TARİH 24 Temmuz 2023
13,5b OKUNMA     1391 PAYLAŞIM

100 Yıl Önce Bugün İmzalanan Lozan Antlaşması Hakkında Bilinmesi Gerekenler

Lozan Antlaşması 2023'te bitiyor mu? Lozan'ın gizli maddeleri var mı? Antlaşmada hangi devletler vardı? Hangi kararlar alındı? 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Barış Antlaşması hakkında merak edilenler.


türk heyeti

ismet inönü (o dönemin dışişleri bakanı - başdelege)
doktor rıza nur (ikinci delege)
hasan saka (eski iktisat bakanı - delege)

bu üç mühim ismin dışında, aralarında celal bayar, zekai apaydın, hikmet bayur, kurmay yarbay tevfik bıyıklıoğlu, şükrü kaya gibi isimlerin de yer aldığı danışmanlar kurulu da oluşturulmuştur.

büyük millet meclisi, lozan'a giden heyete bilhassa kapitülasyonlar ve ermeni yurdu konusunda zinhar taviz verilmemesi hususunda kati görüş bildirmişti.

konferansa katılan devletler

çağrı yapan devletler: ingiltere, fransa, italya ve japonya. 

tüm görüşmelere çağrılan devletler: türkiye, yunanistan, romanya, sırp-hırvat-sloven (yugoslavya) devleti. 

boğazlar meselesi için çağrılan devletler: sovyet rusya, bulgaristan. 

gözlemci olarak çağrılan devlet: amerika birleşik devletleri. 

ticaret ve yerleşme sözleşmelerine çağrılan devletler: belçika ve portekiz. 

konferansta üç ana komisyon bulunmaktadır

1- başkanı ingiliz olan; sınırlar, uyrukluk, azınlıklar ve boğazlar rejimi.
2- başkanı italyan olan; yabancılara uygulanacak rejim, yargı yetkisi, kapitülasyonlar.
3- başkanı fransız olan; ekonomik ve mali işler ile osmanlı borçları komisyonu yer almaktaydı. (türkiye, yazı işleri komitesi hariç herhangi bir idari görev alamamıştır.)

ismet paşa, konferansta ''efendiler! çok ızdırap çektik, çok kan akıttık... bütün uygar uluslar gibi biz de özgürlük ve bağımsızlık istiyoruz'' diyerek temel sorunu doğrudan ortaya atmıştır.

konferansın çekişmesini belirleyecek temel çelişki şu idi: itilaf devletleri, ''1. cihan harbi'ni kazanan biz olduk, dolayısıyla bizim isteklerimiz esastır.'' derken; türk heyeti ''milli mücadele de bizimdir, gerekirse bi milli mücadele daha gerçekleştiririz'' diyordu. yani bir bakıma ortada eşitlik söz konusu vardı diyebiliriz. ilk maçta onlar galip gelmişti; fakat rövanşı da biz almıştık. final maçını lozan'daki diplomasi belirleyecekti. hakemler, taraftar ve bütün baskılar bizim aleyhimize idi. final maçını deplasmanda oynuyorduk ve tek desteğimiz yoktu.

lozan konferansı devam ederken istanbul ve çanakkale boğazları itilaf kuvvetlerinin donanmaları ile işgal altında idi. barış antlaşması imzalanana dek savaş gemileri bizim sınırlarımızda kalmaya devam edecekler. bazı akl-ı evveller diyolar ya hani ''ingilizler istanbul'u nasıl oldu da tek kurşun atmadan teslim ettiler'' ve akabinde ''halifeliğin kaldıralacağı sözü verildi de ondan terk ettiler.'' gibisinden bir şeyler zırvalıyorlar. kimse de çıkıp demiyor ki, peki ingiliz işgal kuvvetleri nasıl oldu da tek kurşun sıkmadan, elini-kolunu sallaya sallaya istanbul'a girdi? vahdettin neden tepki bile gösteremedi? hadi bunu sorun? soramazsınız, cevabı sizde yok zira.

lozan'da hararetli münakaşaların yaşandığı her an lord curzon, ismet paşa'ya ''siz bizi değil; sadece yunanları yenebildiniz!'' diyerek karşı hücumda bulunuyordu. ancak ismet paşa kadar kendisi de yunan ordularını ingiltere'nin ve fransa'nın desteklediğini çok iyi biliyor, sadece kelime oyunları yapıyordu.

