SPOR 29 Ocak 2018
42,6b OKUNMA     1184 PAYLAŞIM

20 Grand Slam Kazanan Roger Federer, Neden Tenisin Gördüğü Gelmiş Geçmiş En Büyük İsim?

İsviçreli tenisçi Roger Federer, dünkü Avustralya Açık finalinde Marin Cilic'i 3-2'lik sonuçla mağlup ederek tam 20. Grand Slam şampiyonluğunu kazandı.
Grand Slam: Uluslararası Tenis Federasyonu tarafından düzenlenen dört büyük tenis turnuvasından her birine verilen isim. Major veya Slam turnuvalar olarak da isimlendirilen bu turnuvalar her sezonda gerçekleşir.


bu adam kesinlikle bir spor tanrısı.

peki neden? çünkü bu adam; basketçilere "rookie", futbolculara "daha çok genç", yeni mezunlara "tecrübesiz" dediğimiz 22 yaşında; tenisin en prestijli turnuvası olan wimbledon'u kazandı.

peki bunun bir önemi var mı? konu federer olunca, inanın bana yok.

devam edelim

teniste her sene 4 büyük turnuva düzenlenir: 

avustralya açık, wimbledon, roland garros, amerika açık

bu turnuvalardan herhangi birisini hayatınızın herhangi bir döneminde kazanmış olmak dahi isminizi tenis tarihine kazımaya yeterken; bu adam profesyonel tenise başladığı 1998 yılından beri düzenlenen 20x4=80 grand slam'in 20'sini kazandı. 

yani, 20 sene boyunca verilen her 4 büyük kupanın 1'i bu adamın ellerinde yükseldi.
ilk grand slam'ini kazandığı 2003 yılından itibaren hesaplarsak bu müthiş oran 3'te 1'e çıkıyor!

harika, değil mi?

peki, bunlar mı bu adamı bu kadar büyük yaptı? hayır.

bu adamın 2003'te başlayan fırtınası, "tenisin altın çağı" denen döneme girilmesiyle sekteye uğradı. rafael nadal, novak djokovic, andy murray gibi tenis tarihinin herhangi başka bir döneminde oynamış olsa ortalığı silip süpürecek rakiplerle mücadele etti. kazanmadı mı? yine kazandı. sadece daha az sıklıkta...

2012'de, 31 yaşındayken kazandığı wimbledon ise, pek çok kişiye göre kazandığı son büyük turnuvaydı.

peki sonra ne oldu? oynamaya devam etti. 

2013, 2014, 2015, 2016... 

kaybedilen finaller, erken elenen turnuvalar, basit hatalar, sakatlıklar... 

insanlar; "tarihi geçti artık, daha da rezil olmadan bıraksın" derken, o oynamaya devam etti.
"oynamayı seviyorum ve vücudum izin verdiği sürece, oynayacağım" diyordu.

gelmiş geçmiş en iyi tenisçi olduğu su götürmez bir gerçek olan bu adam, yetmezmiş gibi hala daha iyisini yapmaya, daha iyi oynamaya çalışıyordu.

eleştiriden hiç kaçmadı. pek çoğunun aksine, geçmişiyle böbürlenip şöhretinin gölgesinde yaşamak yerine; raketini değiştirdi, oyun tarzını değiştirdi, mentalitesini değiştirdi...
olmuyordu...

ama o olması için değil, sevdiği için oynadı.

2016 yazının ortasında ise, daha uzun süre tenis oynayabilmek için, 2016 yılının geri kalanında tenis oynamayacağını açıkladı.

bitmişti sanki. bir efsaneye veda etmek gibiydi bu, zordu.
her büyük sporcu gibi, onun da dönemi nihayet sona mı ermişti?

hiç yaygara çıkarmadan, hayır dedi.

2017'nin ilk turnuvasıyla, yatağından kalkıp geldiği avustralya açık 2017'de geri döndü tenise. harika oynuyordu. öyle güzel oynuyordu ki en büyük rakibini, en korkunç kabusunu, en az 7-8 grand slam şampiyonluğundan kendini alı koyan bir diğer muazzam sporcu rafael nadal'ı, finalde 5 setlik inanılmaz bir maçla yenerek kupayı aldı.

36 yaşında, olmaya herkesten çok alıştığı o noktada, zirvedeydi tekrar.

ama finali kazandığında yüzündeki ifade


- 11 kişilik takımının 'bir' oyuncusu olan bu adamınkinden


- milyonlar kazanmasına rağmen vergi kaçırmaya çalışan bu adamınkinden


- ülkesi tarafından sporundan uzaklaştırılan bu adamınkinden


- en iyisi olduğunu haykırıp duran bu adamınkinden


- yarışı bitirmeden sevinmeye başlayan bu adamınkinden


işte bu kadar farklıydı.


bu insanlar kötü sporcular mıydı? elbette hayır, hepsi harikaydı.

ama sizce de; gelmiş geçmiş en büyük tenisçinin, kocaman köklü bir sporu ismiyle yeniden tanımlayan bir insanın, birazcık böbürlenmeye hakkı yok muydu?
çocuklar gibi sevineceğine, "ben" dese, çok mu görürdük?

bu adamla kıyas kabul edecek hiçbir başarısı olmayan binlerce sporcu müsvettesi gece kulüplerinde fink atarken, kimileri televizyonlarda, magazinlerde bizlere "adam"lık taslarken, bu adam tüylerini biraz olsun kabartsa, yadırgar mıydık?

yapmadı.

doğduğu yere gidip, tekrar kazandı. yüzündeyse aynı naif gülüş...


tenisin altın çocukları altın günlerini çoktan yaşadı. 

o ise onlardan önce de buradaydı, onlardan sonra da burada.

dün, 20. grand slam zaferini, yine avustralya'da yaşadı. 

kupa ellerine verildiğinde önce herkese teşekkür etti, sonra ağladı.


tıpkı 9 sene önce, aynı kortta, nadal'a kaybettiğinde ağladığı gibi.


bu iki adam, hayatları boyunca, birbirlerinin en büyük rakipleri oldular.
rekabetleri 70 milyonun değil, 7 milyarın rekabetiydi.

peki, aradaki şu küçük farkı görebiliyor musunuz?


bu adamın birbirinden güzel 4 çocuğu var. ileride google'a best sportsmen yazdıklarında, babalarını en yukarıda görecekler.

bizler ise onu çocuklarımıza anlatacağız.
ne kazandıkları ne de başardıkları... sadece ve sadece, güzel bir insan olduğu için.