SİYASET 3 Kasım 2020
24,8b OKUNMA     562 PAYLAŞIM

2020 ABD Başkanlık Seçimlerine Dair Bilmeniz Gereken Güncel ve Tarihi Bilgiler

4 yıllık Trump başkanlığının ardından ABD'de tekrar seçim zamanı geldi. İşte bu seçimlere dair şeyleri öğrenip kafanızda anlamlandırmanızı sağlayacak bilgiler.

sırayla gidelim, bütün konuları tek tek ele alalım. ilk olarak neden seçimler bütün dünyada pazar günü yapılırken bu adamlar salı günü seçim yapıyor?

1. seçimler neden salı günü?

en basit tanımıyla bu bir gelenek. birleşik devletler'de seçimler 1845'ten beri kasım ayının ilk salı günü yapılıyor. daha doğru 1 kasımı takip eden ilk salı günü.

peki neden salı? bunun birkaç sebebi var ancak bugün için anlamını yitirmiş sebepler diyebiliriz. bir an için 1800'lü yıllara döndüğümüzü düşünelim. x bir eyaletin y bir kasabasına bağlı bilmem kaç dönümlük çiftliğinizde ailenizle yaşıyorsunuz. şehir merkezine gidip gelmek büyük sorun. pazar günleri kiliseye ayine giden çok büyük kalabalık var. o yıllar amerika'sının çok ciddi bir dini yönü var. pazar kiliseye gidildiğinden pazar seçim yapılamaz. pazartesi sabahtan yola çıksanız il merkezine yani oy vereceğiniz yere gitmeniz yaşadığınız yere bağlı olarak 1 güne yakın sürebilir, yani yetişemeyebilirsiniz, o yüzden pazartesi de olmaz. ayrıca şehir merkezine gitmek için büyük ihtimalle at arabası kullanacaksınız o yüzden kar ve yağmur mevsimi de henüz başlamamış olmalı. tabi bir de hasat mevsimi var. ülkenizin yüzde 90'ı ya çiftçi ya da hayvancılık yapıyor. o yüzden oy vermeye zaman ayırmak için hasat mevsiminin de sona ermiş olması gerekiyor. işte bu yüzden bu kriterlerin hepsini sağlayan zamanlardan en iyisi kasım ayının ilk salı günü. bugünden bakılınca ne hasadın, ne ulaşımın, ne kilise ve ibadetin önemi kalmamış olsa da bu gelenekten vazgeçilmemiş.

gelelim seçim nasıl yapılıyor konusuna...


2. seçimler hangi yöntemle yapılıyor?

abd de seçimler yine modası geçmiş ama yine geleneksel bir yöntemle yapılıyor ve bu yöntem çokça tartışılan bir sistem. o konuya da değiniriz.

şimdi bildiğiniz gibi abd de 50 eyalet artı başkent olan washington d.c. var. başkent federal bir bölge, eyalet değil. ancak başkanlık için oy verme yetkisine sahip. abd vatandaşları seçimlerde direkt olarak başkan ve başkan yardımcısı adaylarına oy veremiyor. yani bir abd vatandaşı trump'a oy veremez. bunun sebebi de electoral system dedikleri sistem. abd vatandaşları başkan adaylarına değil de electoral college denen seçiciler kuruluna girecek kişilere oy verirler. yani başkanı seçen vatandaş değil, aslında bu seçiciler kuruludur. bu 1800'lü yıllar için güzel bir sistem olabilir. çünkü bir başkan adayının washington'dan kalkıp california'ya, ya da ne biliyim kuzey dakota'ya falan gidip çiftlik çiftlik gezerek propaganda yapıp oy falan istemesi pek mümkün olmadığından, siz eyalet olarak kendinize temsilciler seçiyorsunuz ve o eyaletin temsilcileri sizin adınıza d.c.'ye gidip seçici kurulda başkanlık seçimi için oy veriyor.

peki bu seçiciler kurulu dediğimiz adamlar ne şekilde seçiliyor?

işte abd'de asıl tartışması süren konu bu. çünkü bu seçim yöntemi de son derece saçma olduğundan ve günümüze pek uygun olmayan geleneksel bir yöntem olduğundan, toplamda ülke genelinde daha az oy alan kişinin başkan seçilebilmesine nadir de olsa imkan verebiliyor. bunun gibi örnekler abd tarihinde az da olsa görülebiliyor ki en yakın örnek şu anki başkan donald trump. kendisi 2016'da ülke genelinde diğer aday hillary clinton'dan daha az oy almasına rağmen başkan seçildi .

