2023'ün En İyi Filmleri Listelerinde Bol Bol Göreceğiniz Bir İş: Are You There God? It's Me, Margaret.
are you there god? it's me margaret... ne denebilir ki? güzel, hem de fazlasıyla güzel bir film bu. 2023 yılının şu ana dek izlediğim en iyi filmlerinden biri. yıl bittiğinde, "senenin en iyi filmleri" listelerine girmesi kesin gibi. yapım, ödül törenlerinden de eli boş dönmeyecektir. 11 yaşındaki margaret'in öyküsü, sımsıcak, eğlenceli ve samimi.
judy blume'un 1970 tarihli aynı adlı romanından uyarlanan film, senaryosunun da yazar blume ile birlikte, filmin yönetmeni kelly fremon craig tarafından yazıldığı bir proje. yönetmen craig'in ikinci uzun metraj filmi olan yapım, yönetmenin ilk filminde olduğu gibi, yine genç bir kızın (bu sefer daha küçük yaşta), ilk ergenliğe geçişteki sosyalleşme ve büyüme işaretleriyle baş edebilme çabasını anlatıyor. film için şöyle bir tanımlama yapabilirim; geçen senenin kaliteli yapımlarından paul thomas anderson imzalı, licorice pizza nın daha iyisi. çünkü o filmden daha somut, daha eğlenceli ve daha samimi.
yazının bundan sonrasını, hikaye ile ilgili detaylar barındırdığı için, spoiler başlığı altında yazalım;
Uyarı: Bu noktadan sonrası spoiler içerir.
söz konusu olan çocuk nerede yaşarsa yaşasın, "taşınma" her zaman çocuklar için bir üzüntü sebebidir. eviniz ve odanız değişecek, mahalleniz değişecek, okulunuz değişecek ve tabii en önemlisi de arkadaş çevreniz bile "mecburen" değişecek. hepimiz şunu gayet iyi biliriz ki, çocuk kalbi ile kurulan arkadaşlık bağları, hiçbir şeye benzemez. o sıralar arkadaş olduğunuz kişiyle, sanki ölene kadar arkadaş kalacağınızı düşünürsünüz. dolayısı ile ayrılmak zorunda kalmak, her çocuk için kırıcı bir tecrübedir. büyük usta hayao miyazaki 'nin 2001 tarihli başyapıtı spirited away'deki küçük chihiro gibi, margaret da benzer mutsuzluktadır.
babasının işi dolayısı ile new york'tan new jersey'e taşınmak zorunda kalan 11 yaşındaki margaret, yeni taşındığı evine çat diye giren, nancy ile arkadaş olur. nancy'nin erkek kardeşiyle de tanışan ve o'na karşı yüreğinde kıpırtı oluşan margaret'in değişik bir huyu vardır. margaret günlük tutmamakta, günlük tutmak yerine o gün ne yaşadıysa, tanrı ile konuşup, içindekileri tanrıya dökmektedir. bunu bir diyalog olarak gerçekleştirmekte ve tanrının o'nu dinlediğini düşünmektedir. dolayısı ile margaret'in yaşadığı her olaydaki hislerini sadece mimikleri ve jestleriyle değil, günlük tanrı monoloğuyla anlarız.
günlük tutmak demişken, 2001 yapımı bridget jones's diary filmini hatırlayalım. yetişkin bridget'in tuttuğu günlük, o dönem özellikle kadın seyirciler arasında çok popüler olmuştu. bu filmdeki margaret'da işte bridget jones'un ilk ergenliğe giren hali gibidir. elbette bridget yetişkin bir kadın olarak, daha büyük sorunlarla baş etmek durumundadır.
yahudi bir baba ve hıristiyan bir annenin tek çocuğu olan margaret, bu iki din konusunda arada kalmıştır. bazen yahudilerin havrasında dini ritüellere katılır, bazen de şapelde hıristiyanlarla şarkı söyler. ancak her iki dinden hangisini seçmesi gerektiği konusunda kararsızdır. ailesi de, seçimi o'na bıraktığı için, ailesine de din seçimi hususunda açılmaz. işin içine, ait olduğunu düşündüğü dini bulmaya çalışan çocuk girdi mi, aklımıza tabii ki hemen ang lee'nin 2012 tarihli filmi, life of pi gelmektedir. o filmde de pi, kendini bir kültüre ait hissetmeye çalışmakta ve film boyunca bunun için çaba sarf etmektedir.
