Avukatlar, Ağır Suç İşlediği Bilinen Bir Kişiyi Hangi Motivasyonla Savunur?
bir avukat, neden cinayet işlediği bilinen bir adamı savunur?
birçok dizi, film ve kitapta da işlenmiş bir konudur bu.
sorun "lagom" ilkesinde yatar. cinayet işlemiş bir suçlunun alacağı ceza, bizim ne kadar medenî olduğumuzun işaretidir. sadece medeniyet seviyesi de değil; kendi dengemiz için de öyledir.
Lagom "doğru miktarda" anlamına gelen İsveççe bir kelimedir. Kelime çeşitli şekilde "ölçülü olarak", "dengede", "mükemmel-basit" ve "uygun" olarak çevrilebilir.
eğer ki öldürülen kurban bizim sevdiğimiz bir insan ise katiline ne ceza verilmesini isteriz? işkenceler, uzuv koparmalar, hadım etmeler, ömrünün sonuna kadar daracık bir kutuda yarı aç yarı tok hayatta tutulması?
böyle bir katili savunan avukatın amacı katili savunmak değildir, bizim aşırıya kaçarak seviyemizin düşmesini ve canavarlaşmamızı engellemektir.
sanık bir suç işlediğini bizzat itiraf etse dahi hala iddia düzeyindedir
savcının iddiasının yanında sanığın iddiası olarak kabul edilir. mahkeme (özelinde de hakim) tarafların iddia ve beyanlarıyla bağlı değildir. iddiaları, savunmaları ve delilleri serbestçe takdir eder, maddi gerçeğe ulaşmaya çalışır. bu anlamda sanığın ikrarı da (itirafı da) bir delildir ama kesin delil kabul edilemez. suçu bir menfaat karşılığı ya da psikolojik sorunlarından dolayı dahi üstlenmiş olabilir.
mahkeme, yargılama sürecinde bütün delilleri tarafsızca değerlendirerek sonuca varır. sanık hakkında hüküm verir ve bu hüküm de istinaf, temyiz gibi deracattan geçerek kesinleşirse kişinin suçu sabit olmuş olacağından ancak o aşamada suçlu diyebiliriz. dolayısıyla "ben bu suçu işledim" diyen adama dahi şüpheyle bakmak, itirafın/ikrarın ise somut, net, objektif delillerle desteklenmesi gerekir. aksi halde "şüpheden sanık yararlanır" ilkesi gereği, suçu işlediğini kabul/itiraf eden kişi hakkında dahi beraat verilebilir.
yargının üç ayağı vardır
- iddia makamı
- savunma makamı
- karar makamı
eğer bu ayaklardan biri olmazsa veya doğru işletilmezse o yargı sakattır. bu kurguda avukat bizim peşin hükümlerimize göre değil hukukun gerekliliklerine göre, varsa makul karşı savları da dile getirerek yapılan yargılamanın sağlıklı sonuçlanmasını sağlamalıdır.
avukat mahkemelerin intikam işleviyle değil adaleti sağlama işleviyle donatılmasını sağlayan unsurdur. (şüpheliyi savunacağım diye maktulu, yani yanıt veremeyecek kişiyi ahlaksızca suçlayanları avukat bile saymıyorum; bunu dipnot olarak vereyim.)
başka bir hukuk sisteminde adaleti tarantino the hateful eight filminde şöyle tanımlamıştı
...şimdi, sen cinayetten aranıyorsun. kelle avcısı seni red rock’a cinayetten yargılanman için götürmek istiyor. eğer suçlu bulunursan red rock halkı seni kasaba meydanında asacak. cellat olarak idamı ben gerçekleştireceğim. eğer bunlar olursa medeni toplumun “adalet” dediği şey yerini bulacak. ancak öldürdüğün kişinin akrabaları ve sevenleri şu an bu kapını dışında olsa kapıyı kırıp seni bu karda dışarı sürükleseler ve seni boynundan assalar buna başına buyruk adalet denir. başına buyruk adaletin iyi yanı oldukça tatmin edici oluşudur. kötü yanı ise yanlışı doğruyla karıştırmaya meyilli oluşudur. senin durumunda değil tabii. senin durumunda bunu hak ettin. ama diğerleri belki de hak etmemiştir. fakat nihayetinde ikisi arasındaki asıl fark nedir? asıl fark benim, cellat. benim için ne yaptığının önemi yoktur. seni astığımda ölümünden tatmin olmam. bu benim için bir iştir. seni red rock’ta asarım, başka bir kasabaya giderim, orada da başkasını asarım. senin boynunu kıran kolu çeken adam serinkanlı bir adam olacak. işte bu serinkanlılık, adaletin özüdür. serinkanlılıkla yerine getirilmeyen adalet adalet olmama tehlikesi içindedir her daim...