TARİH 21 Eylül 2018
47b OKUNMA     861 PAYLAŞIM

9 Bin Yıllık Tarihiyle Bilinen En Eski Yerleşim Merkezlerinden Biri: Çatalhöyük

Günümüzden 9 bin yıl önce, Orta Anadolu'da yerleşim yeri olan ve şimdilerde Konya sınırları içinde bulunan Çatalhöyük hakkında bilgiler.
iStock

çatalhöyük, iç anadolu'da bulunan irili ufaklı pek çok höyükten biri. zaten oranın bir höyük olduğu etrafında yaşayan herkes tarafından biliniyormuş zira konya ovası gibi dümdüz bir yerde höyükleri tespit etmek hem gözalabildiğine uzanan düzlükteki alakasız tepeciklerden, hem de üstüne çıkar çıkmaz toprağın hemen üzerinde bulunan ufak tefek çanak çömlek, obsidiyen parçaları nedeniyle çok kolay. çatalhöyük'ün tepesine çıkıp etraftaki kocaman ovaya baktığınızda gördüğünüz her hafif yükselti de bir başka höyük. dolayısıyla çatalhöyük izole bir yerleşim yeri değil.


james mellaart'ı burayı kazmaya sevk eden buranın çevredeki pek çok höyükten çok daha büyük olması. şu anda kazı alanı höyüğün iki bölgesinde, doğu ve batı kazı alanları olarak geçiyor. her iki alanın da üstü, arkeologların daha rahat çalışması ve çıkan buluntuların korunması için bir çatı yapısı ile kapatılmış. aşağıda girişte arkeologların laboratuvar ve yaşam alanlarının olduğu bir bina, çatalhöyük'ten çıkan birkaç buluntu ile açıklayıcı panolar ve illüstrasyonların bulunduğu sergi binası ile bir çatalhöyük evinin replikası bulunuyor. özellikle bu replika, çatalhöyük yaşamını rahatça anlayabilmek için faydalı. yakın zaman içerisinde bu replika evin yanına 4 başka replika ev daha yapılması planlanıyor. daha çok buluntu ve bilgiyi konya arkeoloji müzesi ile ankara'daki anadolu medeniyetleri müzesi'nde bulunabilir.


çatalhöyük sadece üzerinde gezmek için gidildiğinde çok da tatmin edici bir manzara sunmuyor, bu nedenle ya hakkında çok iyi araştırma yapılarak yada bir rehber ile gezilmesi gerekli. arkeolog gülay sert bu konuda muhteşemdi.

çatalhöyük günümüzden 9000 sene önceye tarihleniyor ve yaklaşık 1000 sene kullanılmış. yani mö. 7000-6000 arası. öte yandan çok daha geç dönemlerden, roma ve bizans döneminden de eserler çıkıyor üzerinde. çatalhöyük anadolu'daki en eski yerleşim yeri değil, türkiye'deki bilinen en eski yerleşim yeri yüzbinlerce yıl öncesine tarihlenen yarımburgaz mağaraları. öte yandan çatalhöyük, tarım devrimi ile neolitik dönemde ortaya çıkan tarım köyleri arasında dünyadaki bilinen en eskilerinden biri ve 8000 kişi civarı nüfusuyla köyden kentlere geçiş konusunda çok önemli bir basamak teşkil ediyor.


9000 sene önce, buzul çağının sona ermesiyle konya ovasında eriyen buzullardan oluşan sulak alanın kenarında kurulmuş. şu anda etrafı gayet sarı gözükse de, bulunduğu topraklar ne o zaman ne de şimdi, çorak değil, aksine türkiye'nin en verimli ovalarından biri.

etrafı o dönemde de ormanlık değilmiş, zira bunu çatalhöyük'teki ahşap malzemenin çok az olması ve aynı kütüklerin defalarca farklı yapılarda kullanılmasından anlıyoruz. evlerin malzemesi, bugün de etraftaki evlerinki gibi kerpiç tuğla.

