SAĞLIK 23 Kasım 2020
28,8b OKUNMA     490 PAYLAŞIM

Annelerin Doğum Sonrası Girdikleri Ağır Bunalım: Postpartum Depresyon

Genellikle dogumdan sonraki üç ay içinde, bazen de doğumdan sonraki ilk yılı takiben ortaya çıkan bunalım durumu postpartum depresyonu yaşayan Ekşi Sözlük anneleri anlatıyor.

Öncelikle, postpartum depresyon nedir?

genellikle doğumdan sonraki üç ay içinde, bazen de doğumdan sonraki ilk yılı takiben ortaya çıkan durumdur postpartum depresyon. her ne kadar "doğum sonu" dense de doğum öncesi ve sırasında da ortaya çıkabilmekte aynı zamanda. hasta, depresyonun tipik belirtileri olan üzüntü, moralsizlik, kendine güvende azalma, kötümserlik, ağlama şikayetlerinden yakınır. tablo ağırlaşmadan müdahale edilmesi önerilir.

Yaşayan anneler anlatıyor

minik bebeğinizi kucağınıza almak için 9 ay beklediniz. uzun ve bitmek bilmeyen hamilelik sürecinde hep bu anı düşlediniz. bebişiniz doğacak, kucağınıza alacaksınız, kokusunu duyacak, öpmeye kıyamayacaksınız. her şey tam da hayal ettiğiniz gibi oldu ama sanki hayal edilmeyen bir şeyler var gibi... 

mutlu olmanız gereken bu günlerde içinizde kötü bir his: sıkılıyorsunuz, ağlamak istiyorsunuz, gözleriniz sık sık doluyor, biri bir şey söylese hüngür hüngür ağlayacaksınız. kendinizi şaşkın ve çaresiz hissediyorsunuz ama neden böyle olduğunu da tahmin edemiyorsunuz. uykusuzluk, bebeği emzirirken meme uçlarında oluşan sızı ve acı, eski gümbür gümbür hayatınıza bir daha asla dönemiyeceğinizi bilmenin verdiği üzüntü...

işte tüm bunları hissetmenin verdiği vicdan azabı ve benden anne olur mu endişesi... tüm bu duyguların toplamına lohusa bunalımı deniyor... benimkinin geçmesi tam 4 hafta sürdü...

eren doğduğunda, taze annelerin de çok iyi bildiğin o birbirinin zıttı duygularla boğuştum ilk 5-6 ay. gün 24 saat senin sorumluluğunda bir canlı, hem çok sıkıyor seni -mesela uyusa artık diyosun uyanıkken-, uyuyunca da gidip başucuna "allaam ne kadar güzel, nefes alıp veriyor mu veriyor, ne güzel kokuyordur şimdi bi uyansa da koklasam" diyorsun. öyle manyaksın ama kendini normal sanıyorsun. baba zeten henüz olayın içinde değil, kıyılarında. çünkü babalık hormonu diye bir şey yok, piyangodan para çıkar gibi senden çocuk çıkıyor, veriyorlar kucağına, öyle sersem o. ailen ve kocanın ailesi bebek konusunda bir sürü şey biliyor, bir sürü şey tembih ediyor, bir sürü şey yapıyor, aman sana bunlar bir küfür geliyor. manyak dedim ya laf değil, annesinden kıskanır mı insan çocuğunu, e manyaaak.

vücudun zaten bok gibi görünüyor gözüne. bebek doğunca hooop diye daralacağını sandığın silüetin, hamileye benzer duruyor ayna karşısında. ebru şallı'ya vergi o, eliyle koymuş gibi çıkarıp çocuğu, hiç hamile kalmamış gibi doğumhaneden çıkmak. kadın hamile kıyafeti giymedi mesela. bir de kısır döngü var, çocuk emzirilecek, emzirmek için şerbetiydi, hoşafıydı, yağıydı, balıydı yenecek el mecbur. hiç olmadı su içilecek. e aç karnına su mu içilir ayol, yiyeceksin ki susayacaksın. emzirmek için ye, doğum öncesine dönmek için yeme. var de mi bi bokluk? var tabi. bi süre yuvarlaktım ben ne diyosun?

