EDEBİYAT 7 Temmuz 2020
25,7b OKUNMA     474 PAYLAŞIM

1800'lerin Başında Yazılmasına Rağmen Bugün Bile Ufuk Açan Kitap: Aşkın Metafiziği

Ünlü düşünür Arthur Schopenhauer'in 1818'de yayınlattığı aşk ve ilişkilere dair tezi, o günden bugüne hep tartışma konusu oldu. Nedir ve nasılını, yorumlarla birlikte derledik.

nedir bu?

sayın schopenhauer'ın (ki kant gibi daha kolay yazılabilen ve tabi okunabilen bir adı olsa eminim çok daha ünlü olacaktı rahmetli) bu nadide eseri, "neden bize benzemeyenlere aşık oluruz, mutsuz olacağımızı bile bile neden bizi mutsuz edecek o arzu nesnesini arzular dururuz, neden çok daha fazla ortak noktayı paylaştığımız insanlar yüzünden değil de her allah'ın günü kavga ettiklerimiz yüzünden midemizde demir bir külçe varmış gibi hissederiz" tarzı beşbenzemez sorulara, her şeyi ilerde doğma ihtimali olan bir bebeğin (ki günahsız insanlara bu kadar ızdırap çektirdiği için kısaca "piç kurusu" demek istiyorum ben kendisine) "kusursuz genler istiyorum ulan" talebine bağlayarak çok da fazla itiraz kapısı bırakmayacak bir şekilde yanıt olmaktadır. anlayacağınız dostlarım, bu kitaba göre bizde ne yoksa, ne eksikse karşımızdakinde onu arıyoruz ki böylece müstakbel piç kurusu birbirini tamamlayan bu iki gen deposunun birleşimiyle ebeveynlerinden daha güçlü, daha akıllı, daha yaratıcı, daha güzel, daha sağlıklı yani sözün kısası daha az kusurlu bir birey olabilsin. 

aşkın metafiziği, insandaki gozlem yeteneginin ve keskin zekanin en ust duzeye ciktigi eserlerden biridir

insanlar "e ben zaten bunu daha önceden biliyordum, bu muymuş koskoca schopenhauer?" demeden önce, adamın yazılarının çoğunu 1800'lerin başında yazdığını hatırlatalım. üstelik yazdığı dönemde görüşünün öncülerinden olduğu için, zekasının çevresinin ona uyguladığı şartlandırmaları yenebilmesi ayrıca zor. yani genetik, evrimsel biyoloji ve sayısız ilgili bilimin etkisinde yetişmiş bizlerin bile hala "aşk için ölmeli aşk o zaman aaaaşşşkk" diye bağırarak eski sevgililerimizin kapılarına dayandığımız düşünülürse, schopenhauer efendinin o zamanlar kalkıp bu işin romantizmle alakası olmadığını, hatta aslında romantizmin bile olmadığını, tek gerçeğin turun hayatını idame ettirmesi olduğunu söylemesi epey devrimci.

ilgili bilimler en iyi ihtimalle o zamanlar daha yeni yeni oluşmaya başladığından, turun iradesinin bireyi etki altına alırken uyguladığı yöntemi, bunun mekanizmasını çözememiş olması, onun felsefenin geri kalanında önemli yer kaplayan doğu mistisizmini daha kuvvetli benimsemesini sağlamış olabilir. üreme isteğinin nasıl bütün bireylerde mevcut olduğu, bu isteğin nasıl evrim yoluyla doğduğu, aslında son derece basit moleküler çoğaltmadan bugünlere nasıl gelindiğini ve bu en temel güdünün nasıl bilincimizi köleleştirdiğini anlamak bugünkü bilgilerimizle çok daha kolay. her ne kadar her şey hala teori veya varsayım seviyesinde kalsa da schopenhauer'in cevabı bir tür mistisizmde aramasını gerektirecek kadar çaresiz olduğumuz günlerden çok daha iyi durumdayız.

bu şahane adam ve bu şahane eseri olmasaydı da bilim sayesinde bu görüşlere ulaşacaktık ama muhtemelen iki, üç jenerasyon kaybımız olurdu. ne de olsa koskoca freud, nietzsche, tolstoy, wagner, jung, turgenyev, proust, conrad, çehov, wittgenstein, shaw ve daha nicesini derinden etkilemiştir bu kısa eserindeki görüşleri. bu kadar ünlü ve etkin insanı etkileyen filozoflar olsa olsa platon, aristoteles, locke ve kant'tır.