peki bu nasıl mümkün olabiliyor? burada temel sorun eyaletlerin seçici kurula gönderecekleri temsilcileri belirlemekte kullanılan yöntem. bu yöntemin adı da winner take all yani kazanan hepsini alır. basit anlatımla bir eyalette en fazla oy alan parti o eyaletin sahip olduğu tüm seçiciler kurulu üyeliklerini kazanmış olur. misalen california'nın seçici kuruldaki üye sayısı 55'tir ve california eyaletinde en çok oy alan parti tüm üyelikleri kazanmış olur. bu yüzden bu saçma sistem bazen, toplamda az oy alan kişinin başkan seçilmesi gibi garip sonuçlara sebep verebiliyor.

aslında her eyalet kendisine nüfusu oranında verilmiş olan seçici kuruldaki üyeliğini belirlemek için istediği yöntemi belirleme hakkına sahiptir. yani mesela arizona eyaleti çıkıp "ya kardeşim bu çok saçma bir sistem ben bizim eyaletin temsilcilerini bu şekilde göndermem mesela aldıkları oy oranına göre göndericem oyların yüzde 45'ini alan parti üyeliklerinde yüzde 45'ini alsın" diyebilir.

ancak bunu bu zamana kadar demiş olan yalnızca iki eyalet vardır. maine ve nebraska kazanan hepsini alır yöntemi yerine yine enteresan bir yöntem kullanır. en çok oyu alan partiye 2 (yazıyla iki) temsilci üye hakkı verilir. geri kalan üyelikleri ise kongre bölgeleri denen yerlerde kazanan partiler alır. yani şöyle düşünün, mesela istanbul'un 3 seçim bölgesi var değil mi? istanbul'un genelini kazanana 20 mv. kalan vekilleri ise her 3 bölgede kazanan partilere veriliyor. 1. bölgeyi kazanan yine ordaki atıyorum 25 vekilliği alıyor. neyse çok da önemli değil çünkü maine ve nebraska'nın üyeliği çok az.

evet eyaletlerde seçimi yaptık oyları saydık, seçici kurulu belirledik. sonrasında ise artık sembolik de olsa seçici kurul aralık ayında toplanıyor, orada asıl başkanlık seçimi yapılıyor ve seçilen başkan ocak ayında yemin ederek göreve başlıyor.yani 3'ünde kazanan aday gidip 5'inde başkan olamıyor. trump reyiz seçilse de seçilmese de ocak ayına kadar başkanlığını sürdürecek.

başkan seçilebilmek için ise seçiciler kurulunun toplam üye sayısının yarısından 1 fazla oy almak gerekiyor. toplam seçiciler kurulu üyesi 538. dolayısıyla abd başkanı olabilmek için toplamda en az 270 üyeyi kazanmanız lazım.

hatırlayanlar olacaktır, 2016'da seçimleri trump'ın kazanması abd medyasında o kadar saçma ve garip bulunmuştu ki adamlar cumhuriyetçiler tarafından seçilen üyelerin "aklını başına alacağını" ve trump'a oy vermeyip hilary clinton'a oy vereceğini ve böylece trump'ın başkan olmayacağını falan düşünüyorlardı. tabii ki böyle bir şey olmadı. yani düşünün ki cumhurbaşkanını meclis seçiyor ve akp milletvekilleri rte'ye oy vermiyor. olacak iş değil tabi ve olmadı da.

peki burada daha az oy alan nasıl başkan seçiliyor? bunun temel sebebi california ve new york gibi iki adet çok yüksek nüfusa ve dolayısıyla çok fazla temsilciye sahip 2 eyaletin demokratların kalesi olması. bu iki eyaletin toplam üyelik sandalyesi 84 yani nerden baksanız kurulun yüzde 15 civarı bu iki eyalete ait. aynı zamanda demokratlar burada açık farkla kazandığı için (60 - 40 , 65 - 35) toplamda oy sayısı hillary'nin daha çok çıkmıştı. yani şöyle düşünün: california'daki toplam oy olan atıyorum 10 milyon oyun, 9.9 milyonunu da alsanız veya 5.000.001'ini de alsanız alacağınız üye sayısı 55'tir, bu değişmez. bu yüzden california ve new york'tan çok fazla oy almalarına rağmen alacakları üyelik toplamda 84'ü geçemiyor.

