TARİH 27 Nisan 2018
47b OKUNMA     1001 PAYLAŞIM

Asiliğiyle Savaş Pilotlarının James Dean'i Olan Hans Joachim Marseille'in Büyük Hikâyesi

II. Dünya Savaşı'nda savaş pilotluğu yapan Alman pilotu Marseille, birçoklarınca gelmiş geçmiş en iyi savaş pilotu olarak kabul ediliyor. Sözlük yazarı "anglachelm" anlatıyor, buyrun.


büyük ihtimalle tarihte bilinen en iyi avcı pilotudur marseille

"en iyi" diyince insanlar genellikle alınıyor. savaşta bir pilotu en iyi yapan nedir? en çok uçağı düşürmüş olmak mı? erich hartmann'ın bir daha kırılması imkansıza yakın 352 zaferlik rekoru yüzünden kendisini en iyi bulan çoktur. ancak hartmann bir gün içinde ikinci ve üçüncü hava zaferinin çok muhtemel olduğu günlerde bile üsse dönmeyi seçen bir pilottur. savaşta kendini modere edebilmesi yüzünden marseille'in aksine o kadar uçak düşürüp hayatta kalmıştır. marseille savaşın sonunu görebilse 1000+ hava zaferi görmesi çok ihtimal dahilinde olduğundan öyle diyorum.

en iyi olmak avcı koluna yetenek beceri ve deneyimleri harmanlayarak onları kollayan bir "baba" bir takım oyuncusu olmak ve geride kimseyi bırakmamak mıdır? (bkz: werner mölders)

kanat adamlarını umursamadan düşmanı yoketme güdüsü müdür? (bkz: adolf galland)

nereye tayin olunursa olunsun, hangi cepheye yollanırsa, hangi uçağa verilirse verilsen yine verimli olabilmek midir? (bkz: heinz bär)

hangi açıdan baktığınıza göre değişir. üsttekilerin hepsi çok çok iyi pilotlar ancak yeteneği, saldırganlığı, içgüdü ve tekniği böyle harmanlayan başka bir pilot henüz bence gelmemiştir.

adolf galland der ki: yalnızca cesur bir kalpten gelen saldırı fikri, ne kadar gelişmiş olduğuna aldırmadan avcı uçağına başarıyı getirecektir. geri kalan her şey bunun üstüne eklenen bir detaydır.

marseille'de işte bütün o detaylar vardır.

açarsak, ilk saldırı fikri bu yüzden bu almanların 1970'lere kadar baştacı bir doktrinidir. ikinci dünya savaşı alman havacılığı bu yüzden ne koşulda olursa olsun saldıran bir pilotlar güruhu yaratmış, (bkz: experten) tarihin en görkemli başarılarından birine imza atmışlardır. sayılara vurursak bu 100 kadar pilot ilk on tanesinin skoru 2552 hava zaferi gibi inanılması güç bir sayıya gelmektedir. ilk 50 experten pilotu on bin kadar uçak düşürmüştür. düşürmek bir yana 10 bin uçağı yanyana bir koyup saysanız yorulursunuz.

hans joachim marseille'i diğer experten güruhundan ayıran şey bir virtüöz olmasıdır

öyle bir uçak kullanmak o tarihe kadar görülmemiştir. akıllı silahlar güdümlü füzelerden sonra da herhalde pek görülmeyecektir. dahası hedeflerine ulaşmak için kullandığı yöntemleri asla bir pilotaj standardı veya eğitim için dayanak noktası da olmamıştır. onun uçuş stili ve günde 11 uçak düşürmesi gibi başarıları ortadayken luftwaffe çocuğun havada ne yaptığına nasıl yaklaştığına kime nasıl ateş ettiğini oturup iyice analiz etmiş, olasılıkları hesaplamış ve deyim yerindeyse yok artık daha neler diyip uçuş manuelini pilot eğimini falan hiç dokunmamayı değiştirmemeyi seçmiştir. yeni marseille'ler yaratmak gibi bir çaba içine girmemiştir. zira öyle bir şeyin imkanı yoktur. bu başarılar çünkü eğitim deneyim vesaire değil, saf yetenekten kaynaklanmaktadır. mesela birini konservatuara göndererek yeteri kadar eğiterek çok iyi bir müzisyen yapabilirsiniz, ama ondan bir mozart büyük ihtimalle yapamazsınız. zira o eğitimden daha fazlasını da gerektirir. işte marseille messerschmitt uçağında göklerdeyken mozart muadili bir şeydir.

