American Psycho Filminde, Patrick Bateman'ın İşlediği Cinayetler Gerçek miydi Yoksa Hayal mi?

Uyarı: Haliyle spoiler içerir.
american psycho... filmi izledikten sonra herkesin kafasını karıştıran "patrick bateman'ın işlediği cinayetler ve suçlar gerçek miydi yoksa kafasında kurduğu sanrılar mıydı?" sorusuna kendimce bir cevap vermek istiyorum.
filmin daha en başında patrick'in psikoz geçiren ve birine gıcık olunca onunla ilgili kafasında bir anda sapkın ve şiddet dolu şeyler hayal etmesine bir örnek görüyoruz. barmen kız bunu hafiften tersledikten sonra sırtını dönüp içki hazırlamaya başlıyor. patrick de kıza uygulamak istediği şiddeti aynada kendisine bakarak sanki kıza söylermiş gibi söylüyor. film boyunca patrick'in işlediği suçlar konusunda dozu her seferinde arttırdığını görüyoruz. filmdeki bir kopma anı var: patrick'in atm'den para çekerken yavru bir kediye denk gelmesi ve atm ekranında "beni kediyle besle" yazısını görmesi. bu atm sahnesinden sonra olanlar gerçek ama patrick'in kafasında abartarak algıladığı gerçekler. yani patrick evet gerçekten de polisle çatışmıştır ama polis araçlarını silahla havaya uçurmamıştır. patrick o an psikoz geçirdiği için bu tabancayla araba patlatma durumu patrick'in olayları gerçekten daha abartılı algılamasıyla alakalı. yani atm sahnesi bize patrick bateman'ın psikoz geçirdiğinde yaşananları kafasında ne kadar abartılı şekilde algıladığını gösteriyor. bu bilgiyle atm sahnesinden önceki sahnelere bakarsanız da yaşananları mantığa oturtabilirsiniz. mesela elektrikli testere sahnesindeki kız korkarak merdivenlerden aşağı inerken patrick'in testereyi ta en üst kattan atarak kızı isabet ettirmesine imkan yok. bu tamamen patrick'in psikoz anındayken kafasında yapmak istediği bir şey. patrick o kızı büyük ihtimalle merdivenlere tam ulaşacakken koridorda yakalayarak testereden geçirdi, sonra da merdiven boşluğundan aşağı attı. sonra da aşağı bakarken "ulan kızı yakalamasaydım böyle merdivenlerden döne döne inecekti, ben de testereyi aşağı bir atıyormuşum, kızı tutturuyormuşum öyle ölüyormuş. hahahah vay be ne biçim olurdu ya" diye kafasından geçen bir düşünce. aynı şekilde paul allen'ı da öldürmüştür ama baltayla değil de belki bıçakla falan öldürmüştür. ya da filmin başındaki evsiz adamı belki aklından geçmesine rağmen bıçaklayarak öldürmedi ama bayılana kadar tekmeledi.
özetle filmde yaşanan her şey gerçek ama bize gösterilen bazı şeyler patrick'in algıladığı şekilde abartılı. aslında izleyen çoğu kişinin "her şey patrick'in kafasında yaşandı" diye algılaması normal. filmin senaristi, yazarı, yönetmeni falan herkes bütün röportajlarda yaşananların hem kitapta hem de filmde gerçek olduğunu doğruluyor ama bizi kasıtlı olarak arada bırakıyorlar çünkü patrick gibi psikoz geçiren insanlar gerçekler ve gerçek olmayanlar arasındaki çizgiyi kaybeder. izlerken bize de aynısı yaşatılmak isteniyor.
