TARİH 20 Mart 2020
53,2b OKUNMA     711 PAYLAŞIM

1910'dan Beri Duvarına Asılan Hiçbir Şeyin İndirilmediği Tarihi Pub: Mcsorley's Old Ale House

1854'te açılan ve hala işlemeye devam eden, New York City'nin en eski Irish barına dair keyifli ayrıntıları paylaşıyoruz.

mcsorley's old ale house, manhattan'ın en özel yerlerinden biri

dışarıdan baktığınız anda anlıyorsunuz zaten içeride sizi nelerin beklediğini. irish pub görüntüsü var, tamam, zaten çoğu irish pub'i ayırt edebilirsiniz içeri girmeden. ama bu tamamıyla bir irish pub. mobilyalarından tutun, barın görüntüsüne, ortadaki sobaya; biranın servis ediliş biçiminden, içiliş biçimine; masaların görüntüsünden, aynı masalarda hiç tanımadığınız insanlarla oturmanıza kadar her şey bi' değişik.

duvarlarda bütün bir amerika tarihini bulmak mümkün. zaten barın kendisi amerika ile -bir devlet olarak amerika, abd- neredeyse yaşıt. 1854'de kurulmuş (iç savaştan eski), 150'sini devirmiş yani. duvarlar diyorduk: asılı resimlerde 1854'ten beri başkanlık yapmış bir sürü yüzü görmek mümkün, özellikle tarihe etki edenleri. en göze çarpanı, tam ortada kocaman olarak asılı duran abraham lincoln resmi. iç savaşta kuzeyli bi tutum sergilemiş bu bar anladığım kadarıyla. sonra, bara gelip giden ünlüler var. john wilkes booth'un gerçek aranıyor ilanı var. barın aldığı ödüller vs var. bir sürü eski fotoğraflar, resimler. hepsini tek tek incelemek isterdim, ama o kalabalıkta ayağa kalkmayı kendime yakıştıramadım, tembelliğime uygun düşmezdi. hayran hayran göz gezdirdim sadece.

(sonradan öğrendiğime göre, duvarda bir yerlerde gerçek tavuk kemikleri de varmış. göremedik. hikayesi de oldukça enteresan: bi grup doughboy (ne demekse) zamanında -tam gemileri fransa'ya yola çıkmadan önce- bara uğramış, bir kaç şey içmişler, tavuk falan yemişler. sonra yola çıkmadan önce, yedikleri tavukların lades kemiklerini yukardaki lambaların bir taraflarına koymuşlar. ve bir yemin etmişler. amerika'ya dönen, buraya gelip kemiğini olduğu yerden alacak, ve henüz dönmeyenlerin şerefine kadeh kaldıracakmış. işte o henüz dönmeyenlerin kemikleri herhalde bunlar.)

kalabalık demişken, bu kalabalık normal barlarda/publarda gördüklerinizden biraz farklı. bir kere dişi popülasyonu çok az. ama bu kesinlikle rahatsız etmedi beni (ki ben bara/diskoya gidiş amacı danstan/müzikten, bireysel eğlenceden uzak bi insanımdır. gerçi, yine de bir iki hatuna dikkatle bakmadım değil) erkek erkeğe takılmak en tehlikesizinden (civardaki gay barlar vs) bu olsa gerek. neyse, bırakalım gay'ı, lezbiyen'i de bu işin kaynağına bakalım. yaptığım araştırmalara göre, bu ataerkil ortam'ın kaynağı mcsorley's'e 1970'lere kadar kadın alınmaması olabilir. ayaklarının alışması biraz zaman alacak haliyle. bir yirmi sene sonra bi daha gitmek lazım.


barın, ufak bi araştırma neticesinde öğrendiğim tarihi

john mcsorley 1854 kuruyor bu işletmeyi. irlanda'daki bir public house'dan etkilenerek adını da 'old house at home' koyuyor. 1908'de ise barın adı şimdiki adını alıyor. 1910'da büyük mcsorley oluyor. 1890'dan beri aktif olarak bari işleten oğlu, bill mcsorley'e kalıyor ortam. yaşadıkları müddetçe bari her sabah kişisel olarak açmıştır bu ikili. yine yaşadıkları müddetçe, her gece, barın kapanışına yakın bir zamanda, müşterileri toplayıp hepsine bira ısmarlamaları da ailevi bir gelenekmiş. acaba devam ediyor mu hala? bilsem kalır, kapatır, öyle çıkardım bardan.

bill hayatı boyunca hiç içmemiş. john ise 55'inde bırakmış içmeyi. öldüğü 87 yaşına kadar da içmemiş. bu da enteresan bir olgu ya. yapıyorsan, içeçen kardeşim. neyse, biz içeriz valla.

1910 yılından beri duvara asılan hiçbir şey indirilmemiş

pub'dan çok bir müze gibi. çeşitli hatıralık eşyalar da hala barda durmaktaymış. mesela houdini'nin kelepçeleri barın demirine takılmış vaziyette asılı durmakta. ayrıca birinci dünya savaşına giden askerlerin döndüklerinde almak üzere astıkları ama dönüp de alamadıkları lades kemikleri de hala barda durmakta.

