2010'larda NBA'i Domine Eden Golden State Warriors'un Detaylı Tarihi
gelin biraz golden state warriors geçmişi konuşalım
bu franchise nba'e ta 1946'da philadelphia warriors olarak girdi. sonra 62'de san francisco'ya taşınıp san francisco warriors oldu. sonra 1971'de bir imaj değişikliğiyle golden state warriors oldu. buradaki golden state california'yı temsil ediyor. golden state adıyla 1975'teki nba şampiyonluğu dışında şampiyonluğu yok (philadelphia'da iken 47 ve 56'da şampiyon olmuşlar). 70'lerde playoffların ileri boyutlarına giden bir takımlar. ama 77'den itibaren ta 2014'e kadar çoğu dönem son derece vasatlar. çoğu zaman playoff'a girememiş, kötü yönetimi ve hamleleriyle destan olmuş bir ekipler.
80'lerde bir nba efsanesi diyebileceğimiz bernard king'in yolu buradan geçiyor
hatta ilk burada all-star oluyor. all-star olduğu sene de takımdan ayrılıyor. 80'lerde joe barry carroll (pivot), purvis short (forvet), sleepy floyd (oyun kurucu) gibi etkili isimlerin yolu bu takımdan geçiyor. aslında yetenekli çocuklar ama pek bir aşama kaydedemiyorlar. bu kuşaktan sonra ise 80'lerin sonunda 90'ların başında dönemin rapçisi run dmc'den apartma bir kelime oyunuyla, run tmc olarak adlandırıldıkları yılların oyuncuları var. bu tmc'nin t'si m'si ve c'si, her biri birer yıldız olmuş, nba'e damga vurmuş isimler olan tim hardaway, mitch richmond ve chris mullin. mullin 85'te draft edilmiş, 15 yıl üçlükleriyle nba'in en sıkı üçlükçülerinden olmuş bir eleman. hardaway, 89'da gelmiş koca ve yuvarlak kafası ile hatırlarsınız, crossover hareketlerinde üstat, sıkı asistçi (10'a yakın asist ortalaması yakalayıp bu alanda nba'de liderliğe oynadığı sezon çok), yaratıcı bir oyun kurucu, iyi penetreci, belirli bir ölçüde şutu da var, komple bir adam.. mitch richmond, 88'de gelmiş, sağlam skorer - içeriden de atabiliyor penetre edip, şut da atabiliyor; defansif ölçütlerde de kötü değil. mullin nba'in belki gelmiş geçmiş en sıkı üçlükçülerinden. bu backcourt'un coştuğu yıllarda ön taraf ve kadro derinliği ise son derece vasat kalıyor gsw'nin. yani bu üçünü al, gerisini de naparsan yap. öyle bir takım oluyorlar bir süre. özellikle nba takımlarının pivotlara ve içeriden oyuna çok bağımlı oyun sistemini benimsediği yıllarda, doğru düzgün uzun forvet ve pivotlara sahip olamıyorlar (bi ara sakat döneminde ralph sampson geliyor ama artık fazla sakat o dönem iyi oynamak için) hal böyleyken mullin ve richmond'un her maç 20-25 sayı atmaları yetmiyor. koçları da overrated don nelson; ki ilerleyen yıllarda franchise'ın içine edecek.
bu run tmc döneminde bu ekip, playoff'a bir kalıyor bir kalamıyor
kaldılar mı en az 2. tur görüyorlar, ama bir sene kalırsa ertesi sezon mutlaka kalamıyor. göze hoş gelen bir basketbol oynuyorlar ve bundan da ünleniyorlar. ancak ön taraf zayıf. tmc iyi de kalan boş. 88-89 ve 90-91'de playoff ikinci turuna kadar çıkarken, 89-90 ve 92-93'te çıkamıyorlar (91-92'de de ilk turda eleniyorlar). bu yıllarda tmc'nin yanında katkı sağlayan isimler terry teagle, rod higgins ve hatrı sayılır bir vakit gsw'de kalan litvanyalı sarunas marciulionis. ama bunlar dışında bench'in kalanında hiç düzgün katkı alamıyorlar. bu yıllarda mario elie, tyrone hill gibi isimler de gsw'den geçiyor ama burada pek kalmıyorlar, katkıları ilerleyen yıllarda başka takımlara olacak.