mustafa kemal atatürk, lozan konferansıyla ilgili 19 ocak 1923'te izmit'te halka şöyle seslenmiştir: ''efendiler! lozan konferansı; düne ve bugüne ait, üç sene yahut dört seneye ait hesapların halli ve neticeye bağlanmasıyla meşgul olmakta değildir. belki 300, 400 senelik birçok birikmiş ve yoğunlaşmış hesapların görülmesiyle meşguldür. dolayısıyla bu kadar derin ve bu kadar karışık ve bu kadar kirli hesapların az zamanda içinden çıkmak, o kadar kolay değildir.''

tarihin cilvesi mi, tesadüfü mü dersiniz artık bilemiyorum fakat, ismet paşa'nın 20 kasım 1922 pazartesi günü itilaf devletlerinin karşısına çıktığı gün, aynı zamanda vatan haini vahdettin de ingilizlere sığınmak suretiyle malta'ya firar etmiştir.

bir amerikan delegesi, ismet paşa'nın katı dirayetini ve inadını şu sözlerle günlüğüne geçirmiştir: ''bugünkü toplantı esnasında ismet paşa, tahmin edildiği şekilde kapitülasyonlar üzerinde tümüyle uzlaşmaz bir tavır takındı. (...) curzon, egemenlik konusunun türkler arasında bir takıntı halini almış olduğunu söylüyor. (...) alice (günlüğü kaleme alan delegenin eşi) ve ben, curzon ile odasında beraber bir akşam yemeği yedik. (...) ismet paşa ile arasında geçen bazı konuşmalardan birini anlatırken 'ismet' diyordu, 'bana en çok bir müzik kutusunu hatırlatıyor. her allah'ın günü hep aynı melodiyi çalıyor. ta ki hepimizi hasta edene dek: egemenlik, egemenlik, egemenlik...''

ismet paşa, lozan'daki bu uykusuz ve çekişmeli günlerini atatürk'e satır satır telgraf çekip anlatırken şunu demiştir: ''... görüştüğümüz zaman saçımı bembeyaz, yaşımı on yaş daha ileri bulacaksın.''

karara bağlanan maddeler

1- sınırlar

suriye sınırı: 20 ekim 1921 türk-fransız antlaşmasının saptadığı sınır kabul edildi. hatay misak-ı milli dışında bırakılmış, 1939 yılında gazi paşa hazretlerinin vefatından sonra tekrar alınmıştır.

batı sınırı: meriç nehri sınır olarak kabul edildi, ayrıca askerden arındırılmış bir bölge oluşturulmasına karar verildi. ek olarak yunanistan karaağaç bölgesini türkiye'ye bıraktı.

adalar: gökçeada, bozcaada ve tavşan adaları türkiye'ye; bunun dışındaki tüm ege adaları -silahsızlandırmak şartıyla- yunanistan'a bırakıldı. (istibdatçı sultan 2. abdülhamit'in kıt zekasının eseri.)

rodos, meis, on iki ada italya'ya bırakıldı. (yunanistan'ın kendisine bırakılan midilli, sakız, sisam ve nikarya adalarında deniz üssü kuramayacağı ve istihkam yapamayacağı da kabul edilmiştir.)

kıbrıs: türkiye, kıbrıs'ın ingiliz üssü olduğunu kabul etmiştir.

kapitülasyonlar: tamamen kaldırılmıştır. (fatih sultan mehmet döneminden beri yabancılara tanınan bu ayrıcalık, bilhassa son iki asırdır kanımızı emmekteydi. kaldırılması çok büyük bir başarıdır.)

azınlıklar: azınlık olarak müslüman olmayanlar tanımlandı ve tüm azınlıklar türk vatandaşı kabul edildi (rumlar, ermeniler ve museviler). bu azınlıkların, giderlerini kendileri karşılamak şartıyla her türlü dinsel ve sosyal faaliyetlerde bulunmaları serbest bırakılmış ve kendilerine eşit haklar tanınmıştır.

osmanlı borçları: duyun-u umumiye kaldırılmış, osmanlı'dan kalan borçlar dörde bölünmek suretiyle türkiye kendi payına düşen ödemeyi kabul etmiştir ve bu borcu 1954 demokrat parti iktidarına kadar taksit taksit ödemiştir.

boğazlar meselesi: başkanı türk olan beynelmilel bir komisyon kurulmasına karar verilmiştir. barış zamanlarında geçişlerin serbest; savaş zamanlarında bazı özel şartların alınması konusunda anlaşılmıştır. bu durum geçici olup, 1936 yılındaki boğazlar sözleşmesi ile esas mesele çözülmüştür. (oraya birazdan değineceğim.)

