Audrey Hepburn'ün Henüz Küçük Bir Çocukken Nazi İşgali Altındaki Hollanda'da Geçen Hikayesi
1940 yılında alman ordusu hollanda'yı işgal eder
uzun zamandır barış ortamında ve rahatlık içerisinde yaşayan hollandalılar nazilerce yakılan ateşin kendilerine de değeceği konusundaki inanmazlıklarından ötürü savaşa hazırlıksız yakalanır. cılız direniş kısacık süre içerisinde sonlanır, hollanda teslim olur.
nazi birliklerinin yaptığı ilk şey orduya gerekenleri temin edebilmek için ülkeyi yağmalamaya başlamak, ikinci işleri ise ingiliz vatandaşlarını ya da ingilizceyi akıcı konuşanları tutuklamak olur.
bir hollanda soylusu (baronesi) olan ella van heemstra ingiliz vatandaşı olan kızı audrey ruston'ı "edda van heemstra" adıyla bir devlet okuluna kaydettirerek onu nazi tehlikesinden korumak için elinden gelebilecek yegane şeyi yapar.
fakat diğer konularda hiç de şanslı değildirler. zira yıl 1944'ü gösterdiğinden naziler tarafından elinde avucunda ne varsa tüketilen ülkede erzak namına tek bir kırıntı kalmaz, açlıktan kırılan halk almanların şehirlerin boşaltılmasını emretmesiyle evlerinden atılır ve bütün bunlar yetmezmiş gibi tarihin kaydettiği en soğuk kışlardan biri yaşanmaya başlar.
ella ve kızı edda da bu acı vaziyetten payını alır
günlerce hiçbir şey yemeden soğukla mücadele eder, şanslı günlerinde karınlarını lale soğanlarıyla doyururlar. bir aralık sabahı yiyecek tek kırıntıları kalmaz. yetersiz beslenme yüzünden 40 kiloya düşen edda'nın bacakları öylesine su toplar ki, yürüyemez hale gelir. ella kızının gözlerinin önünde ölüşünü izlerken kapı çalar, pek çok kez yardımda bulundukları hollanda direnişinden biri konserve yiyecekler getirir ve edda hayatta kalmayı başarır.
edda, yıllar sonra bütün dünya tarafından "audrey hepburn" olarak tanınacak büyük isim o günü şöyle anlatır
"bizi o gün hayatta tutan o yiyeceklerin naziler tarafından idam edilmeye götürülenlerin evlerinden toplandığını sonradan öğrenecektik..."