90-91'de tmc'nin her biri inanılmaz istatistikler çıkarıyorlar (her biri 22-26 sayı arası karşı potaya bırakıyor her maç). sırf bunların itelemesiyle (zira katkı yok başka yerden) lakers'a gelene kadar playoff ikinci turuna kadar ilerliyorlar. 91-92'de 55-27 ile çok iyi bir derece yakalıyorlar. ama ilk turda sonics ifadelerini alıyor.
şimdi bu noktada don nelson fenomenine değinmemiz gerekiyor
büyük usta, süper deha gibi sıfatlarla anılan bu elemanın (socrates ekibi bile böyle anıyor programlarında) ne kadar tırt hareketlerle franchise öldürdüğüne beraber tanıklık edelim.
88'de bu eleman o dönem genç olan john starks'ı kadroya katıyor. bir sene takımda öyle duruyor. sonra cba'e gidiyor. sonra knicks'te parlıyor. alton lister, dikkat edin, arkamdan tekrar heceleyin, alton lister (vasat bir nba pivotu, ki gsw'de de pek oynamadı) karşılığında draft hakkı veriyor seattle'a. o hakla daha sonra gary payton seçilecek. ancak esas flaş darbesini 91'de vuruyor nelson gsw'ye. mitch richmond gibi bir starı, tırtlığıyla ünlenen billy owens karşılığı sacramento'ya takas ediyor. elinde bir adet süperstarın var, ne diye gidip ne olacağı belli olmayan bir adet kısa forvete takas ediyorsun sen bunu? kaldı ki elinde aynı pozisyonda zaten mullin var. yok efendim ribaund alıyormuş..aldı işte ribaund, franchise'ı çöp ettin. takasın ne kadar başarılı olduğunu ve don nelson'un hikmetinden sual olunmaz dehasını istatistiklerle kıyaslayalım (kısa forvet owens'ın kariyeri : pek çok sakatlıklarla dolu dönemler, 11.7 ppg, 6.7 rpg, 2.8 asist - şutör gard richmond'un kariyeri: istikrarlı skor üretimi ve komple oyun, 21.0 ppg,3.9 rpg, 3.5 asist -- ha bir de hall of fame'e girdi). daha ilerleyen zamanlarda yine deha kokan hareketleri olacak, onlara da değineceğiz. yaktım çıranı donnie.
richmond'u gönderdiğinin ertesi yılı olan 92-93 sezonunda bu hareketlerinin meyvesini playoff'a kalamayarak topluyorlar
bu arada o yıl, yine ballı bir draft'te latrell sprewell'i seçiyorlar. sprewell biraz arıza bir herif, ama azimkar, savunması iyi, hücumda içeri penetreleri sıkı. atletik bir eleman. şut yüzdesi hiç kötü değil. 94'ten itibaren de all-star olacak. hardaway-sprewell-mullin üçlüsüne karşın takımın geri kalanından yeterli katkı alamayınca bir playoff daha hayal oluyor. daha önceki draftlerde de chris gatling ve victor alexander'ı seçmişlerdi; ki alexander'ın pek bir numarası olmayacak - gatling'in de genel olarak tek vasfı uzun yıllar nba'de field goal yüzdesinde liderlik tablosunda yeri olması olacaktı (geldi mi atıyor adam pota altında yani - ama başka bir özelliği yok). sprewell ile aynı sene avrupa basketbolu duayeni sasha danilovic de gsw tarafından seçilecekti ama ilerleyen yıllarda gsw değil, miami ve dallas için ter dökecekti.
sonra 93 yılında donnie, draftten 3. sıradan anfernee hardaway'i seçiyor. onun yanında üç ayrı 1. tur draft pick gönderip (ki bunlarla ileride mike miller, todd fuller ve de sıkı durun, vince carter da seçilecek), 1. sıradan seçilmiş chris webber'ı takıma getiriyor. webber uğruna aslında sıkı sayılabilecek bir bedel ödeniyor. ama webber gençliğinde de parlak bir çocuk. yani potansiyeli biliniyor, rağbet görüyor.
