1917 Rus Devrimi'nden Sonra Ülkemize Akın Eden Beyaz Ruslar ve Kültürümüze Olan Etkileri
sayısı 3 milyonu aşan suriyelilerle dünyada en çok mülteci barındıran ülkelerden biri haline geldiğimiz şu günlerde, ülkemizde 100 yıl önce vuku bulan bir başka mülteci akını ile ilgili bir şeyler paylaşmak istedim;
istanbul, 1917 rus devriminden hemen sonra yeni kurulan sosyalist rejimden kaçanların sığınağı durumuna gelmiştir.
o dönem bolşeviklere 'kızıl ordu', çar'ın ordusuna ise 'beyaz ordu' denildiği için mültecilere de 'beyaz rus' denilmiştir. beyaz ruslar'ın istanbul'u tercih etmelerinin ilk nedeni, diğer avrupa ülkelerin kısıtlayıcı katı kurallarıdır.
1917 yılından itibaren yavaş yavaş gelmeye başlayan mülteciler, 1919 yılından itibaren soyluların, 1920'den itibaren ise her rütbeden beyaz ordu mensuplarının gelmesiyle kitlesel bir hal almıştır.
osmanlı kadınlarının peçe yerine rus kadınlar gibi başlarını tülbent ve türbanla sarmaları da ilk bu döneme rastlar.
çiçek pasajı'nın ismi buranın önünde çiçek satan beyaz rus kadınlardan kalmadır.
zafer toprak 'mütakere döneminde istanbul' kitabında ruslar'ın para kazanmak için her yola başvurduğunu, hatta osmanlı'nın ata sporundan esinlenerek gösteri maksadı ile rus kadınların yağlanıp kıspet giydirilerek güreştirdiklerini belirtir.
istanbul'da pastane geleneğini de beyaz ruslar başlatmışlardır. halk, muhallebiciler yerine rusların açtığı pastaneleri tercih eder olmuştur. ilk defa 24 saat açık olan mekan anlayışıyla istanbul halkı bu pastaneler aracılığıyla tanışır.
bu arada zengin osmanlı erkekler ile evlenen bazı beyaz rus kadınları evlerindeki düzenledikleri balolar ve danslı çay toplantılarıyla istanbul sosyete hayatını da değiştirmişlerdir. beyaz rus lydia krassa arzumanova türkiye'deki ilk bale okulunu açmıştır.
beyaz ruslar edebiyatımızda da kimileyin kendilerini göstermektedirler
yakup kadri karaosmanoğlu'nun 'sodom ve gomore' romanında müzisyen, garson ve hayat kadını olarak karşımıza çıkarlar.
keza cevdet kudret'in 'sınıf arkadaşları' ve kemal tahir'in 'hür şehrin insanları' romanlarında da aşk hayatlarında çıkarcı davranan, eğlence düşkünü kişiler olarak betimlenmişlerdir.
ahmet hamdi tanpınar'ın 'sahnenin dışındakiler' eserinde ise ruslar istanbul'un değişen yüzünün bir simgesi ve unsuru olarak karşımıza çıkarlar. tanpınar, 'kadın kıyafetinden, lokantalara, bardan plajlara kadar birçok modayı ilk onlar getirdiler' diye yazar.
necip fazıl kısakürek ise beyaz ruslar'a karşı en sert ifadeler kullananlardan biridir. 'moskof' adlı eserinde; 'feraceden tango çarşafa doğru kayan müslüman türk kadını bu felaket örnekleri karşısında perdelerini büsbütün açtı... bugünkü cehennemlik manzaranın temeli ilk defa beyaz ruslar tarafından atılmıştır' der.
gerçekten de, özellikle beyaz rus kadınlar istanbul'a geldiklerinde olay yaratmışlardır. yüzyıllardır denize girmekten kaçınan istanbul halkı eskiden tarihi çınarları, menba suları ve kuşları ile meşhur fülürye sahillerine bu kez çıplak rus dilberleri izlemeye gider. denizde banyo almak geleneği de bu sıralar ortaya çıkar. bu arada fülürye rus şivesi ile florya'ya dönüşür.
sinema ve tiyatrolarda mahremlik giderek kalkar. sinema sahnesinde, kadının hala tesettürlü olduğu bir dönemde, ince bir ten rengi iç çamaşırı giyip akrobasi hareketleri yapan rus kızları halkta heyecan yaratır.
1920-1922 yılları arasında beyoğlu beyaz rus istilasına uğramış gibidir.
ana caddeler üzerinde kabareler, arka sokaklarda pavyonlar açılır.
rus lokantalarının masaları kaldırımlara ve yollara taşmakta, barlarda danslı şovlar sabahın ilk ışıklarına dek devam etmektedir. beyoğlu'nun ön yakasında eski düşesler votka sunarken, arka yakasında odessa ve kiev genelevlerinden kaçan kadınlar uyuşturucu pazarlamaktadır.
istanbullular özellikle sarışın ve beyaz tenli rus kadınlarına 'haraşolar' adını takmıştır. haraşo kelimesi gazete köşelerine, fıkralara ve karikatürlere kadar girmiştir.
rus mültecilerin 1920 yılında sayıları istanbul'da 200 bini geçmişti.
1923 yılında başlayan mübadele ile 1.5 milyon rum türkiye'den yunanistana giderken, yunanistan'dan da yarım milyon türk gelmişti. bu tarihten itibaren beyaz rusların da ülkeyi terketmesi için çalışmalar yapılmaya başlandı.
oturma izinleri 31 temmuz 1927'de sona erdirildi.
1932 yılında yabancıların iş yapmalarını engelleyen kanunun çıkışı ile ruslar için, istanbul cazip olmaktan çıktı. yapabilecekleri bütün işler ellerinden alınmıştı. son kalan ruslar da bu tarihten itibaren başka ülkelere gittiler.
* daha geniş bilgi edinmek isteyenler, jak delon'un 'beyoğlu'nda beyaz ruslar' adlı eserine göz atabilirler.