ABD'de Kahve Dükkanı İşleten Birinden, Yurt Dışında Türk Olmaya Dair Tertemiz Bir Yazı
yaklaşık 3 yıldır amerika'da yaşayan bir birey olarak, geneli avrupa'da yaşayan vatandaşlarımızın "türk olmasak daha iyiydi" demelerine katılamıyorum (avrupa'da yaklaşık 16 şehire gittim ama uzun süre kalmadığım için gözlemlerim elbet yetersizdir, ama belki de haklılardır; ırkçılığa maruz kalıyorlardır ve söylemleri bundandır diye tahmin ediyorum).
kendimden bahsetmek gerekirse, atalarımızdan birinin adını kahve dükkanıma vererek türk kimliğimi hiç saklamak zorunda kalmadım ve gururla aksettirdim. "türkiye güvenli bir yer mi? tatile gitmek istiyoruz" diyen amerikalılara bilet aldırıp türkiye için yaptığım "ziyaret edilmesi gereken yerler" listemi kendilerine takdim ederek, tatil dönüşlerinde ellerinde lokumlarla ziyaretime gelmelerini izledim.
uzun uzun türk kahvesinin tarihini anlattım, demleme workshopları yaptım. türkiye çöl mü diyen cahiliyle de sohbet ettim "göbeklitepe'yi biliyor musun? hiç gittin mi?" diyen entelektüellerinden de utanarak (çünkü gitmemiştim, ama olsun en azından öğrendim) istifade ettim. ramazan ayında hayırlı ramazanlar "size ailecek hediyemiz, iftarda yersiniz" deyip kurabiye veren dostlarım da oldu, "şu pepperoni (domuz sucuğu) pizzayı bir kere yesen tanrıya domuzu yarattığı için şükredeceksin" diyen dostlarım da.
el ele tutuşup dua ettiğimiz (içimden üç kulhü bir elham okudum), beni çok sevdikleri için hristiyan olmaya (kendi tabirleriyle kurtuluşa ermeye) davet eden dostlarım da oldu, bir gün kapanışta "istersen sen kal anahtarı çıkarken kapının kenarına koyarsın" dediğimde, "bunu nasıl yaparsın, bana nasıl bu kadar güvenebilirsin" deyip benden "en çok nasıl zarar verebilirsin? hiçbir şey benim değil içerideki, her şey bir emanet, canım dahil" cevabını alıp ertesi gün bana "islamı anlatan birkaç kitap önerir misin" diyen dostlarım da (sorduğu zor sorular sayesinde dinimi biraz daha araştırıp, kaç tane ayeti okuyup anlamaya çalıştığımı anlatamam).
harvey kasırgası zamanında dükkanımı evsizlere barınak olarak açtığımdan dolayı ve kocaman bir alan içerisinde açık olup internet ve taze kahve-yiyecek bulunabilecek bir mekan bulabildikleri için , olayın üzerinden aylar geçtikten sonra beni ailemle markette görüp, sarılıp size müteşekkiriz diyenler de oldu, besiktasdervisi "biliyor musun türk olduğun için senden alışveriş yapmayan çok arkadaşım var" diyenler de fakat hiç ama hiç gocunmadım ve üzerime de almadım bu sözleri, dolayısıyla üzülmedim de...
sabahları günaydın diyerek içeri giren amerikalı müşterilerim de var, türkçe öğrenip komik cümleler kuran amerikalı beşiktaş taraftarı çalışanlarım da. geçenlerde köşe yazarı bir müşterim dünya üzerindeki iyi müzik grupları ile alakalı bir yazı yazacağı için bana "türkiye'deki iyi sanatçıların listesini her müzik dalında bir temsilci olacak şekilde yazar mısın?" dedi, ben de neşet ertaş'tan fazıl say'a varan bir liste yapıp verdim, birkaç zaman sonra houstonpress'teki yazısında pentagram'a yer ayırışını gururla okudum, bu haberi pentagram grubu ile paylaştım, kendileri de instagram'da hikaye olarak paylaştı.
elimde her zaman bir hediye ile gittim insanlara. çoğunlukla kahve oluyordu bu, o yüzden de coffeeman dediler adıma, çok da hoşuma gitti ne yalan söyleyeyim... radyo programına da davet edildim, houston'un önde gelen dergilerinden birinde röportajım da yayınlandı, hatta öyle ki; bir gün mtv bile gelip, bir programını grammy ödüllü sanatçı elle king ile beraber dükkanımızda çekti. kısa sürede birçok insan tanıyıp istisnasız hepsinden de saygı ve iyilik gördüm. bulunduğum yerden 3 saat uzaklıktaki bir mesire yerinden rezervasyon yaparken e-mail adresimi verdiğimde şirket isminden tanıyıp "aa siz orada mı çalışıyorsunuz, biz ailecek çok seviyoruz sizi" diyenler mi dersin, markette alışveriş yaparken "oo coffeeman is here" deyip yan kasadan gelen benimle tanışan insanlar mı...
yanlış anlamayın lütfen; maksadım kendimi övmek ve reklam yapmak asla değil, ben ankaralı bir memur çocuğu, mardinli bir ailenin damadıyım. reklamımı yapacak bir yanım da yok, hani kasmam kendimi, sadece şunu vurgulamaya çalıştım: milletiniz, ırkınız, dininiz hepsi aslında sizin bilip içselleştirdiğiniz şeyler, dışarıdaki insanlar sizi duruşunuzla, kendinize olan güveninizle, saygınlığınızla, dürüstlüğünüzle yargılıyor. o sebepten, aslında önemli olan bu kimlik bilgilerinden ziyade sahip olduğunuz ahlak ve kendinizle barışık olma durumudur. kendisi ile barışık olup etrafına, çevresine değer katan insanlar olmalıyız ki saygınlık görelim...