çocukluğuna bakarsak, sorunludur

huguenot bir ailenin çocuğu olarak zor şartlarda büyümüş, anne babası boşanmış, üvey babasının soy adını almaya zorlanmış, büyüyünce orjinal soy adına geçmiş ve çocukluğu boyunca hep asi olmuştur. okulu bitirince 1938 yılında da pilot olmak istemiştir. uçuş okulu kayıtları da rezilliklerle doludur. formasyon uçuş eğitiminde uçağı babasının malı gibi gruptan ayırıp şandellerle falan hayali düşmanlara karşı it dalaşı yapmaya başlamıştır. bir başka örnekte çok çişi gelince cross country eğitiminde uçağı bir tarlanın yanında otobana indirip gidip bir ağacın dibine işemiştir. yine de olağanüstü yetenekli pilottur. mezun edip savaşa yollarlar.

battle of britain (ingiltere hava savaşı) sırasında zaafları su yüzüne çıkmaya başlar

takım oyuncusu değildir. şahsi uçmaktadır. grup bilinci pek gelişmemiştir. 24 ağustos 1940'ta ilk zaferini bir spitfire'a karşı kazanır. rakibinin motorunu vurur ve düşürür. ama düşen pilotun formasyonundaki diğer ingiliz uçakları bunu görüp yüksek irtifadan marseille'in tepesine binerler. denize doğru dik dalış yaparak metreler kala uçağı düzeltir ve zar zor kaçar. sonra kendi filosunun üslendiği calais'e gideceğine leeuwarden'e gidip iner. yerde de farkına varır ki savaş sırasında korumakla yükümlü olduğu kanat adamını (bkz: wingman) terkedip gitmiş. düşmanıyla yüzleşmeye tek başına uçmuştur. üssüne döndüğünde kendisine gayet kızarlar, zafer kazandı diye tebrik eden bile olmaz.

15 eylül'e kadar böyle böyle durumlarla 4 zafer kazanır. beşinci zaferinde as pilot olur ve kendi uçağı da isabet alarak düşmeye başlar. paraşütle atlayan marseille 3 saat denizde bekleyip hastanelik olur. ancak üsse döndüğünde üzerine yürürler. bu sefer korumakla görevli olduğu grup komutanı adolf buhl vurulup düşmüştür. kendisi de ondan habersiz yine düşmanı görünce yerini terkedip zafer peşine düşmüştür. diğer pilotlarla arkadaşlığı falan zaten yoktur ama bu olay neticesinde iyice izole olmuştur. üs komutanı son kez bir şans veriyorum bak adam ol diyerek marseille'in terfisinde kullanılacak uçuş kayıtlarını gözünün önünde yırtar ve huzurundan kovar.

yine bir başka seferinde havada alman avcılarının iki katı bir spitfire yoğunluğu görülünce uçuş koluna geri dönme emri verilir. marseille grup komutanının uçağının saldırı altında olduğunu görünce formasyonunu bozup gidip ingilizlere saldırır. bir uçak da düşürür. yere indiğinde tebrik beklerken filo kurmay heyeti (geschwaderstab) kendisine bağırıp çağırmaya başlar. basit bir emri bile dinleyemediği için üç gün oda hapsine alırlar. çıktığında marseille kendi filosunda terfi almayan tek asteğmen kalmıştır. asi diye terfi ettirmemişlerdir.

bir parantez açarsak, bu durum alman havacılığında özellikle ikinci dünya savaşında ayyuka çıkan bir hadisedir

alman uçuş kolları ya dörtlü ya da ikili formasyonlardan oluşmaktadır. arkadan gelen uçak öndeki komutanını koruma ve zaferlerini teyit etme amacıyla oradadır. formasyon bozup uçak düşürmesi falan beklenmemektedir. luftwaffe biraz da bu sebeple experten pilot çıkarmaya elverişli bir kurumdur. as pilotun komutan olduğu formasyonda as pilot habire uçak düşürmekte habire skor yapmaktadır. burada ise marseille komutanlarının hakkı olan zaferlere konduğu ve bu tekere çomak soktuğu için biraz da tepki çekmektedir. ancak askeri havacılık açısından da herkesin marseille gibi olması da uçuş disiplini gibi bir mevhumu rafa kaldıracağından bunun bir arası olması lazımdır.

