Atatürk'ün Samsun'a Çıkmadan Önce İstanbul'da Yaşadıkları
bu yazıda atatürk'ün samsun'a çıkmadan önce, istanbul'da kasım 1918'den mayıs 1919'a kadar bulunduğu süreç zarfında, özellikle damat ferit hükümeti kurulduktan sonra kabinedeki nâzırlar ile olan görüşmelerinden bahsedip, samsun'a gidişin devlet erkânı ile olan münasebetlerden hareketle nasıl zuhur ettiğini basitçe anlatmaya çalışacağım.
aslında milli mücadele tarihiyle ilgili mütemadiyen münakaşa konusu olan ve sürekli gündeme gelen bir mesele vardır: mustafa kemal paşa'nın başını çektiği 23 kişilik kadro nasıl oldu da istanbul'da ingilizlerin boyunduruğu altında olan son osmanlı yönetiminden samsun için vize alabildi? mustafa kemal paşa'yı bu iş için bizzat vahdettin mi görevlendirmişti, yoksa bu bir rastlantı mıydı? ya da tarihçi olmadığı halde tarihi konuları çoğu zaman bulandıranların ortaya attığı gibi ve daha açık ifadesiyle, bu bir devlet operasyonu muydu?
belki ilginç gelecek ama, samsun'a vize alabilmenin özünün aslında ''bilinçsiz devlet operasyonu''ndan kaynaklandığını en başta söylemekte fayda vardır. ''bilinçsiz devlet operasyonu'' ile ne demek istiyorum?
atatürk harbiye nâzırı görevini alamayacağını anlayınca, anadolu'ya geçişin planlarını yapmaya başlar. aklındaki ilk rota, gebze-kocaeli hattı üzerinden anadolu'ya geçmektir, hatta bunun için ali fuat paşa'yı görevlendirmiş ve bu rota üzerinde güvenlik amaçlı tedbir alınmasını istemiştir.
atatürk bu rotayı kafasında kurgular ama kör kurşuna gitme ihtimali olduğu gerçeğini de gözardı etmez ve doğal olarak tedirginliğe kapılır.
-burada biraz zaman atlaması yapıyorum-
tarihler 21 nisan 1919'u gösterdiğinde, adeta ''gökten inen müjde'' gibi atatürk'e bir haber gelir. haberin kaynağı doğrudan padişah ve kabinesidir. aslında hikaye hepinizin malumu, karadeniz'in muhtelif yerlerinde (sinop, samsun, trabzon) çatışmalar yaşanmaktadır ve ingiliz istihbarat subayları bu bölgede karışıklıklar patlak verdiğine dair istanbul'a bilgi verirler. ingilizlerin raporlarına göre türkler, bölgede yaşayan rumlara ve ermenilere saldırmaktadır! ingilizler karadeniz bölgesinde, evvelden beri plana koydukları tasarı çerçevesinde pontus-rum devleti kurmayı planlamak istediğinden, türklerin silahlarının toplatılmasını ve hatta büyük bir kısmının o bölgeden kovulmasını talep eder. ingilizlerin emri katîdir: osmanlı hükümetine hemen bir ultimatom çekilir, karadeniz'e ingilizlerin arzu ettiği şekilde müdahale edilmezse, ingilizler doğrudan kendileri müdahil olacaktır.
gelelim esas konuya...
nasıl oldu da bu görev için mustafa kemal paşa seçildi? hükümetteki nâzırlar, ki başbakan damat ferit paşa'dır, buna onay verdi? bu kısım son derece ilginçtir, ilginç olmakla birlikte bugün pek çok insan bu olayın sır perdesini aralayamamıştır.
bu meseleyi idrak edebilmek için evvela o dönem bakanlık koltuklarında kimler oturuyor, kısaca onlara bakmalıyız:
hem başbakan hem de hariciye (dışişleri) nâzırı: damat ferit
harbiye (savaş) nâzırı: mareşal mehmet şâkir paşa
bahriye (donanma) nâzırı: ahmet avni paşa
dahiliye (içişleri) nâzırı: mehmet ali bey.