evlerin duvarları sağır, girişler damdan ve merdivenlerle. yeni bir ev öbürünün hemen yanına inşa edilerek organik şekilde büyümüş. köy içi trafik damlar üzerinden olmasıyla oldukça ilginç, köyde anladığımız şekilde yol yok, sokak yok. evler arasında çoğu zaman kalan boşluklara çöpler dökülüyor, hayvanlar burada besleniyor, tuvalet ihtiyacı buralarda gideriliyor. banyo yok, su taşıma veya kanalizasyon sistemi yok.


kerpiç evlerin ömrü 70-80 sene. köy de sıkış tepiş kurulduğundan, evler eskidikçe yıkılıp, molozu içine gömülüp üstüne yeni ev inşa edilmiş. dolayısıyla yer seviyesi sürekli olarak yükselmiş (genelde höyüklerin karakteristik özelliğiymiş bu). ayrıca bu durum etraftaki evlerin sürekli birbirinden farklı yüksekliklerde olmasına neden oluyor, dolayısıyla köy içinde bir yerden bir yere giderken habire merdivenlerden inip çıkmak gerekiyor ki, bu oldukça zahmetli.

ev duvarlarının sağır olmasının nedeni belirsiz ama düşmana karşı savunma amaçlı olmadığı düşünülüyor zira böyle bir savunma için bu yöntem hem yetersiz (ayrıca sura ihtiyaç duyulmamış), hem de çatalhöyük tarihinde bir savaş/istila olduğunu ve belli bir zamanda toplu bir yıkımın olduğunu gösteren hiç kanıt bulunmamış. sağır duvarların o dönem etrafta sıkça görülebilecek su baskınlarına veya vahşi hayvan saldırılarına karşı yapılmış olabileceği düşünülüyor.


yazıdan önceki bir yerleşim olduğu için kim oldukları, nereden geldikleri, ne dili konuştuklarını bilmiyoruz. yoğun olmasa da etraftaki yerleşimlerle (örneğin niğde civarlarındaki obsidiyen çıkarılan yerler, antalya civarlarındaki deniz kabukları olan yerler) ticaret ilişkileri var. para yerine geçecek bir şey bulunmamış, takas kullanılıyor olmalı.

anatomik olarak modern insanla aynı yapıdalar zira homo sapiens'in evrimi günümüzden 50.000 yıl önce tamamlanmış. boyları bugünkü insanlar kadar fakat yaşamları 30 yıl kadar. beslenme bozuklukları, dişlerde aşırı tahriş gibi o dönem insanı için olağan bulgular var.

evler arasında çok büyük farklılıklar yok, evlerin hepsi aşağı yukarı aynı boyutta ve aynı şekilde döşenmiş. hiyerarşik bir toplumsal örgütlenme saptanmamış. keza kamusal bir bina yada meydan da bulunmamış. öte yandan bütün höyüğün henüz çok az bir kısmı kazıldığı için, bu tür mekanların hala çıkma olasılığı var.


evlerde yaklaşık 10 kişi yaşadığı düşünülüyor. evler 3 bölümden oluşuyor. eve damdan merdivenle indiğinizdeki bölüm pis alan, yani ocak burada, yemek burada pişiyor, giriş aynı zamanda baca olarak kullanılıyor. bir basamak ile ayrılan diğer alandaysa uyuma yerleri var. burada basamağın üstüne hasır serip üstüne yatıyorlarmış. gene bu bölmede boğa ve koç başlarına ve boynuzlarına rastlanıyor. bu boynuzların işlevi belirsiz, muhtemelen spiritüel veya dekoratif işlevi var. yattıkları alanın altına ölülerini, cenin pozisyonuna getirerek gömüyorlar. ölüler çıplak ama takılarıyla gömülmüş. her iki bölümde de duvarlar sıvalı ve duvar resimleri bulunabiliyor. duvarlarda eşya koymaya yarayan nişler var. yatma bölümünün arkasındaysa, dar bir tünelle ulaşılabilen, duvarları sıvasız bir depo alanı var.