margaret, mahallesindeki ilk yeni arkadaşı nancy'nin evinde ve nancy'nin önderliğinde, gizli şeyleri konuştukları bir gruba katılır. 4 genç kız, ergenlik hakkında her şeyi konuşur. göğüs büyütme egzersizleri, sütyen takma, ilk regl tecrübesi ve erkeklerin cinsel organları gibi. ayrıca aile büyüklerinden birinin regl kanı kokusunu, "barfiks demirine" benzetmesine de epey güldüm :)
sınıflarında çok da beğenilmeyen bir çocuğun daveti üzerine evine, abartı biçimde süslenip giden 4 kız arkadaş, orada oynadıkları oyunlarla ilk heyecanlarını yaşarlar. şişe çevirme ve tuvalette 2 dakika oyunları, kızların karşı cinsle ilk öpüşme deneyimlerini yaşamaları ile sonuçlanacaktır. (bu sahnedeki genç oyuncu zach brooks'un, terminatör 2'nin çocuk yıldızı edward furlong'a benzerliği baya şaşırtıcı.)
babaannesine çok bağlı olan margaret'in, kendisinin ufkunu açan değerli hocasının konuşmasıyla, anne tarafı büyükleri ile de görüşmek istemesi, filmin kırılma noktasını teşkil ediyor. çünkü margaret'in annesine ısrarı sonucu anlıyoruz ki, görüşmemelerinin sebebi uzaklık değil, dede ve ninesinin, yahudi bir damat ve torun istememeleri. küçük margaret'in kendi evlerinde iki ailenin karşılaşıp, beraber yemek zorunda kaldığı sahne muhteşemdi. bir kız çocuğunun önünde en son yapılması gereken, din kavgası. "sen, yahudi bir kızsın!", "hayır! annesi hıristiyan olan insan nasıl yahudi olabilir?". koca koca insanlara en güzel cevabı veren margaret, bu sahnede adeta o'nlara yaşam dersi veriyordu.
ailesindeki bir çok kadının görece geç yaşta menstrüasyonunun başladığını öğrenip, kendisinin çok geç kalacağından korkan margaret'in, filmin sonunda aniden tuvalette gördüğü renk ile sevinçle annesine sarılması çok duygusaldı. gereksiz yere telaşa kapıldığını anlayan çaylak genç kız margaret'in, filmin sonunda seslendiği tanrıdan cevap alması ve o'na teşekkür etmesi de, mükemmel bir film sonuydu.
Spoiler bitti.
filmde önceleri kimseye hayır diyemeyen daha sonra hayır demeyi öğrenen anne barbara rolündeki rachel mcadams'ı ağzım açık izledim. bizlere adeta oyunculuk resitali sunan mcadams, bu filmle mutlaka ödül ve adaylıklar alacaktır. babaanne rolündeki kathy bates zaten çok tecrübeli ve oscar ödüllü bir oyuncu. bu filmde de şaşırtmamış. filmin merkezine konumlanan margaret rolünde genç oyuncu, abby ryder fortson da oldukça başarılı. güzel bir kariyer abby'i bekliyor diyebiliriz. ayrıca uyarlama senaryo ve daha bir çok önemli dalda film, oscarlara göz kırpıyor. yönetmen craig, bu filmle beraber, "eserleri takip edilmesi gereken yönetmenler" listelerinde yer alacaktır.
are you there god? it's me margaret ; makul süresi ve dramasının yerli yerinde ve dozajında verilmesi ile çok başarılı bir film. kaliteli oyunculuklarla süslü olan ve doğallığı ile öne çıkan bu güzel filmi, sadece kadın seyircilere değil, kaliteli film izlemeyi seven tüm sinema severlere öneririm.