marseille ekim 1940'ta 7 uçak düşürmüş ve başka efsane pilotlar olan gerhard barkhorn ve johannes steinhoff ile uçmaktadır. artık kendisini daha çok çekemeyen üstleri tarafından jg52 filosundan alenen kovulur.

savaştan sonra jet devrinde batı almanya'da da uçacak olan steinhoff kendisiyle ilgili şöyle yazacaktır:

"marseille aşırı yakışıklı bir çocuktu. çok da yetenekli bir pilottu. ancak kendisine bir türlü güvenilemiyordu. her yerde başka bir kız arkadaşı vardı ve bu kızlar kendisini o kadar meşgul ediyorlardı ki yorgunluktan bazen uçamayacak duruma geliyordu. görevlerini bir süre yapamıyor olmasından dolayı kendisini kovmak zorunda kaldım. ama yine de bir şeytan tüyü vardı."


kendisini yeni kurulmuş olan jg27 filosuna verirler. filo komutanı eduard neumann'a gidip geldiğini rapor eder ve tekmil verir. neumann da daha sonraki hatıralarında şöyle yazmıştır:

"geldiğinde saçları uzundu, ve beraberinde dosyasında getirdiği disiplin soruşturmaları ve cezaları kol kadardı. ele avuca sığmaz bir karekteri vardı ve kural falan tanımıyordu. 30 yıl sonra yaşamış olsaydı kendisine playboy derdik"

ancak steinhoff'un aksine neumann pragmatik bir filo komutanı olduğundan marseille'in potansiyelinin de hemen farkına varır. kendisine göre böyle bir kişilik böyle bir yetenekle birleştiğinde yalnız iki şey olabilir. ya bir disiplin problemi ya da efsane bir avcı pilotu. bu esnada jg27 filosu afrika'ya rommel'in cephesine yollanır.

ilk geldiğinde afrika'daki şartlar kötüdür

partiler kızlar falan fransa'da kalmıştır. kendisi de çöl şartlarına hemen uyum sağlayamaz ve iki kez de zorunlu iniş yapar. ardından filo komutanı neumann kendisine gym hocası gibi bir kendini geliştirme programı yazar ve al bunu her gün yap diye yatağına atar. liste basittir. alkol yasaktır. erken yatılacak erken kalkılacaktır.

marseille bunun da üzerine herhalde sıkıntıdan, kendi kendini eğitim programına alır. güneş gözlüğünü hemen hiç takmayarak bulutsuz afrika göklerinde uzak mesafede uçan uçakları ve kuşları izler. saniye saniye beş altı farklı objenin istikametlerini konumlarını ve gelecek yirmi otuz saniyedeki potansiyel konumlarını ve hareketlerini hesaplamaya çalışır. bunu her gün saatlerce yapar. basit gibi görünebilir ama bu çalışmalar kendisine eşi benzeri olmayan bir durumsal farkındalık yetisi kazandıracaktır. tek tabanca beş uçağın arasına daldığında kim ne yapıyor hepsini aklından takip edebilecektir. bunun da üzerine yüksek g kuvvetleri çekebilmek için ağır karın ve bacak kasları egzersizleri yapar. alkolü bıraktığı gibi görme yetisi güçlensin diye günde bir litre kadar süt içmeye başlar. taktik harita üzerinde müttefik pilotların rapor edilmiş açılarını ve protokollerini gece gündüz çalışır. olaysız geçen uçuşlarında eve dönerken kanat arkadaşlarına düz uçmalarını, vizör eğitimi yapacağını söyler. uçağını sağa sola yatırıp dik dalışlardan sonra şandelle yükselip hedeflemeye çalışır. atmadığı mermilerini çok ufak taşlar kayalar üzerine uçak deflection halindeyken (burnu başka bir yere doğru hareket ediyorken) ateş eder. nişancılığa büyük yatırım yapar.