detaylı bir yorumla bitirelim

schopenhauer'un aşkın metafiziği eseri bütünüyle "aşk işte budur" diyen bir eser değildir. schopenhauer adını her seferinde yazmanın zorluğundan dolayı bu muhteşem insandan artık "şopi" diye bahsedeceğim. sevgili şopi'nin bu muhteşem eseri gerçeğin sadece bir bölü üçüdür değerli dostlar. bunu bir oturtmak lazım. şopi bu eserini daha ortada evrim teorisi diye bir şey yokken insanın evrimsel sürecini bir şekilde çözmüş ve ona göre yazmıştır. o meseleyi böyle açıklama ya da meselenin sadece bu kısmını açıklama işine girişmiştir.

şopi'nin genel tezleri nelerdir?

çok fazladır ama bu tezlerin hepsinin temellendirilmesi aynıdır: insan bir hayvandır, bilinci vesairesi olsa da özde hayvani güdüleri vardır ve bu güdüler doğa tarafından belirlenir. doğa ürememizi söyler. diğer hayvanlara da aynısını söyler ama diğer hayvanlar neyi niye yaptıklarına dair bir muhakemeden, yani akıl yürütmeden yoksundurlar. onlar bir refleks olarak ürerler. insanlar ise bu meseleyi aşmışlardır. ne var ki insan belli şeyleri ne kadar aşmış olursa olsun hâlâ o kahrolası hayvani dürtülerin etkisindedir ve ne yaparsa yapsın insanı doğa belirlemektedir. şopi, işte buradan yola çıkmıştır. yineleyelim anlamamakta ısrar eden eşşoğlueşşekler için: bu, gerçeğin tamamı değildir, bu, gerçeğin belki de bir bölü üçüdür ama gerçektir. şopi buradan hareketle bir dizi meseleyi sadece ve sadece bugün "evrimsel biyoloji" denen şey üzerinden açıklamaya girişmiştir.

peki şopi bütünüyle haksız mıdır?

hayır, şopi eserinde en sondaki eşcinsellere nefret kustuğu bölüm dışında haksız ve dolayısıyla temelsiz değildir. ancak şu gerçekten son derece kayda değerdir: bugün bu eserle ilgili olarak "kadın düşmanı" yorumu atıyorum bir milyon ise, "abi hiçbir suçu ya da anormalliği olmayan eşcinsellerden ne istedin?" siteminin sayısı bin falandır. yani bence şopi asıl eşcinseller konusunda fazla coşmuştur ve 2020 yılının, yani bugünün aklı başındaki okurlarına, bir gay, trans, interseks, lezbiyen, bok püsür olmasalar da "lan keşke şu bölümü hiç yazmasaydın" dedirtmiştir. 

şopi'nin yazdıkları gerçeğin üçte biridir ama gerçektir. adam çok farklı konularda çok farklı şey söylemiş olsa da hepsinin yükseldiği zemin bir tanedir, yineleyelim o zeminin ne olduğunu: doğa insandan güçlüdür, doğanın kendine ait bir yasası vardır konu özelinde ve doğa o yasaya göre devinmektedir, insan da o yasanın emrindedir. doğa bize istediğini yaptırmak için diğer hayvanlardan daha bilinçli, bilinç diye bir şeyi olan insanı aldatma yoluna gitmiştir. nedir bu aldatma? nasıl vuku bulmaktadır? şopi tezini şuradan kurar: tüm mesele türün devamıdır. ancak bu "doğur da taştan olsun" şeklinde bir yasa değildir. her doğum bir öncekinden daha iyi olmalıdır. bu yüzden doğa uzunla kısa ama uzundan daha akıllı, akıllıyla aptalı ama akıllıdan daha uzunu ve iyi genle iyi geni bir araya getirmek için belli tezgâhlar peydahlamıştır. kadınların hoşlandığı erkek tipi tam bir erkektir örmeğin, güçlü, kudretlidir. erkeklerin hoşlandığı kadın tipi tam bir doğurgandır, tam bir bebektir. bunun nesi yanlıştır ayrıca? bir erkeğin ne denli kudretli olduğunu gösteren kimi detaylar vardır ve kadınlar buna vurulmaktadır. bir kadının ne can alıcı bir afet olduğunu vurgulayan detaylar vardır ve erkekler buna vurulmaktadır. bugün de sürmektedir bu.