yabancı okullar: türkiye'nin belirleyeceği kural ve esaslara bağlı kalmaları şartıyla faaliyet göstermelerine izin verileceği konusunda anlaşılmıştır.

musul sorunu: türkiye, musul'un kime bırakılıp bırakılmayacağı konusunda halk oylaması yapılsın istemiş; ancak halk oylamasından aleyhine bir sonuç çıkacağını öngören ingiltere buna şiddetle karşı çıkmıştır. uzun süren münakaşalar neticesinde bu bölge üzerinde bir karar alınamayınca, 9 aylık bir süre ile konunun askıya alınması ve ingiltere ile türkiye'nin bu konuyu özel görüşmesi gerektiği, şayet yine nihai bir karar çıkamazsa meselenin milletler cemiyeti'ne intikal edeceği yönünde karar kılınmıştır. neticede herkesin malum olduğu üzere ilerleyen zamanlarda ingilizlerin kışkırtmasıyla doğuda büyük bir şeyh sait isyanı çıkmış, isyanı bastıramayan fethi okyar hükümeti istifa etmiş, yerine geçen ismet paşa isyanı güçlükle bastırabilmiş ve musul bu süreçte elden çıkmıştır. sadece buradan çıkacak olan petrolün 25 yıllık süreyle %10'unun türkiye'ye verileceği garanti edilmiştir. (şunu da söylemek gerekir ki musul %100 bize devredilseydi, acaba hayırlı mı olurdu? bence hayırlı bir iş olmazdı. ilerleyen yıllarda başta amerika ve yine ingiltere olmak üzere pastadan en büyük dilimi kapmak isteyen açgözlü devletlerin, musul ve petrol konusunda bize baskı yapmayacağını/siyasi kriz yaşatmayacağını kim garanti edebilir? hiç kimse. dolayısıyla musul'un bizde kalmaması, bana göre bir bakıma hayırlı bir iş olmuştur. orayı elde tutmak için sarf edilecek çaba, oradan gelecek olan maddiyatın çok daha üstünde olabilirdi.)

ermeni yurdu: itilaf devletleri, bu fuzuli isteklerinden tamamen vazgeçmişlerdir.

1936 montrö boğazlar sözleşmesi:

antlaşma hükmüne göre boğazların askeri savunması ve idaresi tamamen türkiye'ye bırakıldı. (bundan önceki lozan antlaşması’ndaki hüküm burayı askersizleştirmekteydi.) boğazlar komisyonu kaldırılıp görevleri tamamıyla türk devleti'ne bırakıldı. boğazlarda askersiz bölüm kaldırılarak, türklerin buralarda diledikleri kadar asker bulundurmaları ve tahkimat yapmaları kabul edildi. türkiye savaşa girer veya bir savaş tehlikesi ile karşı karşıya kalırsa boğazları istediği gibi açıp kapayabilme hakkına sahip oldu.

sonuç ve değerlendirme: lozan zafer mi? hezimet mi? bana göre ikisi de değil. tarihteki olayları analiz ve mukayese ederken hakkaniyetli olmakta fayda vardır. hele ki lozan antlaşması gibi kritik konularda meseleye siyah ya da bembeyaz değil de; gri tonlardan bakmak icap eder. yani kesin yargı ve hükümlerden kaçınmak gerekir.

binlerce yıllık şanlı türk tarihini ele alacak olursak lozan için pekala hezimet diyebiliriz. ancak son 250-300 yılı değerlendirdiğimizde ise lozan için bu sefer zafer demek tabiidir. binaenaleyh ben, ikisini de demiyorum. yani lozan ne zaferdir; ne de hezimettir.

lozan antlaşması'nı hezimet olarak değerlendirenlere şunları sormakta fayda var: lozan hezimet ise; senin ingiliz zırhlısına binip kaçan, ''torunuyum'' dediğin dedelerinin zerre kadar ciddiye alınmayarak porselen fabrikasında imzaladıkları sevr antlaşması ne oluyor? ''sevr imzalanmadı'' diyorlar. bal gibi imzalandı, imzalamak için giden heyetin boy boy fotoğrafları bile var internette.