sonuçta ilk 2 yıl böyle böyle geçti, geçecek. hemen hemen 2 yıl. psikologlar paklarmış beni de haberim yokmuş. ama merak etmeyin mutlaka geçiyor. ikinci yılın sonunda şöyle bir silkeleniyorsun, şöyle bir kendine geliyorsun. ufak ufak vücut toparlanıyor, ufak ufak koca toparlanıyor. hormonu yok ya onun, öğreniyor bi şekil. baba oluyor, sorumluluk alıyor. belki sen çocuğunu birine emanet edebiliyorsun, sensiz ölmeyeceğine kani geliyorsun, manyaklık görece azalıyor. sonrası işin balı. çocuğunla birlikte şekilleniyorsun sen de. hatta kocan da. aile formunu alıyorsun, çekirdek oluyorsun. bu geçiş esnasında birbirinizi ne kadar az kırdıysanız, çekirdek o kadar sağlam kalıyor.

sonuç olarak doğum sonrası depresyon yaşayan taze anne; öncelikle "yok öyle bir depresyon yaşamıyorum ben" deme yaşıyorsun haberin yok. sonralıkla da merak etme kızçem, geçiyor. sabır.

şimdi bundan çıktıktan sonra yazıyorum ben. daha önce defalarca yazmaya çalıştım ama kafamdaki düşünceleri bir türlü toparlayamadım. bende yaklaşık 20-25 gün kadar sürdü. neyse, başlayalım...

kızgınlıkla, üzüntüyle, pişmanlıkla ve suçluluk duygusuyla sürüp giden bir döngü. her kendimi bugün iyi hissediyorum geçti galiba dediğinin ertesi günü tekrar başlayan, insanda denge falan bırakmayan bir bok. şu hayatta kadınların verdiği bir sürü sınav varken, bir de bu yük yüklenmiş sırtımıza.

çocuk sahibi olmakla ilgili her şey o kadar romantikti ki. sevdiğin adamdan bir çocuğun olacak, ikiniz bir insan yetiştireceksiniz. bütün aile heyecanlı, herkes çok mutlu. aman da şunu da alalım, aman da arabası, puseti, beşiği eksik olmasın bebemizin. bebenin her şeyi eksik olsun da başında bir adet sağlıklı anası olsun yetermiş halbuki. ama nereden bileceksin. tam bir dangalak gibi doğurup çocukluğumdaki evcilik oyunlarını oynayacağımı sanmışım. buna çok ağladım mesela sonradan.

ilk şok doğum bi kere. kesinlikle anlatıldığı gibi romantik bir şey değil bence. aksine travmatik bir durum bu. ki kısa bir süreçle doğurdum ben. uzun uzun sancı çekmedim. belki de tüm süreci yaşasaydım bu kadar şok yaşamazdım. her şey bir anda olup bitiverdi sanki. bunda doktorun payı büyük. iyi mi oldu kötü mü oldu hala karar veremedim. epizyo denilen şey çok sinir bozucu ve biraz acı veriyor. bir de malum yerlerini şiş görmek de insanı garip hissettiriyor. maalesef doğal doğum denilen şeyin her yerde bulunamayacağını tecrübe etmiş oldum. sözde normal doğum destekçisi doktorum meğerse süreci hızlandıran, epizyoyla bebeği saniyesinde çıkaran bir hanımmış. dediğim gibi iyi mi oldu kötü mü oldu hala karar veremedim.

doğum şokuna rağmen kucağına bebeğini almak delicesine mutlu ediyor. o çirkin şeye dünyanın en güzel varlığıymış gibi bakıyorsun. delirmekle baya yakın bir duygu sanırım. bende asıl olayların kopuşu meme yaraları yüzünden oldu. belki o yaraları çekmeyip kolayca bebeğimi emzirebilseydim daha hafif atlatırdım süreci.

hastanede bana ilk emzirmemde sözde yardımcı olan hemşirenin, biraz acıyor şu anda dediğimde ee olacak o kadar deyişini hiç unutmayacağım. kendisinden nefret ediyorum zira.