ölülerin evin hemen altına gömülü olması günümüzde tuhaf hatta korkunç gelebilir ama o dönemlerde ölüm çok yaygın ve herkese çok yakın olduğu için, ölümden ve ölüden korku da o denli az. aile bireyleriyle bağlılık bu şekilde devam ettiriliyor olduğu düşünülüyor. ayrıca ailenin ölülerini eve gömmesi, evin aileye bağlılığını artırıyor olması, yani bir çeşit tapu görevi görüyor olması da mümkün.


öküz kültünün evlerde bu kadar vurgulanmış olması aslında öküzlerin anadolu ve mezopotamya uygarlıkları için hayati önemde olması nedeniyle doğal. öküz neredeyse bu uygarlıkların temeli zira tarla sürmek ve besin kaynağı olmak gibi ciddi işlevleri olan ve başka hiçbir hayvanla karşılaştırılamayacak denli yararlı hayvanlar. daha sonra bu önem, alfabe ilk çıktığında ilk harfin bu hayvana (alef) verilmesiyle de kendini gösterecektir. bunun yanında leopar (pars) önemli bir hayvan olarak kabartmalarda bulunuyor yalnız bu hayvanın kemikleri çöp alanlarında hiç bulunmadığından kutsal bir hayvan olarak görüldüğü veya etrafta yaşamayıp sadece derisinin ticaret vasıtasıyla geldiği düşünülüyor. çatalhöyüklüler balık da yiyor.

çatalhöyük ilk kurulduğunda çömlek yapımı bilinmediğinden, yemekleri hasır sepetlere koyup içine ateş topu denilen, ateşte kızdırdıkları metal veya taş topları atarak pişiriyorlarmış. 400 yıl kadar süren bu dönemden sonra çömlek yapmayı öğrenip yemekleri çömleklerde ve güveçlerde pişirdikçe ateş topları üst katmanlarda rastlanmaz oluyor.


çatalhöyük ilk kurulduğunda neolitik yani hala taş çağı devri yerleşkesi olduğundan metal eşya bulunmuyor. keskin silahlar, genelde volkanik camsı bir taş olan obsidiyen kullanılarak yapılmış kamalar. sapları ise çakmak taşı gibi kolay şekil alabilen taşlardan yapılıyor. bu aletler de evin tabanına gömülü olarak bulunmuş. bunun nedeni olarak çocukları bu çok keskin aletlerden korumak olduğu düşünülüyor. höyüğün üst katmanlarında ise kalkolitik döneme geçilmesiyle metal (genelde tunç) eşyalar, aletler bulunmuş. bu dönemle beraber ticarette canlanma da başlıyor.

höyükte çıkan ufak, şişman şekilde betimlenmiş kadın heykellerinin bir ana tanrıça kültüne ait olduğu james mellaart'ın fikri olarak popülerlik kazandıysa da, hem başka erkek ve hayvan figürinlerinin de bulunması, hem de bu heykellere tapınıldığı konusunda destekleyici hiç bir kanıtın bulunmaması nedeniyle artık desteklenen bir görüş değil. kadınların toplumda ayrıcalıklı bir yeri olduğunu gösteren bir kanıt da bulunmamış. çatalhöyüklülerin dini inanışları konusunda net bir bilgi yok.

çatalhöyük'teki en ünlü duvar resmi olan ve mellaart'ın "tarihin ilk şehir planı" olarak nitelendirdiği, bir evin içinde duvarda bulunan resmin de yine muhtemelen bir şehir planı olmadığı, üstünde bulunan şeklin de patlayan bir volkanı andırsa da, çatalhöyük'ten hasan dağı'nın gözükmesi imkansız olduğundan hala gizemini koruyor.


bunun yanında orayı gezdiğimizde bir evin ocak başındaki duvarda birbirinin ardı sıra yapılmış kırmızı renkte el izleri oldukça etkileyiciydi. bu tür alanlara meraklıysanız gezilmesi gereken iki yer daha var: (bkz: alacahöyük) ve (bkz: hattuşa) ile (bkz: göbekli tepe)

Yaklaşık 12 Bin Yıl Öncesine Işık Tutan, Henüz Önemi Anlaşılamamış Yer: Göbeklitepe