bir bir buçuk ay sonra uçağa bir bindiğinde artık hiçbir şey eskisi gibi değildir

eğitimin farkı ilk uçuşlarından birinde birden ortaya çıkıverir. marseille yanına tek bir kanat adamını alarak bazen de almayarak yalnız kurt avlarına çıkar. bir örnekte 4 adet ingiliz bristol blenheim bombardıman uçağı orta irtifada yakalayıverir. tek başınadır. ingilizler kendisini farkederek 4 uçakla bir savunma dairesi çizmeye başlarlar. bu savunma stratejisinde birbirlerini takip eden uçaklar alman avcısı kime arkadan saldırırsa saldırsın birinin önüne geçeceği için ağır ateş altına girerek kırılacaktır. marseille tepeden daireye bir göz atar, 4 uçağın da hareketlerini hızlarını ve vektörlerini ezberler. tam tepelerinde bir dalış yaparak 1 no'lu uçağın motoruna ve pilot mahaline kurşun yağdırır. bu uçak irtifa kaybederek kokpitteki kaos yüzünden düşerken marseille birinci ve ikinci uçağın arasından vın diye dalarak çok yüksek bir g manevrasıyla tırmanışa geçer, tırmanırken üçüncü uçağa alttan top ve makinelilerle saldırıp pilot mahalini tarumar eder. üçüncü ve dördüncü uçak arasından fırlayarak tırmanışına devam eder. birinci ve üçüncü uçaklar alevler içinde düşerken ikinci ve dördüncü uçaklar birbirlerini koruyamaz bir hale gelirler. bu sırada momentumu hiç bozmaz. sürekli eğriler çizerek dalıp çıkarken bir saniye bile düz uçmamaktadır. ingilizler başlarına ne geldi anlamaya çalışırken onlara da yandan saldırarak hepsini düşürür.

bu tipte saldırılar bir çok avcı pilotunun yapmayı sevmediği etkisiz bulduğu şeylerdir. süper bir görüş kabiliyeti, inanılmaz bir nişancılık ve korkunç bir durumsal farkındalık yoksa büyük ihtimalle pilot ya birine çarpar ya vurulur ya da en iyi ihtimalle kimseye zarar veremeden ortamı terkeder. zira hedef avcının nişangahında iki üç saniye ancak kalabilmektedir.

bu stili daha sonra mükemmelleştiren marseille savunma dairelerine saldırırken uçağının (messerschmitt bf109f4) limitlerini zorlayarak daha kısa dönüşler için havada iniş flapları açmaya, daha yavaş dalmak ve tırmanmak için dönüşlerde gaz kesmeye falan da başlar. bu stili bir çok kez görmüş olan marseille ile aynı kanattaki pilot friedrich körner şöyle yazmaktadır :

"sürekli virajda uçmak (deflection) bir pilotun yapabileceği en zor şeylerden biridir. düşman zaten savunma dairesinde aynı şekilde uçmaktadır. pilotun bu dairenin içine dairesel hareketle girmesi demek mermilerin bu dairenin daha ilerisine atılması demektir ki mermiler uçtuğunda hedefi bulabilsin. ancak bunu yapmak için de hedef nişangahın altında kaybolur. görmeden içgüdüyle ateş etmek zorunda kalırsınız"

1 mayıs 1942'de marseille genç bir yaşta üsteğmen olur. skoru 50'lere dayanmıştır.

3 haziran 1942'de tarihin en bilinen avcı uçuşlarından birini yapar

tek başına 16 p40 uçağına saldırır. hiç düz uçmayarak ve ingilizlerin gözünde her an her yerde olarak beş tanesi 6 dakikada olmak üzere 6 uçak düşürür. bu düşenlerden üçü as pilotlardır. 6 haziran'da şövalye haçına meşe yapraklarıyla ödüllendirilir. kanat adamı rainer pöttgen uçan hesap makinesi olarak adlandırılmaya başlanır. kendisi anılarında şöyle anlatıyor :

"marseille'in bütün düşmanları uçak döner vaziyetteyken vuruldular. ateş ederken düşmana bir kez göz atması yetiyordu. mermi isabetlerini izliyordum. ilk mermiler motora isabet ediyor, geriye doğru yürüyor ve kokpitte son buluyordu. nasıl böyle yapabildiğini kendisi bile açıklayamıyordu. bütün it dalaşlarında gaz kolu olabildiği kadar gerideydi. böylece daha dar dairelerde dönebiliyordu. bütün bir hava savaşında da 360 kadar mermi harcıyordu (düşürdüğü uçak başına 60 mermi)".