93-94 kadrosu webber'ın da katılımıyla manyak bir şey oluyor. birkaç sene sonra denk gelse şampiyonluk potansiyeli var bu kadronun öyle diyeyim. hardaway-mullin-sprewell-webber... hepsi yetenekli çocuklar. ama hardaway, ağır bir sakatlıkla 93-94 sezonunun tamamını sakat geçiriyor. o nedenle sıkı bir darbe alıyorlar. ama onun yerini o sezon avery johnson (sonraki yıllarda şampiyon spurs kadrosundan biliyorsunuz) kısmen dolduruyor (ki avery'i de hemen ertesi sezon kaybedecekler -adam da spurs'e yıllarca acayip katkı yapacak). takım playoff yapıyor fakat ilk turda dönemin ağır topu barkley, majerle, johnson gibi isimlere sahip suns tarafından eleniyor.
94'te seattle ile yapılan bir takasta şutör byron houston ve epeydir takımda 6.adam rolünü üstlenen marciulionis bir takasla gönderiliyor, yerlerine ricky pierce ve carlos rogers geliyor - ki bu takasın gsw'ye pek faydası olmuyor.
1994'te donnie kendi kafasınca birtakım yeniden yapılandırmalara giriyor
webber'le takışmış durumda. webber arıza bir tip biraz ama öyle idare edemeyeceğin tür bir şey de denemez, zira her takımında sonradan yıllarca oynadı. kasım 1994'te donnie, bu yeniden yapılandırma hamlelerini tek tek yapıyor. uğruna richmond'u yolladığı owens ve danilovic'i lübnanlı pivot rony seikaly karşılığında miami'ye gönderiyor. böylece aklınca takımın yıllardır yaşadığı pivot problemini çözüyor. fakat seikaly gelip sakatlanacak ve sezonun yarısında oynayamayacak, bir de hem skor hem ribaund istatistikleri ciddi ölçüde düşecek, 2 sene sonra da takımdan ayrılacak. sonra bir de genç yıldızı webber'ı facia bir takas ile, tom gugliotta karşılığı washington'a gönderiyor (bu takasla bir dizi draft hakkı alıyor ki, bunların bir kısmı eski takaslarda verdikleri ve sonra geri başka takımlara verecekleri haklar - mesela 98'de vince carter'ın seçileceği draft hakkı). gugliotta'nın da istatistikleri gsw'ye geldiği gibi dip yapacak zaten, takım onu da birkaç ay sonra sepetleyecek (minnesota'ya, ünlü draft bustlarından donyell marshall karşılığında). takım 1994'e ise berbat başlıyor.. 5 kere all-star olmuş yıldızları mullin'in de sakatlığı mevzubahis olunca, hardaway ve sprewell'in olumlu performanslarına karşın 94-95'i de berbat bitirecek zaten (26-56). bütün bu berbat sezon içinde donnie'ye artık "yeter be" diyor ve şutluyorlar. işte franchise'ın kaderini değiştiren nokta burasıdır diyeceğim de o da olmuyor.. donnie gitse de franchise'ın makus talihi uzun yıllar değişmeyecek. ama tırt üstat don nelson ile gsw'nin yolları sonunda ayrılıyor. uzun yıllar boyunca getirdiği hayal kırıklıklarıyla beraber donnie, bir süre tatile gidip sonra dallas'ta göreve başlayacak...