burda kilit görevi görecek olan kişiler mehmet ali bey ile ahmet avni paşa'dır.
dahiliye nâzırı mehmet ali bey'in olayı şudur: atatürk'ün milli mücadele serüveninin özellikle bu ilk devresinde, kendisine en yakın isim ali fuat (cebesoy) paşa olmuştur. şişli'deki eve mütemadiyen gidip-gelen şahsiyetlerden başlıcası ali fuat'tır. peki ama, ali fuat paşa'nın dahiliye nâzırı ile ne ilgisi olabilir? fuat paşa'nın kardeşi, mehmet ali bey'in kızı ile o dönem evlenmiştir. yani ali fuat paşa'nın ailesi, dahiliye nâzırı mehmet ali bey'e dünürdür. ali fuat paşa'nın babası fazıl paşa ile dahiliye nâzırı mehmet ali bey doğal olarak yakın temas ve münasebet içindedir. mustafa kemal paşa zaman zaman hem sınıf arkadaşı ali fuat paşa ve ailesinin evine gider hem de bazı zamanlar ali fuat paşalar mustafa kemal paşa'ya iade-i ziyarette bulunur. bu ziyaretlerde dikkati çeken bir husus vardır, o da şudur: birkaç defaya mahsus olmakla birlikte dahiliye nâzırının da söz konusu ziyaretlerde yer almasıdır... ali fuat paşa ve babası fazıl paşa'nın, nâzır bey ile görüşürlerken mustafa kemal paşa'dan sitayişle söz ettikleri, o'nun özellikle anafartalar'da nasıl bir kahramanlığa imza attığı, genç yaşında orduya çok büyük hizmetlerde bulunduğu ve padişaha sadık parlak bir asker olduğundan vs bahsettikleri kayda geçmiştir. atatürk, fazıl paşa'nın kendisini ne kadar çok sevdiği ve benimsediğinden, ilerleyen yıllarda şöyle söz etmiştir:
''ali fuat paşa ile erkânı harbiye mektebi'nde aynı sınıfta arkadaşlık etmiştim. askerlik hayatının kanlı ve buhranlı safhalarında birlikte bulunmuştum. beni çok sevdiğini bilirdim. babası fazıl paşa beni o kadar çok severdi ki, ara sıra gelir, boynuma sarılır, 'senden fuat'ın kokusunu alıyorum!' derdi.'' (fazıl paşa son derece vatanperverdir, atatürk samsun'a çıktıktan sonra o da anadolu'ya geçmiş ve sivas kongresine gitmiştir. meclis kurulunca da 1920'de ilk kurulan hükümette bayındırlık bakanı olmuş, fakat maalesef 1921'de vefat etmiştir.)
gelelim bir diğer kilit isim olan avni paşa'ya. bahriye nâzırlığı görevine getirilen avni paşa, atatürk'ten 10 yaş kadar büyüktür ve atatürk ile suriye'deyken karşılaşmış, birlikte görev almışlardır. fakat atatürk'ün ifadelerine göre ''saf ve gerçeklerden kopuk, olayları iyi muhakeme edemeyen bir zat''tır. atatürk kendisi hakkında şunları söylüyor:
''ben 1. dünya savaşı içinde ikinci defa olarak 7. ordu komutanı sıfatıyla suriye cephesine gittim. o zaman şam'da bütün bu cephelerdeki orduların menzil müfettişliğini yapan bir zat vardı ki adı avni bey idi. o zaman miralay avni bey, sonra avni paşa oldu. bu avni paşa istanbul'da damat ferit kabinesinde bahriye nâzırı olan avni paşa'dır. bu zat beni şam'da iyi karşılamış, çok ağırlamış ve ilk gece yemekte benimle beraber bulunmuştu. aramızda konuşulan şeylerin başlıca mühim noktası şu sual ve cevap oldu:
-avni bey, vaziyetten memnun musunuz?
