EDEBİYAT 4 Mart 2016
29,3b OKUNMA     1159 PAYLAŞIM

Atasözü ve Deyimlerde Geçen İsimler Nereden Geliyor?

Günlük dilde sıkça kullandığımız atasözü ve deyimlerdeki isimlerin, aslında bir hikayeleri ve gerçek temsilleri var. Bu isimlerin nereden geldiğini ve hikayelerini Sözlük yazarı "asil" açıklıyor.

atasözü ve deyimlerde geçen isimlerin, toplulukların kim olduğu güzel bir bilgi olabilir :

dil araştırmaları bahar 2009 sayı 4'ten, seyfullah türkmen'in "atasözü ve deyimlerde yaşayan kişi adları" adlı, çeşitli kaynaklardan derlediği çalışmasından :

abbas yolcu : bu adın sahibinin abbas molla veya abbas hoca adında bir halk şairi olduğu ileri sürülmektedir. ülke ülke gezip hoş sobetiyle çok sevilen bu zata gittiği yerlerde biraz daha kalması için ısrar edilince "yok efendiler, yolcudur abbas, bağlasan da durmaz" der ve yola çıkarmış.

koyunun olmadığı yerde keçi abdurrahman çelebi : (orj : koyunun olmadığı yerde keçiye abdurrahman çelebi derler) abdurrahman çelebi olarak kimden bahsedildiği çok açık değil. ancak önemli din büyüklerinden bazılarının adlarının abdurrahman olması bu atasözünün ortaya çıkmasında etkili olmuş olmalıdır. 15. yy'da fatih sultan mehmet devrinde yaşamış tasavvuf büyüklerinden birinin, ondan daha sonra istanbul kadılığı ve müderrislik yapan bir zatın, beyazıd-i bestami külliyesinde kabri bulunan kişilerden birinin adının da abdurrahman çelebi olduğu görülüyor. bu ismin olgun, dindar, üstün insanlar için ortak bir kullanım kazandığı anlaşılmaktadır.

ahfeş'in keçisi gibi baş sallamak : bir arap gramercisi olan ahfeş, keçisine ders verip 'anladın mı?' diyerek yularını çekermiş. bir süre sonra yularını çekmeden de keçiye başını sallamayı öğretmiştir.

ali paşa vergisi : bu deyimin öznesi, bol bol vaatte bulunan ancak çoğunu yerine getirmeyen, kanuni sultan süleyman'ın sadrazamı semiz ali paşadır.

bekri mustafa kadı olunca dünyanın ne olacağı anlaşılır : bekri mustafa, 4. murat zamanında yaşamış, sarhoşluğu ve güzel nükteleri ile tanınan zatmış.

altından çapanoğlu çıkmak : bahsi geçen çapanoğlu, 18-19. yüzyıllarda bozok merkez olmak üzere orta anadoluda hakimiyet kuran, osmanlı yönetiminde söz sahibi olan ve bu sebeple kendilerinden çekinilen çapanoğlu sülalesidir. hattatlıkla uğraşan çapanoğlu beylerinden biri de abdest aldığında elindeki mürekkep suya karışıp suyun rengini değiştirdiğinden çapanoğlunun abdest suyu deyimi ortaya çıkmış.

sivrisinek neferimiz, davutpaşa seferimiz : osmanlı zamanında sefere çıkan askerlerin toplandığı ve davutpaşa sahrası olarak anılan yerin planını yapan zat 2. bayezit'in veziriazamı koca davut paşadır.

dingonun ahırı : istanbul'da atlı tramvayların ilk yıllarında tramvay idaresinin çeşitli semtlerde ahırları, beygir tavlaları varmış. atlar tramvayda çalıştırıldıktan sonra bu ahırlara teslim edilirmiş. tatavla semindeki bir tavlaya dingo lakaplı sarhoş bir rum kahya vermişler. dingo ahırda durmaz, ikide bir yakındaki meyhaneye gidermiş. tramvay sürücüleri yorgun atları bırakır, ahırda dingo'yu bulamayınca kafalarına göre at alır giderlermiş. yorgun atların da götürüldüğü olurmuş.

kırk yıllık kani olur mu yani : tokatlı kâni'nin hristiyan bir kıza aşık olması, kızın ondan hristiyanlığı kabul etmesini istemesi üzerine söylendiği meşhurdur. yani ise yaygın bir hristiyan ismidir.

içerisi mahmut paşa çarşısı : istanbul eminönü'ndeki bu yer adını burayı yaptıran fatih sultan mehmet'in sadrazamı mahmut paşa'dan alır.

anlat derdini marko paşa'ya : marko paşa rum asıllı bir osmanlı hekimidir. kendisi hastalarını uzun uzun, sabırla dinleyen, onlara yardım etmeye çalışan biridir.

sarı çizmeli mehmet ağa : izmir eşrafından biri alacak defterine borçlunun ismini mehmet ağa olarak kaydeder. borcun ödeme vaktinde uşağını gönderip mehmet efendi'yi bulmasını ister. aranan mehmet'in sarı çizmesi vardır. uşak, mehmet efendi adında sarı çizmeli birini bulup getirir ancak borcu olan bu mehmet efendi çıkmaz.