aslında burada hemen değinmemiz gereken konulardan biri de bizim abd'yi normal bir bütün ülke gibi görmemiz. hayır abd bizim gibi bütün ve tek bir devlet değil. abd, 50 devletin birleşiminden oluşan bir federasyon. aslında burada suçlu biziz. adamlara amerika birleşik devletleri diyoruz ancak adamların state dedikleri ülkelere niyeyse eyalet diyoruz. hayır onlar birer eyalet değil. onlar kendi meclisi , polisi , kanunları , belediye başkanları ve kendine ait bir hükümeti ve başkanı (bkz: vali) (bkz: governor) olan birer ülke. kendi kanunlarını istedikleri gibi uygulama haklarına sahip, tabi federal yasalara aykırı olmadığı sürece. mesela yine hatırlayacaksanız birkaç ay önce abd'de çıkan siyahi isyanlarında trump orduyu valilerin izni olmadan sokamamıştı. yani federal devletin birçok yetkisi var olmakla birlikte, her biri müstakil birer devlet olan bizim eyalet dediğimiz ülkelerinde çok fazla yetkisi vardır.

2020 öncesi harita.

3. başkanların görev süresi

birleşik devletler başkanları bir dönemi 4 yıllık bir süre olmak üzere yalnızca 2 dönem için seçilebilir. 2 dönemden fazla başkanlık yapabilmek suan yasal olarak mümkün olmasa da bunun bir istisnası vardır. (bkz: franklin delano roosevelt). ilk başkan olan george washington iki dönem başkanlık yaptıktan sonra kendi isteğiyle üçüncü döneme aday olmamış ve yazılı olmayan bir teamül başlatmış. o günden itibaren abd başkanları yazılı bir kural olmasa da iki kereden fazla başkanlık yapmamış. ancak franklin roosevelt bu durumun yegane istisnasıdır. çünkü onun başkanlığı kazandığı 1930'ların başı bildiğiniz üzere büyük buhran dönemidir. üçüncü dönem devam etmesinin sebebi de 1940 seçimlerinde tabii ki ikinci dünya savaşı gibi bir olayın olması ve roosevelt'in ülkeyi büyük buhrandan çıkarıp normal seyrine oturtan önemli bir politikacı olması. nihayetinde roosevelt 4. dönemde seçilmiş olmasına rağmen (bkz: 1944 abd başkanlık seçimleri) 1945 nisan'ında, daha 4. döneminin hemen başlarında, görev başındayken vefat etmesi nedeniyle 4. dönemini tamamlayamamıştır. 1947'de çıkarılan yasaya göre de hiç kimse iki dönemden fazla abd başkanlığı yapamaz.

burada yeri gelmişken bir ufak bilgi daha ekleyelim. son dönemde abd başkanları 2 dönem üst üste kazanıyor. yani ilk dönemi kazanan ikinci dönemi de kazanıyor. bill clinton, george bush, barack obama... bunların 3'ü de 2'şer dönem üst üste başkanlık yaptılar. bir dönem kazanıp ikinci döneminde kaybeden son başkan, 2020'nin başlarında hayatını kaybeden baba bush. (bkz: george h. w. bush) 1992 seçimlerinde bill clinton'a karşı kaybeden baba bush, başkanlık görevi başındayken seçim kaybeden son kişidir. bu arada niye baba bush diyoruz, çünkü saddam'ı asan bush'un babası olduğu için. yani baba-oğul başkan bunlar.

gelelim sonuçlara...

"seçim nasıl yapılır?"a cevap bulduk peki bu seçim nasıl sonuçlanır? işte burası bayağı karışık.

