Alman Edebiyatının Gelişiminin Tarihi
alman edebiyatı elbette sadece almanya ile sınırlı değildir bu edebiyata dahil olan isviçre ve avusturya da unutulmamalıdır hatta kısmen belçika da bu edebiyata dahildir. ama biz almanya özelinden geneline gitmek istersek;
alman edebiyatı kabaca 8. yy öncesine kadar uzanır ama bu ilk edebiyat yazılı olmaktan ziyade sözlüdür ve tabiatı ile elde bu dönem edebiyatına ilişkin de bir belge yoktur
yavaş yavaş hristiyanlığın da hız kazanması ile birlikte üretilen sözlü eserler de dahil olmak üzere ilk örnekler kilise edebiyatı formunda gelişmeye başlar. almancanın yazı diline evrilmesindeki en büyük etkenlerden birisi de rahiplerin zamanında latince'den yaptıkları çevirilerdir. takip eden süreçte ise kilise edebiyatı ve kahramanlık "şarkıları da" kısmen "yazılı" bir biçimde görülmektedir 9. yy'dan yazılı olarak günümüze ulaşmış hildebrandslied örneğinde olduğu gibi.
arkaik örnekleri geride bırakırsak 1170 yılı horst erdmann'ın da belirttiği gibi orta çağ alman edebiyatının başlangıcı olarak kabul edilir
ancak bu noktaya gelmeden evvel 900 yıllarından itibaren alman ulusu ve dili bir nevi latin baskısına uğramış ve 200 yıl kadar latincenin kabında yoğurulmuştur ancak bu zannedildiği gibi bir körelmeye değil aksine köklü bir filizlenmeye neden olmuştur hoş bu durumun tersini savunmak da ayrı bir konuya kapı açacaktır.
ve malumunuz -diğer avrupa örneklerinde olduğu gibi- şövalyeler şövalyeler şövalyeler
yurtlarından ayrılan şövalyeler'in (haçlı seferleri) yine hristiyanlıktan kopmadan anlatılan destanları uzun bir süre bu sefer almanca olmak kaydıyla anlatılmaya ve yine kısmen neşredilmeye başlanacaktı ki lise sıralarında en az bir kere de olsa duyduğumuz nibelungen bu dönemin eseridir (kökeni elbette çok daha eskiye dayanmaktadır). geçen yıllarla birlikte italya'nın hümanizması avrupayı kasıp kavururken her ne hikmetse almanya'da o kadar da etkili olmayacaktı en azından ilk yıllarda bu etki sert bir şekilde hissedilmeyecekti ta ki o gelene kadar! kim? martin luther baba elbette. martin luther'den sonra yazılanların da çerçevesinde değişme kaçınılmaz oldu zamanla (takribi 100-150 sene içinde) kişisel hikayeler, anlatılar, serüvenler konu edilmeye başlanacaktı ki bunun en güzel örneğini grimmelshausen'in "simplicissimus'un serüvenleri"dir.
aydınlanma dönemine geldiğimizde ise almanya'nın aydınlanma ilkelerine nasıl da kısa sürede ve bağlılıkla uyum sağladığını görürüz
zaten dünden hazır olan almanya kendi sınıf bilincini hemen ortaya çıkaracaktı elbette alt sınıftan bağımsız ve kopuk bir şekilde yeşeriveren felsefenin ışığında ki hepimiz bu ışığın altındaki en çok parıldayacak olan ismi iyi biliyoruz schilleri en çok etkileyen adam: "immanuel kant". ve kant'ın yanına bu dönemde iliştirilmesi adet olmuş bir isim daha çıkar o da ismi zikredilmesi elzem olan "lessing"dir. 18. yy'ın sonu 19. yy'ın başlarına geldiğimizde şimdiye kadar destanlarla, masallarla oyalanmış takip eden süreçte felsefede "zirveyi görmüş" alman yazını nihayet goethe'yi, schiller'i, heinrich von kleist'ı çıkartacak ve alman edebiyatı bilinen anlamıyla "edebiyatlaşacaktı".
19. yy, bilimin parıltılarının en keskin hissedildiği yüzyıllardan birisi olarak idealist daha doğru tanımlamak gerekirse "klasik-romantik" dönemin sonu olmaktadır
bu dönem (1848'in de büyük etkisiyle) "edebi gerçekçilik" dönemidir. ahiret, aşkınlık, idealist fikirler eserlerde eskisi kadar yet etmeyecektir bunun yerine ihtilal, sınıf bilinci, yeni ahlak anlayışı gibi kavramlar üzerinde dönüp durulacaktır ki bunun ilk örneklerinden bir iki tanesi; heine'nin yol yazıları ve börne'nin paris mektuplarıdır. nietzsche, weber, marx derken bir devir daha kapanacak ve alman edebiyatı kapılarını modern dünyaya açacaktı...
büyük muharrirler dönemi
bu dönemi thomas mann ile başlatmak kesinlikle abes kaçmayacaktır zira alman edebiyatının belki de -büyük bi' çoğunluğa göre- goethe'den sonra en büyük ismi thomas mann'dır kaldı ki bana göre thomas mann goethe'nin hemen yanında yer almaktadır.
bu dönemden bir iki isim vermek gerekirse:
heinrich mann
gottfired benn (bu arkadaşın "edebiyat dünyayı değiştirebilir mi" üzerinden bir söyleşisi vardı ki bulursanız okuyun olmadı ben sözlüğe eklerim)
bi tık daha ileriye sararsak:
ekspresyonist tayfadan
kasimir edschmid
george kaiser
kurt pinthus
viyana ekolünden:
stefan zweig
avusturya takımından:
joseph roth
aşağı saksonya'dan bir isim geliyor kim kim kim
remarque! ama ilk yıllarda "remark"tı fransız geçmişi onu "que"leştirdi.
20. yy'ın en tanınan isimlerinden birisi de burjuva toplumunu ve onun getirdiği tüm dünya görüşünü-değerleri reddeden "bertold brecht"tir kuşkusuz. yoksulluk, sınıf ayrımları, ekmek kavgası gibi konularla bolca ilgilenen brecht'in amacı o günün gerçeklerini anlatmakla yetinmeyip seyirci üzerinde de etki oluşturmaktı diyebiliriz bunun için mutlaka bakınız: yabancılaştırma efekti.
tüm bu yazılanların dışında bi' kaç isim daha vardır ki kendileri ayrı bir yazının konusu olacaklardır:
franz kafka
robert musil
hermann hesse
herman melville