KÜLTÜR 31 Ocak 2018
21,8b OKUNMA     881 PAYLAŞIM

28 Yıl Önce Bugün Katledilen Muammer Aksoy'un Türkiye Siyasetini Özetleyen Sözleri

Atatürkçü Düşünce Derneği kurucularından, hukukçu ve yazar Muammer Aksoy, 31 Ocak 1990'da faili meçhul bir cinayete kurban gitmişti. Kendisini ülkeye dair söylediği sözlerle hatırlayalım.


aksoy, atatürk ve tam bağımsızlık adlı eserinde ülkemizin o günkü ve (ne yazık ki) bugünkü durumunu çok net şekilde anlatmış çok değerli bir bilim insanıdır.

"gerçekten bugün geri kalmış toplumların en önemli sorunu, kendileri için insan onuru ile bağdaşamaz çeşitli eşitsizliklere sebep olan ve bu geri kalmışlıktan ileride de kurtulma olanağı bırakmayan bağımlılık durumu ve onun yarattığı kısır döngüdür. başka bütün toplumsal sorunların çözümü, geniş ölçüde bu ana sorunun, bu ana ilişkinin geri kalmış ülke bakımından olumlu bir çözüme ulaşabilmesine bağlıdır."

Uğur Mumcu, Aksoy'un cenazesinde resmini taşırken.

"bugün çeşitli yardım, ittifak ve ikili anlaşmalarla büyük bir devletle sıkı bağlar kurmuş az gelişmiş ulus ve toplumların askeri, ekonomik, mali, kültürel bakımlardan bağımsızlıklarını geniş ölçüde kaybetmiş oldukları, adli bağımsızlıklarının bile gölgelendiği inkar olunamaz bir gerçektir. "


"bağımlılık (bağımsızlık) sorunu olumlu bir çözüme bağlanmadıkça, geri kalmış bir ülkede rejim alanında atılacak adımların bile olumlu bir sonuca ulaştırılamayacağını, çünkü vasilik iddiasında bulunan devletin, bağımlı ulusun yararına olarak işleyen bir yönetime (örneğin gerçek bir demokrasiye) ve onun gerekçelerine razı olmayacağını belirtmemizin amacı, tam bağımsızlık sağlanmadıkça, görünüşte var sanılan siyasal bağımsızlığın dahi aldatıcı olduğuna işaret etmek içindir. gerçekten, diğer alanlarda bağımsızlık sağlanamamışsa, siyasal bağımsızlık da gereği gibi işleyemez.


'koruyucu devlet', işine uygun gelmeyen (yani yerli halk yararlarını ön plana alan, himayeci devlet çıkarına hizmet etmeyen) hükümetlerin devrilmesi ve onların yerine -açıkça yahut kapalı surette- uşaklık edecek yöneticilerin geçmesi için el altından her araç ve çareye başvurmaktadır ve vuracaktır. hatta el altından yapılan müdahaleler yetmezse -duydukları zorunluluk oranında- müdahalelerini açıkça yapmaktan da çekinmemektedirler, çekinmeyecektirler. bu müdahaleler bakımından, sömürülen geri kalmış memleketin rejiminin şekli önemli değildir. eğer bu rejim demokrasi ise "demokrasi oyunu" sayesinde, yani şeklen demokratik yollardan gidildiği zehabı yaratılarak, fakat para ve bazı etkileme baskı araçlarının hukuka aykırı biçimde zorlaması (görülmez biçimde oy sandığı delmesi) yöntemlerinden faydalanılarak, memleketçi iktidarların alaşağı edilmesi şu veya bu yoldan sağlanır."

Aksoy ve Emin Çölaşan.


1989 cumhurbaşkanlığı seçimi hakkında yazdığı “önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimi – rejim bunalımına doğru pupa yelken açış” kitabının arka kapağından

"…yazar, gece gündüz aralıksız çalışarak, kısa zamanda bu kitabı kaleme alıp yayınlamasının amacını, birkaç cümle ile şöyle açıklamaktadır: 'anap’ın tek karar vericisi özal, 1987’de anayasaya aykırı olarak, sırf kendi partisinin milletvekillerinin oylarıyla kabul ettirdiği seçim yasası sayesinde, meclise % 36 oy karşılığında % 65 oranında milletvekili sokabilme marifetini gösterdikten sonra, bu sayıda milletvekilinin parlementodaki varlığına dayanarak, anap’ın arkasında halkın artık sadece % 21,8 inin yer aldığı resmen saptandığı halde, 'halkın yarısından fazlasının temsilcilerince seçilmesi gerektiğini' anayasanın öngördüğü cumhurbaşkanını, demokrasinin felsefesine ve mantığına, demokratik geleneklere, anayasanın ruhuna, ilgili anayasal hükümlerin sözüne ve amacına aykırı bir biçimde, hem erken seçimden kaçarak, hem de öteki partilerin kabul edebileceği bir aday üzerinde uzlaşmayı reddederek, yalnız başına seçme ve yeltenmek (yani atamak) suretiyle, ülkeyi tam bir rejim bunalımına sürüklemek üzeredir…"