filmde her şeyin aslında gerçek olmadığını sanmamızı sağlayan 3 detay var
1) patrick' cinayetlerin çoğunu işleyip kurbanları depoladığı paul allen'in evine gittiğinde evi komple boşaltılmış ve bembeyaza boyanmış buluyor. içeride de bir emlakçı evi gösteriyor. burada sanıyoruz ki patrick aslında kimseyi öldürmedi, hepsi kafasındaydı. hayır. patrick gerçekten de herkesi öldürüp bu evde depolamıştı ama ev o kadar değerliydi ki boş durdukça boşa para gidiyordu. paul allen ortadan kaybolunca yüksek ihtimalle evi kiralayan/ emlakçı eve anahtarla girip evdeki cesetleri gördü ama polise haber vermedi. polise haber verse süreç çok uzayacaktı ve haberlere çıkarsa hem o evin hem de komple bütün apartmanın değeri çok düşecekti. bu yüzden polise haber vermeden cesetleri kendileri temizlediler. evin içinde dolanırkan patrick'e denk gelen ve patrick'in katil olduğunu tuzak bir soruyla hemen anlayan emlakçı burada sistemin ne kadar kirli olduğuna bir gönderme. kadının orada söylemediği ama ima ettiği şey "katilin sen olduğunu biliyorum ama işime engel olmana izin vermeyeceğim. seni de ihbar etmeyeceğim. şimdi defol git ve bir daha da burada gözükme." bu sahnede kadının ceketinin yarısı desenli yarısı beyaz olması da örtbas etme anlamında yapılan ima.

2) diğer bir detay sektreterin patrick'in ajandasını karıştırırken gördüğü cinayet çizimleri. bu çizimler bize gösterildikçe sanki "patrick yapmak isteyip yapamadıklarını buraya çizerek rahatlıyordu" diye düşünmemiz isteniyor ama bu da yine bizi ikilemde bırakmak için yapılan bir şey. adam çizimini de yaptı, cinayetlerini de işledi.

3) son detay da son sahnede patrick'in restoranda avukatını görüp "dün akşam bütün suçları itiraf ettiğim sesli mesaj hakkında ne düşünüyorsun? paul allen'ı da öldüren benim" demesinden sonra avukatın "yaptığın espriye çok güldüm" diye cevap vermesi, hele ki sonrasında "paul allen'la londra'da daha geçenlerde yemek yedik" demesi. şimdi burada iki ihtimal var: filmdeki sürekli isim karıştırma temasından yola çıkarsak bu avukat londra'da yemek yediği birini paul allen'la karıştırıyor, diğer ihtimalde de patrick'e "ne kadar cinayet işlersen işle seni ele vermem merak etme. paul allen'la londra'da yemek yediğimi bile polise söylerim seni desteklemek için" iması yapıyor. ikisi de eşit derecede muhtemel. burada avukatın patrick'e "söylediklerinin espri olduğunu şuradan anladım: patrick bir budaladır. sıkıcı, omurgasız ve kişiliksiz biridir. patrick'in yakın olduğu arkadaşlarından biri bunları yaptı desen neyse ama patrick bunları yapamaz" dediği zaman patrick'in zıvanadan çıkışını izlemek çok keyifliydi. patrick'in o cinayetleri işlemedeki bütün içgüdüsü zaten uslu ve sıradan biri olmadığını ispatlamaktı.
filmin finalinde patrick bateman'ın iç monologuna tanık oluyoruz
"artık aşıp daha da ileri gidebileceğim bir limit kalmadı. kontrol edilemeyen delilerle ve acımasız şeytanlarla aramdaki ortak nokta, sebep olduğum tüm kargaşaya tepkisiz kalarak yaşananları ardımda bırakmam. yaşadığım acı sürekli ve keskin. kimse için de daha iyi bir dünya dilemiyorum. aksine, acımın diğer insanlara da sıçramasını istiyorum. kimsenin kaçmasını istemiyorum. kendime yaptığım tüm bu itiraftan sonra bile bir arınma hissetmiyorum. almam gereken ceza sürekli benden kaçıyor, bu yüzden de kendi hakkımda daha derin bir bilgi edinemiyorum. bu söylediklerimden hiçbir anlam çıkarılamıyor. bu itirafın hiçbir anlamı yok."
