İNTERNET 15 Şubat 2018
155b OKUNMA     1475 PAYLAŞIM

24 Yıl Önce Bugün Girilen Ekşi Sözlük'ün İlk Entry'si "Pena"nın Hikayesi

15 Şubat 2023 itibarıyla 24. yaşını kutlayan Ekşi Sözlük'ün ilk entry'si, "pena" başlığına yazılan bir tanım. Tabii ki entry'nin yazarı Sözlük'ün kurucusu Sedat Kapanoğlu, nam-ı diğer "ssg". Birçok insanın "neden pena?" diye merak ettiği entry'nin hikayesini Sedat Kapanoğlu'na sorduk.
Ekşi Sözlük'ün kurucusu Sedat Kapanoğlu (ssg)


15 Şubat 1999'da Ekşi Sözlük'e girilen ilk entry

gitar calmak icin kullanilan minik plastik garip nesne.

ve Sedat Kapanoğlu'ndan (ssg) o entry'nin hikayesi

“Entry” tabiri Otostopçunun Galaksi Rehberi kitabının İngilizcesinde kullanılıyor olmasından geliyor. İngilizce olmasının sebebi de kitabı bir arkadaşın IRC’den 1997’de yolladığı metin dosyası halinden bilgisayar ekranından okumuş olmam.

“Pena”yı 16 Şubat 1999’da sabah 3 buçukta yazmışım. 17 yıl boyunca 15 Şubat’ta girdiğimi zannediyordum. Bunun sebebi Ekşi Sözlük sunucusunun o zaman Toronto, Kanada’da yani Türkiye’den 7 saat geri olmasından kaynaklıymış. Bunu da dört ay önce GitHub’a koyduğum ilk kaynak kodlarını gözden geçirirken tesadüfen fark ettim.

“Pena”yı yazdığım zamanı tam tutturamamış olsam da anını iyi hatırlıyorum. Mecidiyeköy’de bugünkü Profilo Alışveriş Merkezi’nin arkasındaki Bıldırcın sokaktaki bir apartmanın sonradan kaçak eklenmiş gibi duran çatı katındaki şirket ofisinde geceliyorduk. Ben ve iş arkadaşlarım altı aydır şirketten maaş alamıyor ve kötü besleniyorduk. Ben de artık işi boşlamaya, kendi kafama göre bir şeyler yapmaya ağırlık vermeye başlamıştım. Ekşi Sözlük de bu denemelerden biriydi.

Veritabanı bomboşken sitenin sloganı “kutsal bilgi kaynağı” idi. Entry ekleme çalışıyor mu diye denemem gerekiyordu. O zaman sitede kullanıcı girişi ya da kaydı dahi yoktu. İstediğiniz takma isimle istediğinizi yazabiliyordunuz. Ne yazmalıydım? Etrafa bakındım.

O dönem malvarlığımın %70’ini gitarım oluşturuyordu. 1997 yılında arkadaşım Korhan’la Eskişehir’den İstanbul’a gidip tüneldeki bir mağazadan almıştık. S.B. Heavy marka.

Güzel gitardı. Hatta The Climb’ın vokalisti Gökalp biraz tıngırdatıp “iyi ya sapı falan” demişti. Ofiste de masamın yanında dururdu çünkü bir şeyin yüklenmesini ya da derlenmesini beklerken onu tıngırdatırdım, garip deneyler de yapardım. Ofise uğrayanlar ve iş arkadaşlarım da mola verip biraz gitar çalmayı severdi. Arada gece yarısı gelip ofisteki Atatürk portresini alıp götürmeye çalışan mahalle gençleri hariç. Onlar emprovize Türkü söylerdi. Bize “Bak sen delikanlı çocuksun ama o saçları kes” ya da “Tamam saç Osmanlı saçı ama o küpe olmaz” derlerdi. Aynı ofise Ahmet Kaya da uğrardı.

Mecidiyeköy’deki apartmanın çatı katında gecenin körü, ilk entry ne yazacağım? Masaya baktım. Klavyeyle aramda iki kolumun tam ortasında tek penam duruyor. Belli ki daha yeni gitarı elimden bırakmışım. “Tamam, pena” dedim. “Kutsal” bir bilgi kaynağında pena nasıl anlatılırdı? Hiç bilmeyen birine anlatır gibi olmalıydı. Yazdım.