her yerde binlerce kez yazıldı: meme severiz, doğurganlıkla doğrudan ilgili. göt severiz, doğrudan ilgili. güzellik ararız, iyi bir gen demek bu. erkek için zeka, irilik, güç, vesaire. hepsi henüz doğmamış ve belki asla doğmayacak olan veletin selametinin garantisidir ve kadınlar buna bakmaktadır. şartlar değişmiştir, höyt höyt eden erkeğin yerini zengin erkek almıştır söz gelimi. yani bir güç faktörü vardır. hiçbir kadın ağlayan erkeği sevmemektedir vesaire. erkekler bile ağlayan erkeği sevmemektedir. ağlamak: bir metafor. ağlamak: sızlanmak, tembellik, uyuşukluk, kolay pes ediş, numara yapmak bok püsür demek. her neyse. şopi'nin mantığı buralarda da geçerlidir: abi en ufak zorlukta oturup ağlayan bir erkek ileride çocuğu olursa o çocuğu nasıl yetiştirecek? doğa bunu bilmektedir. ve kadınlara bunu bilmelerini sağlamıştır. sonuç itibarıyla aşk denen saçmalığın gerçekliğinin üçte birlik kadarlık diliminde böyle şeyler mevcuttur, gerçektir, geçerlidir, doğrudur, şopi'nin anasıyla yaşadığı problemlerle hiçbir ilgisi olmayan gerçeklerdir bunlar. eleştirenlerin kendisini tanımıyor ya da yanlış tanıyor olmasının bedelini şopi ödemek zorunda değildir. ödetemezsiniz. yineleyelim: ne kadar kolay, ya bu adam annesiyle çok bozuşmuş da işte ondan tüm kadınlardan nefret etmiş de o yüzden yazdığı her şeyi komple çöpe atmalıymışız da... karşınızda çocuk mu var sizin? devam ediyoruz.


şopi'nin yaşadığı dönemdeki kadın algısı, yazdıklarının içeriğindeki o üçte birlik gerçeği asla ama asla yok saymasa da bizim sevimli şopi'mizin kimi yükselişlerini açıklamak açısından önemlidir. kadın dediğimiz canlı, bırakalım şopi'nin dönemini, bundan yüz yıl önce bile insan yerine koyulmayan, okumasına gerek olmayan, önündeki boşlukla sefilliğin bir anıtı gibi görülen ve kabul edilen bir yaratık olarak ele alınıyordu. doksanlarda büyümüş yaşıtlarım iyi bilirler, "kız gibi ağlıyor" gibi bir kalıp vardı. kızlar bile ağlayan erkeklere "kız gibi ağlıyor hehe" diye gülerlerdi. yani kadın dediğimiz canlı, bakın geçiyorum şopi dönemini, yakın tarihte bile zayıflıkla, saçmalıkla, herhangi bir işi doğru düzgün yapamamakla falan ele alınıyordu. doğru muydu peki bu? hayır, değildi. bizim muhteşem kadınlarımızın heyecanları, herhangi bir konuda erkeğe oranla belki de daha fazla paniklemeleri işte o hep süren ve bugüne gelen yapıdan kaynaklanıyordu. kimi muhteşem bebekler aralardan sıyrılmayı bilmiş, toplum onu nerede görürse görsün kendisini zirvede görebilmişti ve sonunda zirveye çıkabilmişti ama çoğu kadın bu saçma sapan ve vicdan kabul etmez ya*raklıktan dolayı neredeyse doğuştan yaralanmış bir şekilde hayatını yaşıyordu. uzatmayalım. böyle bir bokluk yakın tarihte bile vardı ve sizlere eski tarihte kadının yerini ifade edeyim: kadın, bir hiçti. öyle ele alındığı için birkaç istisna dışında hiçbir kadının ufku geniş değildi. bir kölenin köle olduğunu bildiği için köle kalması misali, kadın da bir kadın olduğunu biliyor ve ben bir bok değilim zaten gibi bir bokun içine düşüyordu. dolayısıyla böyle bir trajediden başka trajediler doğuyordu. örnek: hiç söz hakkı verilmemiş bir kadın günün birinde "haydi sen de konuş nisanur, artık medeniyiz" gibi bir laf duyduğunda saçmalıyordu. işte şopi'nin çağı buydu. kadınların da insan oldukları yeni yeni ve çok ilerici bir hamleymiş gibi en azından entelektüel çevrelerde dillendirilmeye başlanmıştı. ama kadınlar, son derece doğal olarak, bir anda birisi onlara "haydi çık da bize bir şarkı söyle" demişler gibi afallamışlardı. işte bu afallama "kadının bir hiç olduğunun" onaylanmasıydı o dönemin insanları için. şunu diyorlardı muhtemelen: "abi çık konuş diyoruz, konuşamıyor, çünkü kadın, çünkü bunlar salak, en başından bunu dememeliydik." ha ha. eşşoğlueşşek, sen başından beri bir çocuğa "sen aptalsın," dersen o çocuk bir anda nasıl çıkıp kendini düzgünce ifade etsin? biraz mahalle ağzına kaydık, olsun, devam ediyoruz. her neyse babaerener ve bacıerenler, şopi, kadının piyasaya ilk adımını atışındaki doğal fiyaskoyu da görmüştü, o çağdaydı. ve duruma yüreklice başkaldırıyordu: "bir de başımıza hanımefendi sikini çıkarttılar, o kadın değil, hanımefendi" gibi iğnelemeler vardı metinlerde. şopi kadınların bir hiç olduğu bir dönemde böyle bir hareketin sonuçlarına bakıyor ve yanılmadığına, asla yanılmayacağına hükmediyordu. ilk nokta burası.