bütün bunlar olup biterken etraftaki insanların aç bu çocuk demelerini de unutmayacağım mesela. bebeğin midesi ceviz kadar, süt de geliyor, nasıl aç olsun. zaten anne rahminden çıkmış şok yaşıyor göğsüne yatırdığın anda susuyor, neymiş çok ağlıyormuş, açmış. etraftaki insanları neden dinledim, neden çocuk aç mı diye o kadar üzüldüm diyorum şimdi. sakince emzirmeye çalışmak hatta en mantıklısı bebek uyurken memeyi ağzına vermeye çalışmak daha doğru olurdu sanırım. ağlayan bir yenidoğana meme tutturmaya çalışmak büyük salaklıkmış.

ikinci günden itibaren memelerim o kadar acımaya başladı ki evde sürekli üst tarafım çıplak gezmeye başladım. bu çıplak gezme işi o kadar uzun sürdü ki, birileri sokağa böyle çık istersen dese tamam diyecek haldeydim resmen. yatamadım bile acıdan. yatakta bir taraftan diğerine dönmek bile meseleydi. bir de bu acı yüzünden bebeği artık koynuma yatıramaz olmuştum, emzirip anneme veriyordum o uyutuyordu, ki bu da çok acı verici oldu.

meme yaraları yüzünden sürekli ağlarken, bir sabah kalktım, hafif ateşim var. kendimi acayip halsiz hissediyorum. sol memede bir sertlik var. önceki gece gözlerime inanamayacağım kadar çok süt çıkmış o memeden sağınca. meğerse daha sağmam gerekiyormuş. sanıyorum vücudun tam de süt üretimine tam olarak geçtiği zamanlardı o günler. süt artık çoğalmıştı. ama gel gör ki bebeğin emmesi ve sağmak arasında fark varmış. elektrikli pompayla sağmak bile bebek kadar süt çekemiyormuş. sonunda doktora gitmeyi akıl ettim. doktorun yanında gözlerim doldu. bebeğimden kaçıyorum emziremiyorum dedim. krem verdi yaralar için. ama mastit de olmuş sanki, ateş var bu memede dedi. genel cerraha gidin dedi. ve evet yaralara bir de mastit eklenmişti. anladığım kadarıyla sütün fazlası memede kalınca bir de yaralar varsa açık yaradan mikrop kapılıyor ve iltihap oluyor memede. bu da ateşe sebep oluyor.

emzirmek bu kadar büyük bir sorun olunca bebek yeterli sütü alamadı tabii. 14. gün muayenesinde doktor mama takviyesi yapın dedi. o gece de çok ağladım. nasıl anneyim ben bebeğimi doyurmayı bile beceremedim diye. bir de aslında mamayı çok az vermemize rağmen duyan insanların tepkileri... ayy daha çok küçük, vermeyin mama. niye mama veriyorsun sütün mü yok? ben hep emzirdim mama hiç vermedim. ve daha neler neler. gerizekalı mısınız, aç mı bırakalım minicik bebeyi diyemedim tabii. sizin de kızlarınız mama vermek zorunda kaldığı gün aklınıza gelirim inşallah dedim sadece.

ilaçlar, anne desteği, koca desteği ile yavaş yavaş geçti o korkunç dönem. ama bebeğe bakıp insan hayatına bunu neden yapar, biz iki kişi ne kadar mutluyduk diye bile düşündüm. sonra bu düşündüğüme ağladım. kendimi inanılmaz suçlu hissettim. bazı zamanlar bebeğimin beni hiç sevmediğini düşünüp ağladım. onunla kavga edecek hallere geldim.

allah tüm lohusalara sabır versin. ve bu sendromun içindeyseniz sakın çevreye kulak asmayın. insanlar bayılıyor konuşmaya. siz kendi bildiğinizi yapın ve yalnız kalmamaya özen gösterin. insan hayatından bile vazgeçebilir bence bu sendromun içindeyken. hayatta yaşadığın hiç bir şeye benzemiyor çünkü. hayatının alt üst olduğunu bir daha hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağını düşünüyorsun. bizim kırkımız çıkacak hayat hala normale dönmedi mesela :) ama sanırım alıştım. daha güzel günlerin bizi beklediğini bile düşünmeye başladım hatta...