Abdullah Öcalan'ın MİT Elemanı Olduğu İddiası Nereden Çıktı?

2019 yılında Abdurrahman Dilipak tarafından dile getirilen bu iddiayı derinlemesine inceliyoruz.
Abdullah Öcalan'ın MİT Elemanı Olduğu İddiası Nereden Çıktı?

bu iddiayı gündeme getiren 2019 yılında abdurrahman dilipak'mış. dilipak ciddiye alınacak biri değil ama içinde bulunduğu cenahta çıta o kadar yerlerde ki; dilipak bile ''akil adam'' veya ''kanaat önderi'' olarak görülebilir. 1972 tarihini vermesinin nedeni de öcalan'ın o tarihte ''şafak bildirisi'' olayına karışması ve soluğu mamak askeri cezaevi'nde alması zannedersem.

öcalan ve mit konusuna gelirsek; merhum uğur mumcu'dan da evvel bu konudaki ilk sorgulamalar örgüt bünyesinde yapılmış aslında. örgütün karadenizli isimlerinden haki karer, öcalan'ın kesire ile ani yakınlaşması(kesire, o aralar ismet k. adında bir gençle berabermiş ama öcalan'ın ısrarlı çabaları sonucunda gruba dahil olmuş. öcalan o işi de bölmüş anlayacağınız.) ve kesire'nin babası hakkındaki iddialar üzerine ankara'daki arkadaşlarına bu konunun sorgulanmasını isteyen mektuplar gönderdikten sonra ''beş parçacılar'' olarak bilinen ''sterka sor'' grubundan alaattin kapan tarafından antep'te öldürülmüş. daha sonra kapan da apocular tarafından infaz edilmiş.

yine örgütün fis köyü'ndeki(şimdiki adı ''ziyaret'') toplantısında da bulunan isimlerden mehmet turan'ın öcalan ile pilot necati arasındaki ilişkiyi gündeme getirmek isteyince infaz edilip ''avrupa'da görevlendirildi.'' denilerek o dönem ölümünün üstünün örtüldüğü iddia ediliyor.

öcalan ve kesire konusunda ön plana çıkan meşhur kayınpeder ali yıldırım ise esasen tunceli/mazgirt kökenli ama bir kadın mevzusu yüzünden elazığ'ın karakoçan ilçesine yerleşiyorlar. 


çevresinde devlet yanlısı görüşleriyle bilinen ve elazığ'da arzuhalcilik yaparak geçinen yıldırım'ın mit'in öncülü mah ve daha sonra da mit'e ''haber elemanı'' olarak yardımcı olduğu konuşuluyor. bu konudaki en önemli noktalardan biri ise yıldırım'ın hürriyet gazetesi'yle yaptığı bir röportajda ''kesire'yi 18 yaşına kadar ben büyüttüm, ondan sonra kızımı devlete verdim.'' demesidir. aslında yıldırım, kızını ankara'ya okumaya gönderdikten(''devlete verdim.'' sözünün anlamı bu.) sonra birkaç yıl doğru düzgün görememiş, öcalan'la evlenmesine de karşı çıkmıştır. tabii bizim millete sorarsan ''ya kayınpederi mit'çi canım ya!'' diye ahkâm kesmekten geri durmaz, sanki bunların normal bir damat-kayınpeder muhabbeti varmış gibi. kaldı ki kesire de öcalan'a fazla katlanamamış haliyle, soluğu isveç'te almış.

kesire ile ilgili dikkat çeken noktalardan biri de ''cuma'' kod adlı cemil bayık'ın(öcalan, şimdilerde robinson crusoe olduğu için yancısının ''cuma'' olması da cuk oturdu.* cemil bayık da ilginç bir portre bu arada. bildiğim kadarı ile kardeşlerinden ahmet de kendisi gibi örgütteyken diğer bir kardeşi kuran kursu hocası, bir başka kardeşi de elazığ askeri hastanesi'nde aşçıymış o dönem.) kesire'nin ajan olduğuna dair iddialara ilişkin bir araştırma yaptırması ve toplanan bilgilerin esrarengiz bir şekilde ortadan kaybolması hususudur.

öcalan'ın okul hayatı ve tapu kadastro memuriyeti dönemindeki enterasan olaylar ile pilot necati hususunu merhum uğur mumcu'nun yarım kalan son araştırması olan ''kürt dosyası'' kitabında detaylıca okuyabilirsiniz zaten, ben tekrarlamayayım.

en başta bahsettiğim türkiye fikir ajansı ve refik korkud yiğitbaş konusu ise gazeteci avni özgürel'in 2003'te neşe düzel'e verdiği röportajla gündeme gelmiş. özgürel; 90'lı yıllarda , o dönem çalıştığı panorama dergisi adına gittiği bekaa vadisi'nde, basın mensuplarına röportaj veren öcalan'la karşılaşmalarında öcalan'ın tanıdık geldiğini fark etmiş ve bunu da öcalan'a iletince öcalan konuyu geçiştirmiş.