4. seçim sonuçları

abd seçimlerinin sonuçlarını takip ederken bilmeniz gereken en önemli olgu seçim sistemidir. onu yeterince anlattık. ikinci önemli durum ise swing state kavramıdır. türkçeye salıncak eyalet olarak çeviriyor genelde gazeteci ve yorumcular. bunun sebebi de bu eyaletlerin çok küçük farklarla bir demokratlara, bir cumhuriyetçilere gitmesi.

yukarıda bahsettik, mesela california ve new york demokratların kalesiyken texas da cumhuriyetçilerin kalesidir. 1980'den beri son 40 yıldır yapılan 10 seçimin tamamını texas'ta cumhuriyetçi adaylar kazanmıştır. ama enteresan bir bilgi daha vereyim: 1876'dan 1948'e kadar 72 yılda yapılan seçimlerde cumhuriyetçiler yalnızca 1 kez kazanabilmiştir. kısacası texaslıların siyasi görüşlerinde çok bağnaz oldukları söylenebilir, değiştirmeyi pek sevmiyorlar. bu arada texas'ı kazanan son demokrat 1976'da jimmy carter olmuş.

california ve new york da çok benzer şekilde demokratlara oy veriyor. işte sistemin bir saçmalığına da burada değinelim yeri gelmişken. eğer bir cumhuriyetçiyseniz yani trump'a oy verecekseniz ve california'da yaşıyorsanız vereceğiniz oyun zerre kadar önemi yok. çünkü hiçbir şartta orayı cumhuriyetçiler kazanamaz. aynı şekilde new york'ta da bu durum geçerli. bu yüzden abd'de seçime katılım çok yüksek değildir. garanti eyaletlerde yaşayan kişiler sonuç belli olduğu için oy kullanmaya gitmezler.

bizim ülkeden örnek vermek gerekirse, bir ilde en fazla oy alan partinin tüm vekilleri kazandığını düşünün ve konya da yaşayan bir chp'li olduğunuzu düşünün. oy vermeye gider misiniz? gitseniz bile oyunuzun hiçbir anlamı olmaz boşa yorarsınız kendinizi, ya da izmir de yaşayan bir akp'li iseniz yine oyunuzun bir anlamı yoktur. ancak ankara ve istanbul gibi swing yani bir oraya bir buraya gidebilecek, kafa kafaya şehirlerde her bir oyun önemi vardır.

işte bu swing statelerden en önemlisi trump'ın memleketi olan florida olup, florida'yı kazanan neredeyse yolun yarısını geçmiş demektir. son 23 seçimde florida'yı kazanan adaylar yalnızca 2 kez seçim kaybetmiştir ki bunlardan biri az önce değindiğimiz baba bush diğeri ise 1960 seçimlerinde john f. kennedy'ye karşı kaybeden richard nixon'dır. nixon da abd tarihinde ilklerin adamıdır da konumuz şu an o değil. 

hmmm ne diyorduk, salıncak eyaletler. olaya çok kafa yormak istemiyorsanız sadece florida'yı takip edin dedik. florida o kadar önemli ki 2000 seçimlerinde george bush, al gore'a karşı mahkeme mahkeme sürünerek, zorlukla başkanlığı kazanabilmiştir. florida verdiği üye sayısı bakımından çok kilit bir role sahip. o yüzden her oyun kıymeti var ve o yüzden 2000 seçimlerinde sürekli tekrar sayım yapılmış ve her birinde nerdeyse farklı farklı sonuçlar alınmıştır.

o olayla ilgili güzel de bir film vardır. yeri gelmişken şuraya bırakalım ilgilenenler izlesin: kevin spacey'nin baş rolünde olduğu recount, yani "yeniden sayım" filmini izlerseniz olayları daha iyi kavrayacağınızı düşünüyorum. george bush o seçimi 271'e 266 kazanmıştır (kazanmak için 270 gerekli) ve ona 271'i getiren defalarca sayılan florida oylarıdır ve sıkı durun, aradaki fark yalnızca 537 oydur (yazıyla beş yüz otuz yedi). düşünün, milyonlarca insanın oy verdiği seçimin sonucu yalnızca 537 farkla belirleniyor. her iki tarafta bu sonuca defalarca itiraz etmiş olsa da nihayetinde amerikan yüksek mahkemesi, (bkz: us supreme court) seçimleri bush'un kazandığına hükmetmiş ve george bush başkan olmuştur. orada çok fazla hukuki olay yaşandığından oraya pek girmeyeceğim ama ilgili olan ve ingilizcesi de iyi olan varsa şuradan dava hakkında okuma yapabilir. yok ben okuyamam diyen de filmi izlesin.