+tabii, büyüklerimiz her şeyi bizden iyi düşünür.
demek ki birtakım hayali büyükler karşısında kendini çok küçük gören bu adam, beni de kendi seviyesinde bir adam sanıyordu. ben, bu adamı anlamak maksadıyla bir kez daha sordum:
-büyüklerimiz dediğiniz kimlerdir?
avni bey cevap verdi, fakat saydığı bütün isimler bana çok küçük görünen adamların adları idi. onun için kendisiyle daha fazla konuşmayı faydasız buldum, sözü kestim.
bir müddet sonra ben, bütün o cephedeki orduların komutanı oldum. ordular grubu komutanı (yıldırım orduları grubu). bu durumda avni bey, o orduların menzil umum müfettişi olarak karşıma çıkıyordu.''
atatürk, sözlerinin devamında, böyle bir vaziyette avni bey'i daha pasif bir göreve aldığını ve arkaplana çektiğini belirtir. istanbul'a dönüp de 1918-19'da tekrar görüştüklerinde, paşa olan avni, atatürk'e ''sen beni pek beğenmemiştin ama ben kabinede görev alıp nâzır oldum, naber?'' gibisinden caka satar. atatürk satranç oynamayı çok iyi bildiğinden, paşa olan avni'nin suyuna gider ve ''paşam siz haklıymışsınız, ben yanılmışım'' deyip, avni paşa'yı pohpohlayarak gönlünü kazanır. zaten bu tarz küçük adamların en büyük zaafı gerçekten de pohpohlanmaktır, küçük oldukları için böyle şeylere çok önem verirler.
hükümetteki nâzırları en başta sayarken belirtmedim ama ilginçtir, aslında burda kilit rol olmasa da önemli bir bağlantı sağlayan bir kişi daha vardır ki o da harbiye nâzırı şakir paşa'dır. avni paşa, şakir paşa'nın damadıdır.
şakir paşa ile olan dolaylı temas, bununla sınırlı kalmaz. atatürk'ün başyaveri cevat abbas'ın eşi memduha hanım, şakir paşa'ya akrabadır. cevat abbas ile eşi memduha hanım şakir paşa'yı her ziyaret edişlerinde mustafa kemal paşa'nın üstün kişiliğinden, nitelikli askerliğinden ve devlete hizmet için her daim hazır oluşundan bahseder durur. atatürk bu ilişkiler yumağı ve etkileşim zincirinden ileride şöyle söz eder:
''dahiliye nâzırı mehmet ali bey... bir iki defa şişli'deki evimde beni ziyaret etti. bu ziyaretinden memnun kaldığını arkadaşlarına söylemiş. bir defa da bahriye nâzırı (avni paşa) ile gelerek çeşitli konular üzerinde benimle konuştular. artık adeta ahbap olmuş gibi idik.''
atatürk'ün de birkaç defa mezkur nâzırları makamında ziyaret ettiğine dair haberler istanbul basınında geniş yankı uyandırmaya başlamıştı, örneğin ''ileri'' gazetesi bu tarz ziyaretlere ilk sayfadan yer verecekti.
zaten atatürk'ün; kukla padişah vahdettin'in o dönem onursal başyaveri olduğunu ve almanya seyahatinden beri onunla da arasını iyi tuttuğunu daha önceki yazımda söylemiştim.
bütün bu etkileşim ağını bir noktada toplayıp umumi manzaraya baktığınızda, talihin atatürk'e gülmemesi için hiçbir sebep yoktu... samsun'a gidiş için resmi emir alması, bakanların cevaz vermesi ile çok kolay gerçekleşmişti.
yazının en başında o yüzden ''bilinçsiz devlet operasyonu'' dedim, zira bütün bu saydığım isimler, atatürk'e bu görevi verirken, ''git milli mücadele ateşini yak, öyle gel'' demedi. ''ingilizler buyruk verdi, karadeniz'deki türklerin elinden silahlarını topla, olayları yatıştır, orada pontus-rum devleti kurmak için gereken ortamı hazırla ve dön'' dedi.
atatürk'ün, samsun'a gitmeden önce istanbul'da geçirdiği 6 ay, o'nun siyaset dehası bir adam olduğunu ispatlamaya kâfidir. başka söz istemez.
işte size müthiş bir devlet adamının hayatından, kısa ama muhteşem bir kesit.