özgürel daha sonra tanıdık gelen öcalan'ı; 70'li yıllarda ankara'nın kızılay semti'nde, şimdiki adıyla şehit adem yavuz sokak olarak bilinen muhitte yer alan ve adnan menderes döneminde örtülü ödenekten para aldığı adeta 27 mayıs ihtilali'nin yüzü haline gelen merhum alparslan türkeş tarafından açıklanan, refik korkud yiğitbaş'ın kurduğu türkiye fikir ajansı'nda gördüğünü hatırlamış. refik korkud ilginç bir figür, zira türkiye'de özel harp denince ilk akla gelen isimlerden biri olan daniş karabelen ve kıbrıs'ta türk mukavemet teşkilatı'nı kuran kadrodaki bir başka özel harpçi olan ismail tansu(''aslında hiç kimse uyumuyordu'' adında muhteşem bir kitabı vardır, tmt ve kıbrıs konusunda.)'nun kardeşi ziya tansu başta olmak üzere bu konudaki önemli isimlerle bağlantıları var. sahibi olduğu ajans da özellikle komünizm karşıtı bildiriler basıp dağıtıyor. özgürel de bu veriler ışığında ajansın ve refik korkud'un mit'le bağlantılı olduğu kanısına varmış. aslında bu da bizi mit'ten ziyade seferberlik tetkik kurulu (sonraki adıyla özel harp dairesi) ve onun esas nüvesi olan gladio'ya götürüyor. zaten 12 eylül'ün perde arkasında hangi ülkenin olduğu düşünülürse, öcalan'ın temmuz 1979'da, yani darbeden aşağı yukarı 1 yıl kadar önce ebu cihad'dan davet aldığını söyleyerek, ethem akcan'la beraber katır sırtında suriye'ye geçip ayn el arab ve şam'a gitmesi, oradan da bekaa'daki helve kampı'na geçmesi de onu kimlerin kollayıp koruduğu hususundaki dikkat çekici noktalardan biridir.

öcalan ve mit hakkındaki bütün iddiaların temelleri bunlara dayanmakla birlikte bir de devletin ayrılıkçı kürt gruplarını kontrol altında tutma konusuna değinmek lazım. kuk, rızgari, ala rızgari, kawa, denge kawa, tekoşin, komal vs. grupların, o dönem ''apocular'' olarak bilinen öcalan ve yancıları tarafından ortadan kaldırılmaya çalışılmasının nedeni iddia edildiği gibi bunların devlet eliyle temizlenmesinden ziyade öcalan'ın egosu ve bu işin doğasında bulunan pastadan en büyük payı kapma yarışının sonucuydu aslında. zaten devletin bu yapılardan çok daha büyük bir sorunu vardı, o da dev-genç'ti. bu yüzden de apocular, önce rakiplerini temizledi, sonra da büyümek için izlediği strateji çerçevesinde feodal düzenin kılcal damarlarına kadar işlediği bölgede, toprak ağalarına başkaldırı kisvesi altında destek toplamaya yöneldi. gerisini biliyorsunuz.

durum aşağı yukarı bundan ibaret olmakla beraber ortada asla gözardı edilemeyecek bir gerçek var:

öcalan; görüp görebileceğiniz en kaypak ve narsisist adamlardan biridir. kendisini, adını beraber anmanın bile diğerlerine hakaret olacağı dini ve siyasi figürlerle kıyaslayacak kadar da gerçeklikten kopuktur. (zaten son kullanma tarihi 25 yıl önce geçmiş birinin gündemi bir şekilde meşgul etmesi bile abesken son günlerde olayın geldiği nokta ise apayrı bir başlığın konusu.)

bu profildeki bir adamla da, başlıkta genel olarak yazılan şekliyle (yok ''mit ajanıymış da devlet bilerek örgüt kurdurmuş'' zırvası), mit değil hiçbir servis çalışmaz ancak lüzum görülürse dönem dönem kullanma niyetiyle yaklaşabilir. tabii öcalan da ortalıkta ''bakın bunlar beni kullanmaya çalışıyor ama aslında ben onları kullanıyorum!'' diye hava basar; o kadar!

konuyu aklımda kaldığı kadarı ile değerlendirmeye çalıştıktan sonra ufak bir tavsiye vermeden geçmeyeyim: çok fazla kurtlar vadisi falan izlemeyin, iyi gelmiyor belli ki!