5. sadede gel kardeşim

valla sadede gelecek olursak, anketlere göre biden açık şekilde önde ancak burada yanıltıcı bir durum var: o da abd de uygulanan erken oy verme yöntemi. abd de seçim günü oy verme kabinine gitmek yerine daha önceden posta yoluyla oy kullanılabiliyor. ancak bunu yapanlar çoğunlukla biden seçmeni, yani demokrat.

biden'a oy vereceklerin yaklaşık yüzde 70'inin erken oy verme sistemini kullandığı, trump seçmenlerinde ise bu yüzdenin 35-40 civarında olduğu söyleniyor. demokrat seçmen daha eğitimli, şehirli ve en önemlisi genç nüfus içinde çok daha yaygın olduğundan, özellikle bu corona günlerinde sandık başına giden demokrat sayısı çok az olacak. toplamda 90 ila 100 milyon civarı erken oy kullanılması bekleniyor. bunların çoğu da demokratlara yani biden'a gidecek.

aslında bakıldığında biden'ın yaptığı özel hiçbir şey yok. tüm hollywood yıldızları, az ünlü çok ünlü, sosyal medya fenomeni kim varsa hepsi demokratları destekliyor. trump'ı destekleyen neredeyse 1 tane ünlü kişi yok. bu durum özellikle sosyal medyadan çok etkilenen abd gençliğinde önemli bir kırılma yaratabilir. kıçınızı kaldırıp oy verin demek, onlara bir işe yaradıklarını göstermek, tabi bir de sosyal medyada paylaşılacak bir şey bir akım yaratmak (mesela voted (oy verdim) broşlarıyla selfie çekilmek) gençlik açısından önemli bir durum. bu biden'ın avantajı.

trump ise resmen bizim malum kişi gibi. karşısındakinin kim olduğunun zerre önemi yok, trump vs diğerleri şeklinde bir seçim olacak. yani bir tarafta trumpçılar, öte tarafta trump karşıtları. trump'ın en büyük avantajı tabii ki en kritik eyalet olan florida ile hemşehrilik olayı. buradan bir şeyler koparacaktır. ayrıca süreci de iyi yönettiğini düşünüyorum, seçimlerde ben ve diğerleri şeklinde bir kampanya yaptı. biden'ın adını bile duymayan milyonlarca insan vardır dünyada seçim sürecinde.

eksileri ise korona süreci ve siyahilerle yaşanan kalkışma, i can't breathe meselesi. o süreci çok iyi yönetemedi bence. ancak o olayda taviz vermemesi en azından kendi tarafında oylarını konsolide etmesini sağladı diyebiliriz.

son olarak bu seçimin bize etkilerini de yazıp bu yazıyı sonlandıracağım

aslında nerden bakılırsa, aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık durumu. trump'ı 4 yıldır tanıyoruz. başkanlığı döneminde rahip meselesinde ekonomimiz üzerinden bize tehditlerini açıkça gördük. ancak şurası da net ki eğer rte bizim ülkede iktidarda kalmaya devam edecekse abd başkanı olmasını isteyeceğiniz ilk kişi trump'tır. çünkü herifin bu taraflarla ilgili bizi kızdıracak çok tasarrufu yok. aman bana ne, yesinler birbirlerini havasında dolaşıyor. ancak biden seçilirse işler bir hayli karışır. birkaç ay önce biden'ın akp iktidarı ve rte ile ilgili bir videosu sosyal medyaya düşmüş ve durduk yere ülkenin gündemi değişmişti. hatta bunu gündeme sokan da bir ekşi sözlük yazarıydı.

biden'ın açık bir rte ve onun politikalarının karşıtı olduğu biliniyor. biden seçilirse hem suriye hem ırak'ta ypg ve pkk ile ilgili konularda artık sadece ruslarla değil yeniden abd ile uğraşmak zorunda kalabiliriz. hatta azerbaycan meselesine de el atarlar büyük ihtimalle. tabi avrupa birliği ile olan kötü ilişkileri söylemiyorum bile.

velhasılı bizim ülke açısından bakarsanız, eğer rte olduğu yerde duracaksa bizim için en iyisi sarı reyiz trump'ın seçilmesi olacaktır.

yarın neler olacak hep birlikte göreceğiz. uzun bir gece olur, sabah 8-9'a kadar sürer sonuçların alınması muhtemelen. çayı kahveyi atıştırmalığı stoklayın. bakalım göreceğiz mevlam ne eyler, ne eylerse güzel eyler. kalın sağlıcakla...