şimdi anasına gelelim.

şopi'nin anasıyla ilgili meselesi biliniyor. herkes de söylemiş. ben de sizlere daha fazlasını vermek isterim: şopi çok ama çok kıskanç ve hazımsız bir herif. hegel ondan daha fazla rağbet görüyor diye adama "bir daha halkımıza birahaneci kılıklı olduğu her hâlinden belli olan bir adamı baş tacı etmemelerini öneririm" minvalinde saldırıyor. bunu yapma biçimi de çok komik. önce insan fizyonomisiyle ilgili uzun uzun bilgiler veriyor, ruhun, karakterin, zekanın fizyonomiyi şekillendirdiğini kanıtlamak için çok uzun süre çalışıp bir şekilde bunu yapıyor, ardından hegel'i buradan vurmaya kalkıyor. neden? çünkü hegel'in derslerine yüz öğrenci gidiyor, onun derslerine on öğrenci geliyor. bir çeşit salieri kompleksi ama tam değil. çünkü şopi de hegel kadar büyüktür. kıskanıyor, kabul edemiyor, hazmedemiyor, ben buna saldıracağım deyip savruluyor. güzel. demek ki şopi'nin anasıyla münasebeti de önemli onun hayatında. şopi'nin anasıyla arasındaki gerilimin onun kadınlara bakışını elbette şekillendirdiği bir gerçek. ancak burada bir yanlışa savruluyor insanlar. bunu bir dal gibi yakaladıktan sonra adamın kadınlar ve ilişkiler ve aşk üzerine söylediği her şeyi ama her şeyi çöpe atıyorlar. bizim de itirazımız tam olarak buna.

sağcıların elinden alarak delikanlılık kavramına tutunalım istiyorum. onurlu olalım, kolaya kaçmayalım, "ya işte anasını sevmemiş de falan" diye adamı linç etme kolaycılığına kaçmayalım istiyorum. şopi'nin kadınlarla ilgili karın ağrısı metinlerinde nerede yükseliyor? buna bakalım. örneğin şopi şunu diyor, birebir yazmayacağım, aşağı yukarı şunu diyor yani: kadınlar güçsüz erkeği sevmez. doğru bu. güçsüz erkeği erkekler bile sevmez. brotherhood felsefesi gereği biraz zaman harcarlar, oğlum kalk lan ayağa falan ama baktılar olmuyor, iyi siktir git öl derler. yani güçsüz erkek meselesi bugün de dün olduğu gibi bir sorundur.

yani aslında bir kadının güçsüz erkek sevmemesi dünyanın en doğal şeyidir. her neyse, şopi bunu diyor. sonra bunu o gerçeğin üçte birlik kısmındaki teziyle doğruluyor. türün devamı için sevmezler diyor...