elden çıkan adalar, trakya'nın bir kısmı ve musul'la ilgili sitemini ise, senin o öve öve bitiremediğin, ''gök sultan'' dediğin istibdatçı hamit'e yapacaksın. sultan hamit, korkusundan ordu teşkilatlarının eğitiminde dahi gerçek tüfek kullanılmasını yasaklayan, mehmet akif'in deyişiyle ''gölgesinden bile korkan bir ödlek''tir. donanmayı çürüten, halkın topraklarını gasp edip kendi çiftliği haline getiren, 33 yıl zulüm ve istibdat rejimi uygulayan, gazete ve dergilere bile sansür getiren, muhalif olan herkesi korkudan ya sürgün eden, yahut hapse attıran 2. abdülhamit'e gidin kızın. adalar dahil olmak üzere birçok yer bu öngörüsüz ve aklı kıt padişah yüzünden elden çıkıyor. biz lozan'a, bu gibi yerlerin sahibi olarak değil; bu elden çıkan bölgeleri tekrar geri alabilmek için gidiyoruz. bunun idrakine varın.

halifelikle ilgili meseleye gelirsek: fazla uzatmak istemiyorum, sadece şunu söyleyeceğim, ''halifelik makamı kaldıralacak sözü verildikten sonra lozan antlaşması imzalanıyor'' diyen sahte tarihçilerinizden bir budalası, ertesi gün çıktı ''keşke yunan galip gelseydi de halifelik kalkmasaydı.'' dedi. siz çelişkiler silsilesi içinde boğulup giden, uydurma tarih söylemleriniz ile mastürbasyon yapmaya devam eden aşağılık ve zavallı insanlarsınız. kendi kendinize hayali bir tarih yarattınız ve bunu senelerdir bir silah gibi kullanıp insanların beyinlerini yıkadınız. sözde inançlı insanlarsınız, bunun vebalini nasıl ödeyeceksiniz merak içindeyim?

lozan'ın gizli maddeleri ve süresi

lozan'ın gizli maddeleri diye bir şey de yok. 10'dan fazla devletin katıldığı beynelmilel bir konferansta neyi nasıl gizleyerek imzalayacaksınız? gizli antlaşma denilen şey, ancak iki devlet arasında olacak iştir. böyle bütün dünya devletlerinin katıldığı bir konferansta siz hiçbir şeyi gizleyemezsiniz, her şey alenen görüşülür.

lozan 2023'te de bitmeyecek, lozan'ın herhangi bir maddesinde süre sınırına dair bir malumat yoktur. lozan süresiz bir antlaşmadır.

benim şahsi kanaatim, mustafa ismet inönü bu konferans ile birlikte kariyerinin zirvesine oynamıştır ve burada gösterdiği başarılı performansı, başbakan ve cumhurbaşkanlığı olduğu dönemler de dahil hiçbir zaman gösterememiştir. hakkını teslim etmek gerek, ancak doğruları da söylemek -bir tarihçi olarak- benim vazifem. bırakın şu lise tarih bilgilerinden ezberlenen klasik ''bizi 2. dünya savaşı'na sokmadı'' teranelerini. lozan gibi diplomatik bir zaferin yanında 2. dünya savaşı'na girmemek ve bunu başarı olarak ortaya koymak gülünçtür. bi daha söylemem gerekir ki mustafa ismet inönü, kariyerinin en parlak günlerini bu konferansta geçirmiş ve neticesinde zaten mustafa kemal atatürk'ün en az 10 yıl boyunca bir numaralı adamı olmuştur. bu başarı ona yeter.

''lozan'da onursuz bir barış imzaladık. bu ingiltere'nin şimdiye dek imzalamış olduğu antlaşmaların en uğursuzu, en mutsuzu ve en kötüsüdür.'' - sir andrew ryan.

sözlerimi, büyük şef mustafa kemal atatürk'ün sözleri ile bitirmek istiyorum:

''lozan antlaşması'ndaki hükümleri, öbür barış önerisiyle daha çok karşılaştırmanın yersiz olduğu düşüncesindeyim. bu antlaşma, türk ulusuna karşı yüzyıllardan beri hazırlanmış ve sevr antlaşması ile tamamlandığı sanılmış büyük bir yok etme girişiminin yıkılışını bildirir bir belgedir. osmanlı tarihinde benzeri görülmemiş bir siyasal utku yapıtıdır.''

dipnot: konuşma metinlerini alıntılarken sinan meydan'ın kaynaklarından istifade ettim. okuduğunuz için teşekkür etmekle birlikte, paylaşıp yayılmasını ve bilgi kirliliğinin önüne (bilhassa facebook'ta) geçilmesini arzu ederim.