“there are no more barriers to cross. all ı have in common with the uncontrollable and the insane, the vicious and the evil, all the mayhem ı have caused and my utter indifference toward it ı have now surpassed. my pain is constant and sharp, and ı do not hope for a better world for anyone. ın fact, ı want my pain to be inflicted on others. ı want no one to escape. but even after admitting this, there is no catharsis; my punishment continues to elude me, and ı gain no deeper knowledge of myself. no new knowledge can be extracted from my telling. this confession has meant nothing."
patrick bateman burada kapana kısıldığını anlıyor. hemen arkasındaki kapının üstünde yazan "çıkış yok" tabelası da tesadüf değil. sistem o kadar çürümüş ki işlediği tüm cinayetlere rağmen patrick'in yaptıklarını arkadaşları, avukatı, herkes görmezden geliyor. patrick aslında içten içe yaptıklarının bilinmesini istiyor, cezalandırılarak yaptıklarının sebebini sorgulamak istiyor ama bir türlü cezasına kavuşamıyor çünkü hem sistem zengini koruyor hem de insanlar kendileriyle ilgilenmekten başkalarının yaptıklarıyla ilgilenmiyor bile. patrick bu noktada çıkışın olmadığını ve kendi içinde deliliğiyle birlikte hapsolduğunun farkına varıyor. kapıda yazayan "this is not an exit" yazısı aynı zamanda kitabın da son cümlesi.
filmin ana teması aslında sistemin çürümüşlüğünü abartılı bir şekilde anlatmak
yani "eğer zenginseniz ve statü sahibiyseniz, seri katil bile olsanız başınız belaya girmez" mesajı epey abartılı şekilde anlatılıyor. filmin diğer bir mesajı da herkesin paraya tapması, paraya ulaşabilmek için de insanların bencilleşmeleri ve başkalarına ait hiçbir detayı umursamamaları. filmde kimsenin kimseyi umursamamasına en büyük örnek kimsenin birbirinin gerçek ismini hatırlamaması ve herkesin isim karıştırması. isim karıştırmaya en büyük örnek dedektifin patrick'e "bir arkadaşınız cinayet gecesi birkaç kişiyle ve sizinle birlikte yemek yiyormuş" demesi. patrick'in arkadaşı büyük ihtimalle patrick orada olmamasına rağmen ya oradaymış gibi hatırladı ya da oradaki başka birini patrick sandı. insanların birbirinden bu kadar haberi yok yani. diğer ilginç detaylar da şirkette çalışan herkesin müdür yardımcısı olması, aynı marka ve aynı renk takım elbiseleri giymeleri, aynı gözlükleri takmaları, sürekli aynı mekanlarda takılmaları, kartvizitlerinin bile aynı olması.
özetle bu film, "patrick'in işlediği cinayetler aslında gerçek değilmiş, hepsini kafasında kurmuş" diyerek basitleştirilecek bir film değil. "her şey hayalmiş" demek, filmin vermek istediği toplumsal çürüme mesajını ezip geçmek oluyor resmen. yine de efsane statüsü verilerek abartılacak bir film de değil bence.
patrick bateman karakteri gerçekten de neden ikonikleşmiş filmi izleyince anlıyorsunuz. sosyopat bir karakteri inanılmaz iyi canlandırmış. insan gibi davranmaya çalışması ama ağzından gerçekleri kaçırması, kendine aşırı iyi bakması, sapkınlıklarından önce müzikle ilgili gereksiz bilgiler verip analizler kasma ritüeli, evinin aşırı derli toplu olması ve dekorasyonun renksizliği, bardak altlığı ve sehpaya kaşık değmemesi konusundaki takıntısı gibi karakteri derinleştiren detaylar çok iyi düşünülmüş. zannedersem aşırı titiz, takıntılı ve anti-sosyal psikopat tiplemesini ilk kez sinemaya bu kadar iyi yerleştiren karakter patrick bateman. bu karakterle birlikte bir sürü buna benzer karakterin daha önü açıldı.
bahsetmeden geçemeyeceğim, filmi izlerken sürekli "ulan christian bale resmen tom cruise taklidi yapıyor" dedim. meğerse christian bale rolüne hazırlanırken esinlenecek birini arıyormuş ve televizyonda tom cruise'un o dıştan aşırı samimi gözüken ama içten içe samimi olmadığını bildiğimiz histerik hareketlerini görmüş. patrick bateman karakterini de tom cruise üzerine inşa etmeye karar vermiş. hatta filmin yazarı bret easton ellis'le bir restoranda buluşmuşlar ve christian bale metot oyunculuğuna sadık kalarak patrick bateman şeklinde davranmış. bret easton ellis o kadar rahatsız olmuş ki christian bale'i normale dönmesi için uyarmış.