17 haziran'da 100 zafere ulaşarak dalya diyen 11. alman pilotu olmuştur. hemen de şövalye haçına kılıçlarla ödüllendirilir.


hitler madalyasını kendisine bizzat vererek hikayelerini dinler


italya'ya giderek mussolini ile tanışır ve kendisinden italya'nın en önemli harp madalyası olan medaglia d'oro al aalor militare'yi alır. italya'dayken ortadan kaybolur ve bir süre ortaya çıkmaz. öyle ki almanlar kayıp vatandaş ilanı vermek zorunda kalırlar. roma'daki elçiliğe bağlı gestapo ajanları kendisini bir yerde bulurlar ancak detay vermezler. söylentiye göre italyan bir kız bulup savaşı mavaşı bırakıp bir köy evine kaçmıştır. artık çok ünlü olduğundan kendisine bir ceza verilmemiştir.

marseille görevine 23 ağustosta geri döner

1 eylül pilotluk hayatının en başarılı günüdür. bir günde tam 17 uçak düşürür. eylül ayı boyunca da 54 uçak düşürecektir. bu arada düşürdüğü 17 uçak 10 dakikada olup biten bir olaydır. ingilizler bu olay süresince kendisine bir el bile ateş edememişlerdir. duyan inanamaz. almanlarla afrika cephesini arşınlayan italyan kuvvetleri bu hikaye yayılınca kendilerine tahsis edilmiş bir volkswagen kübelwagen marka aracı marseille'in şahsi aracı olarak hediye ederler. üzerine de italyanca otto (sekiz) yazarlar. marseille sekiz uçağı bir sortide harcamıştır. otto aynı zamanda almanca bir isim olduğundan araç afrikakorps'un maskotu haline gelir. 17 uçak düşürünce kendisine nazi almanyası'nın en üstün harp madalyası olan şövalye haçına pırlanta ilavesiyle verilir.


bu madalyaya hak kazanan 27 en üst düzey askerden 4.südür. nitekim madalya eline geçmemiştir. buna mukabil rommel kendisini bizzat gelerek tebrik etmiştir.

Erwin Rommel ve Marseille.


eylül 1942'de afrikakorps'un envanterinde 65'i uçabilir vaziyette 112 uçak vardır

ingilizler ise güney afrika, rodezya, avustralya ve yeni zelanda pilotlarına lend lease anlaşmasından gelen p40 uçakları vererek 800 uçaklık bir sayısal bir üstünlüğe sahiptir. az sayıda alman pilotun omuzlarında çok büyük baskı vardır ancak jg27 as pilotları büyük oranda da marseille sayesinde afrika üzerindeki hakim hava kuvveti olmayı sürdürmektedir. tek bir insanın devletler seviyesindeki dengeyi yerinden oynatabilmesi elde silah altında araç savaşan askerlerde pek görülmez. generaller mareşaller bu tip işlerin sorumlusudur. ancak alman ordusunun en genç yüzbaşısı hans joachim marseille uçtuğu sürece afrika göklerinde 800 uçağı olan ingilizler bir türlü hava üstünlüğü kuramazlar. karşılarında çok değişik bir adam vardır.

ona rağmen baskının psikolojik bir boyutu da vardır. 6 eylülde arkadaşı steinhausen ve 7 eylülde en yakın dostu stahlschmidt uçuşlarından geriye dönemezler. çok neşeli şakacı bilinen marseille bu kayıplardan sonra içine kapanır. hava savaşları kendisini fiziksel olarak aşırı yormaya başlar. birkaç seferinde inip bayılacak gibi olmuştur.

luftwaffe bu arada marseille'in uçtuğu uçak serisini upgrade eder. messerschmitt bf109f4 marseille'in yıldızlaştığı uçaktır. f serisinin ağırlığı, motor gücü, silah donanımı şasisinin limitlerine uygundur. dengeli bir uçaktır. ancak şimdi 1475 beygirlik enjeksiyonlu bir db601 motoru takılarak g serisine yükseltilmiştir. g serisi ya da bilindik adıyla gustav, ilk çıkışında motor problemleriyle boğuşan yeterli soğutulamadığı için prematüre alev alabilen ve bu kazalarla bir çok pilotu telef eden güçlü ancak tehlikeli bir uçaktır. marseille bununla ilk görev uçuşunda ölür. aslında f serisi uçağını bırakmak istememiştir ama mareşal albert kesselring telefonda kendisine bizzat emir verince söz dinlemek zorunda kalmıştır.

