kısmı şöyle düşünüyor:
"burada sistem düzgün işliyor, türkiye’de neden işlemiyor anlamıyorum."

ama türkiye sadece "sistem kurulamamış bir yer" değil; tarihsel eşitsizliklerin, siyasal çalkantıların ve ekonomik darboğazların olduğu, kendi iç dinamikleriyle anlaşılması gereken bir ülke. bu gerçekler dışarıdan bakan birinin reçeteleriyle çözülemez.

ancak gurbetçi figürü, empati kurmak yerine reçete sunmayı tercih ediyor. yani türkiye’yi anlamaya değil, yargılamaya geliyor. bu da tepkiyi büyütüyor.

kültürel aidiyet tam olarak yok ama varmış gibi davranıyorlar.
"ben dışarıdan bakıyorum, daha iyi görüyorum."

ama aslında ne yaşadıkları ülkeye tam anlamıyla entegre olmuşlar, ne de türkiye’yi içeriden tanıyorlar. yarım yamalak bilgilerle ahkam kesiyorlar. işte bu, gurbetçi davranışının en net özeti.

sevilmeyen gurbetçi tipi de bu oluyor,
çoğunlukla aidiyet bunalımı yaşayan, dar bakış açısını miras almış, üstten bakan ve türkiye’yi yalnızca kişisel çıkarları doğrultusunda kullanan bir kitle.

yani sorun onların gurbetçi olmaları değil, sahip oldukları zihniyet. ama onlara sorsanız, konu sadece "kıskançlık" ya da "onlar yurtdışında yaşıyor" meselesi olarak algılıyorlar. bu anlayamamazlık hali bile bir nevi üstten bakış olarak görünüyor ve bu tavır ve yaklaşım da haliyle sevilmiyor.

çünkü, yakın zamanda yurtdışına çıkan, özellikle abd, kanada, avustralya gibi uzak ve farklı kültürlerde yaşayan expatlar için durum böyle değil. onlara karşı algı ve duygular daha farklı.