münasebetsiz mehmet efendi : buradaki münasebetsizin cağaloğlu yokuşunun en dik yerinde sultan mahmut'un faytonunu durdurup 'padişahım, acaba zurna çalmasını bilir misiniz?' diye soran mehmet efendi adında biri olduğu söylenir.

atma recep din kardeşiyiz : recep isimli kişi bir arnavut eşkıyasıdır. zaptiyelere 'din kardeşiyiz' diyerek teslim olup az bir cezayla kurtulduktan sonra olayı etrafına çarpıtarak (zaptiyeleri geberttirecektim, ağladılar, acıdım bıraktım şeklinde) anlattığında işin iç yüzünü bilen biri tarafından bu söz söylenmiştir.

dünya süleyman'a bile kalmamış, mühür kimdeyse süleyman o'dur : burada, mısır'dan fırat'a kadar uzanan bir krallık devralan, kısa sürede hakimiyetini güçlendiren, cinlerden ve insanlardan ordu kurduğu söylenen, muhteşem bir sarayı olan hz. süleyman'dan bahsedilmektedir.

anlaşıldı vehbi'nin kerrakesi : vehbi bir gece bekçisinin adıdır. çapkınlığa gittiği ev zaptiyeler tarafından basıldığında kendisi saklanmıştır fakat askıda asılı olan üniforma (kerrake) kendisini ele verir.

zaloğlu rüstem kesilmek : zaloğlu rüstem, iran'ın ünlü destan kahramanlarından biridir. çok güçlü, yiğit bir kahraman olarak bilinir.

vurdumduymaz kör ayvaz, helal adanalı celal, doğrucu davut, edi ile büdü şakir ile dudu, hatice'ye değil neticeye bak, benim adım hıdır elimden gelen budur, kadı kızı kadire geldi çıktı sedire, ver ömer'e yaz duvara, ha ali hoca ha hoca ali, ali fakıya yazdırdık daha beter azdırdık, akşam hacı mehmet sabah eskici yahudi gibi sözlerde geçen isimler kafiye olarak kullanılmış.

bazı sözler ise isim olmadığı halde isimmiş gibi algılanmakta : ali kıran baş kesen *, ali cengiz oyunu * gibi.

kişi adlarına deyimlerde sık, atasözlerinde ise daha az rastlanmasının sebebinin atasözlerinin çok genel, deyimlerin daha özel anlamlar ifade etmesiyle ilgili olduğu belirtilir.

doç. dr. salim küçük'ün "türk atasözü ve deyimlerinde halk ve topluluk isimleri" makalesinde ise türk atasözü ve deyimlerinde adı geçen halk ve topluluklardan bahsedilmekte :

acem: arapların arap olmayanlar için kullandıkları ve iranlı anlamına gelen kelime. iran’ın fars ırkından olmayan yerli halkını tanımlamak amacıyla da kullanılmaktadır. (acem arslanı, acem kılıcı gibi keskin ..)

çingene: geçmişi göçebeliğe dayalı olan ve günümüzde yerleşik hayata geçme aşamasında olan dünyanın değişik ülkelerinde dağınık olarak yaşayan ve hindistan’dan çıktıkları söylenen esasen roman olarak da bilinen topluluk. (çadırı yanmış çingene karısı gibi yaygara etmek, çingene çergesi gibi, çingene çingeneye çatmadıkça kasnak boyuna geçmez, çingene evinde kaymak bulunmaz, çingene evinde/çadırında musandıra ne arar, çingene mezarı gibi yerle bir, çingeneden çoban olmaz yahudi’den pehlivan, çingenenin ekmeği rüyasına girer, çingenenin ipini kendisine çektirirler, çingeneye beylik vermişler önce babasını asmış ..)

frenk: osmanlıların avrupalıları özellikle fransızları tanımlamak için kullandıkları bu kelime sadece bir atasözümüzde geçmektedir : asılırsan frenk sicimiyle asıl.

mağribî: mısır’ın batısındaki kuzey afrika halkından olan kimseler için kullanılan bu kelime iki deyimimizde geçmektedir : mal bulmuş mağribî gibi, mal bulmuş mağribî gibi sevinmek.

rum: anadolu, yunanistan ve kıbrıs'taki helen kökenli ortodoks hristiyan halk için kullanılır. (it derisinden post olmaz, rum ermeni’ye dost olmaz, yahudi’nin yemeğini ye evinde yatma rum’un evinde yat yemeğini yeme)

tatar: rusya federasyonu’nda tataristan’da, kırım’da, kuzey kafkasya’da, sibirya’da yaşayan ve türk soylu bir halk. (tatarın kılavuza ihtiyacı yoktur, yaya kaldın yine tatar ağası ..)

yapılan bu araştırmada adı geçen halk ve topluluklardan frenk kapsamına giren ingilizler ve hindistan’da yaşayan hintliler hariç diğerlerinin osmanlı devleti coğrafyasına tâbî oldukları belirtiliyor. türk toplumuyla en çok karşılıklı etkileşim içerisinde olan gayrı müslim ermeni, rum ve yahudiler ile ilgili çokça atasözü ve deyim bulunduğundan bahsediliyor. acem, osmanlı, mağribî, tatar ve türkler çoğunlukla övülürken arap, arnavut, çingene, ermeni, hindû, kürt, rum ve yahudilerle ilgili ifadeler daha çok olumsuz olarak kullanılmış.