30 eylül'de (1942) bf109g2 uçağıyla olaysız bir görev uçuşundan dönerken marseille bir yanık kokusu alır. birden kabine duman dolmaya başlar ve kendisi oksijen maskesini takarak kapkara bir ortamda kör uçuş yapmaya başlar. yanındaki diğer uçaklardaki arkadaşlarının telsizden yönlendirmesiyle alman hatlarına geri uçar ve burada son sözlerini söyler:

"artık dayanamayacağım, atlıyorum"

alman uçağı terk prosedürü uçağı yere paralel uçarken tepetaklak edip kemerleri çözmek ve yerçekimiyle yere düşerken elevatör ve kuyruğa çarpmama üzerine kuruludur. marseille uçağını tepetaklak edip kanopiyi açar. ancak dumandan gösterge tablosunu bile görememektedir. tepetaklak yere paralel uçtuğunu sanarken aslında 70 derecelik bir açıyla yere doğru hızlanmaya başlar. uçağını terk ettiğinde büyük bir hızla kuyruğa çarpar ve çarpmanın şiddetiyle bayılarak paraşütünü açamaz. sidi abd el rahman mevkiinde paraşütsüz büyük bir hızla çarparak ölür. yerde paraşüt kopçaları hala çekilmemiş olarak bulunmuştur. açmaya bile yeltenememiştir.

enkaz yerine hemen intikal ederek bakınırlar ama malesef çoktan ölmüştür.

cesedini bulan alman doktor cesedi çevirip deri ceketini açınca şövalye haçı ve kılıçlarını görür ve kim olduğunu o anda anlar.


kendisine bir cenaze töreni düzenlenerek bütün gün kendi gramofonundan en sevdiği parçayı çalıp dururlar. savaş sonra kendisi olmadan bir üç yıl daha sürer.

Cenaze töreni
En sevdiği şarkı: Lecuona Cuban Boys - Rumba Azul

* yıllar sonra jg27 pilotları ve yer ekibi 1989 yılında para toplayarak marseille'in düştüğü yere bir piramit şeklinde bir anıt mezar yaptırırlar. üzerinde hala hiç yenilmediğine bir atıf vardır.

Anıt mezar
Mevzubahis atıf

* marseille öldüğünde jg27 buna hazırlıklı değildir. nedeni de yine alman uçuş dinamikleridir. as pilotlar varken onların etinden sütünden ölene kadar faydalanıp kendisine günde 10 uçak düşürttüren luftwaffe en iyi asları bir gün ölüp gidiverince yerine koyacak yenisini yetiştiremediğini farkeder. ikincil pilotlar liderleri koruyup zaferlerini teyit etmekten uçak düşürmeye fırsat bulamamıştır. sıra kendilerine gelince onlar işi öğrenene kadar hava üstünlüğü falan artık hak getire olacaktır.

* uçağı sarı 14 ile 158 hava zaferine imza atmıştır. düşürdüğü uçaklar doğu cephesinde 300'leri gören diğer alman aslarının karşısındakiler gibi rus köylülerin değil batılı iyi eğitimli pilotların kullandığı batılı ekipmandır. tüm zaferleri batılı müttefiklere karşıdır.

* "emre itaatsizlik bazen ordunun gücünü artırır" dediklerinde bir durup düşünmenizi sağlayacak bir kişiliktir. asi ruhlu ve törpülenmesi silahlı kuvvetlerde kaçınılmaz olan bir subay savaşın da gerçekleriyle beraber kendisini o şekilde kabul ettirebilmiştir. ve bunu yaptığında ve dahi bütün o zaferleri o inanılmaz manevralarla kazandığında henüz 22 yaşındadır.

* yıllar sonra 1962'de italyan savunma bakanı andreotti, marseille'in hayattaki yakınlarına para falan da verecektir. neden bilemiyorum.

en iyi diye başladım, şöyle de bitireyim. yine çok başarılı bir alman havacısı hermann graf'a savaş sonrasında en iyi alman pilotunun kim olduğunu sormuşlar. o da bu sorunun içine çekilip bir isim vermek yerine "en iyi alman pilotunun savaşta henüz yeteneklerinin farkına varmadan ve tanınmadan vurulup öldürülmüş olması çok olasıdır" demiştir. bu denkleme doğru yerde doğru zamanda olabilmeyi de eklemek gerekiyor. ömrü vefa etse ve o gün o uçağa binmemiş olsa ingilizler afrika'da kimbilir daha neler çekecekti.