1970 yılındaki mahkeme kararı sonrası kadınlara da hizmet vermek zorunda bırakılınca tuvaletlerini unisex yapmış. kadınlar için ayrı bir tuvalet yapmaları için 16 yıl geçmesi gerekmiş.

yukarda da yazıldığı gibi salon açıldığında adı, "the old house at home" imiş. mcsorley's uzun yıllardır kapılarını 1854 yılında açtığını iddia etmekte ama tarihi araştırmaların gösterdiğine göre mekan 1860 yılından 1861 yılına kadar boşmuş. mcsorley, 2012 yılında new york şehir merkezi koruma komisyonu tarafından oluşturulan aşağı doğu yakası tarihi bölgesi'nde yer alıyor. bölgenin atama raporunda, binanın yapım tarihi “c.1865” olarak verilmiş, ancak 'dolaylı kanıtlar parselde daha önce farklı bir yapı olabileceğine işaret ediyor olabilir' diye de not düşmüşler. bu parselin değerinin 1848-1856 arasında arttığı ama çevreleyen parsellerin değerinin artmadığı görülmüş. bu artış da kaydedilmemiş bir yapının varlığı ile açıklanabilir. 1861'deki vergi kayıtlarına göre parselde iki katlı bir bina varmış ve 1865 yılındaki kayıtlarda da mevcut beş katlı olanı görünüyor ama yıkılıp yenisi mi inşa edildi yoksa üzerine kat mı çıktılar bu bilinmiyor.

ben asıl birasını anlatmak isterim size

bir kere, gidip "bana iki guinness, bir corona, bir de votka red bull" deme gibi bir lüksünüz yok. gidiyosunuz bara, parmak ilen 2, 3, 5 -ne kadarsa istediğiniz- bir işaret yapıyorsunuz. barmen dudaklarını kıpırdatarak "light mı dark mı" diyor, siz yine dudaklarınızı kıpırdatarak "light/dark" diyonuz, olay bitiyor (ben çok duyamadıydım barmeni, ondan dedim, yoksa anlaşılıyor herhalde). sonra efendim, dediğiniz adedin tam iki katı miktarda bardak geliyo önünüze, çünkü bir birayı iki küçük arjantin bardağa koyuyorlar (bu konu hakkında çeşitli teorilerim var. 1: galiba zamandan tasarruf; köpüğe dikkat etmeden pat diye dolduruyorlar, bu yüzden de ayıp olmasın diye ikinci bir bardağa yine köpüğe dikkat etmeden aynı miktarı koyuyorlar. ama zaten çok mantıklı bu, çünkü o zavallı barmenler bir dakika boş durmuyor valla. bir eli birada, bir eli bardakta her daim. çok kalabalık, çok. 2: bardak tam olarak bir fondiplik bira dolu olarak geliyor. hiç teklemeden içiyorsunuz o güzelim birayı. ny'da barlarda sigara içilmediğini düşünürseniz, birayı yavaş içmenin bi anlamı olmadığını hemen fark ediyorsunuz zaten. 4 tek -2 bira yani- atıp hemen dışarı koşup, bir ciğara tutturup, gelip muhabbete kaldığınız yerden devam edebiliyorsunuz. bu teoriye göre, planlanmış bir şekilde. ama barın tarihi bu iddianın temelden çökmesine neden. 3: bardaklar böyle çok daha şirin görünüyor. barı meşhur yapan özelliklerden biri de bu zaten.)


ikiii... bu biralar efendim, kesinlikle boğaz yakmıyor, kesinlikle ağızda kötü tat bırakmıyor ve kesinlikle zevk veriyor. gerçi ben hiç adam gibi içmedim oradayken. hepsini fondip yaptım, ama yudum yudum aldığım tuborg kırmızıdan bile daha keyif verdiği kesindi. kimilerinin söylediği gibi "gerçek bira, ama gerçekten gerçek bira içmek istiyorsanız, mcsorley tam aradığınız yer". abartmayayım ama sanırım benim de içtiğim en iyi biraydı. sanırım değil, öyleydi valla. mcsorley's dark. helal olsun diyorum bir daha gıyabında.

aslında, light'ın teknik olarak dark'tan bir farkı yokmuş. denilene göre, dark az biraz sürüp eklenmiş light'mis. ama şurubun etkisi nedir; ne alır light'tan, ne katar light'a bilemem. yine de light olanı denemedim bile. delikanlı adam light bira içmez zaten.

notlar:
i) yukarıda da söylediğim gibi içeride sigara içilmiyor.
ii) müzik yok.
iii) bir bira (iki bardak) 4 dolar. eski kaşar, kraker, çorba, tavuk gibi mezeleri de mevcut. yemedim, fiyat bilgim yok. peynir güzel görünüyordu ama. dikkat: kredi kartı geçmiyor.
iv) 3rd avenue ile 7th street'in kesiştiği yerde aşağı yukarı. biraz yedinci cadde üzerinde, doğuya doğru ilerleyince hemen görüyorsunuz. tam adresi: 15 e. seventh st, new york, ny çalışma saatleri: m-sa 11am-1am şu 1pm-1am (standarda bakın ya)
v) gidip biraz demlenip, sekizinci caddede hatunlu, bohem-like yerlere takılabilir, sonra kapanışa doğru tekrar mcsorley'e dönebilirsiniz- teorik olarak eğlenceli bi gece planı.

john french sloan'ın 1912'de yaptığı mcsorley's bar adlı resmi

Londra'nın, Charles Dickens ile Bira İçiyormuşsunuz Hissi Veren Tarihi Pubları