95-96'ya girerken koç olarak eski portland'lı rick adelman geliyor
95 draftinde 1. sıra hakkına sahipler. ve gidip uzun forvet joe smith'i seçiyorlar. kendisi de uzun yıllar nba'de 1. sıradan seçilen en kötü oyuncular arasında anılacaktır. takıma chicago'dan bildiğiniz b.j. armstrong ve portland'dan bildiğiniz, adelman'dan torpilli jerome kersey katılıyor. yine o sezon kötü bir takas yapıyorlar ve yıldızları tim hardaway'i bimbo coles ve kevin willis karşılığı miami'ye yolluyorlar (ki willis artık son deminde - 34 yaşında, hardaway ise 30 - coles ise takasta zaten aksesuar). her ne saikle yapılmış olursa olsun, berbat bir takas. ki bu takas miami'yi şampiyonluk mücadelesi kalibresine getirirken, gsw'ye ise iyice dip yaptırıyor. mullin de o sezon neşter yiyenler arasında. neticede adelman da başarılı olamıyor ve takımın tümünün istatistiklerinin düşüş yaptığı kötü bir sezonu 37-45 ile bitiriyorlar ve run tmc'nin ışıltısı sonlandığında, son derece vasat görünümlü bir takım haline geliyorlar.
96-97'de de aynı tırışkalık sürecek
draftte todd fuller ile kötü bir seçim yapıyorlar. veteran mark price kadroya katılıyor son yıllarında. seikaly bir grup verimsiz elemanla takaslanıyor (jon koncak, felton spencer gibi yetersiz beyaz pivotlar karşılığında). b.j. armstrong'un kariyeri dip yapıyor. sprewell ise o sezon tam bir nba yıldızı sıfatını alıyor. 24 küsür sayı, 5'e yakın ribaund, 6 küsür asist, 2'ye yakın top çalma, %50 efektif şut yüzdesi gibi istatistiklerle takımı sürükleyen isim oluyor. joe smith ise ufak parıltılar gösteriyor o sezon (daha da gösteremeyecek). mullin ise yaşın da verdiği etkiyle eski randımanında değil. ama yine de hala iyi bir şutör. yedekler yine curcuna. bu sezon da 30-52 ile tamamlanıyor. playoff'a kalınamıyor. neticede hem koç adelman kovularak yerine p.j. carlesimo geliyor, hem de gm değişikliği yapılıyor (dave twardzik yerine garry st.jean geliyor).
bir de o sene baktılar bunlar bir cacık olamıyorlar, bari logoyu değiştirelim diyorlar. o eski tırt logo yerine, 97 itibariyle benim en beğendiğim warriors logosu olan, eli şimşekli savaşçı figürü barındıran şekil gsw logosu kullanılmaya başlıyor (bu arada lacivert-turuncu gibi formaları da son derece şık). ama takımın yine maşallahı var. bu logo ile başlayan ve 97-98 boyu süren yeniden yapılandırma işi, takımın bir bütün halinde vasatlaşmasıyla sonlanacak bir süreci getiriyor. draftte yüksekçe sıralardan, yine bir draft bust olacak adonal foyle seçiliyor. franchise efsanesi chris mullin yeni yetme pivot erick dampier karşılığında indiana'ya yollanıyor (gsw'nin bu yılları neredeyse "pivot sevdası" adıyla kitaplaştırılabilir..yıllarca bir pivot arayışı içinde bi dolu takas)...mark price brian shaw mukabilinde orlando'ya yollanıyor. takımın kötü gidişinin de payıyla sezon ortası gibi, shaw geldiği gibi joe smith ile birlikte, nba'in eski skorerlerinden ancak bir türlü istikrarını koruyamamış problemli şutör jim jackson ve bir dönem parladıktan sonra artık o dönem sönmüş olan forvet clarence weatherspoon karşılığı sixers'a yollanıyor. bu alınanlar da çok durmayacak ama - hem zaten nba'de performansları düşüşe geçmiş isimler, hem de geçmişlerinden nemalanıp sıkı kontrat isteyen tipler - kontratları bittiği gibi her ikisi de ayrılacak kısa bir süre sonra.. kısa bir süre arz-ı endam eden, the last dance belgeselinde yer yer gördüğünüz scott burrell, bulls'tan dickey simpkins ile takas ediliyor. yine bulls' bir paket yollanıp jason caffey temin ediliyor. b.j. armstrong muggsy bogues ve tony delk karşılığı hornets'a gidiyor. böylece takım tam bir toplama takım hüviyetine sahip oluyor. yıldızları sprewell sezonun neredeyse tamamını sakat geçirince, takım sezonu 19-63 gibi skandal bir galibiyet istatistiğiyle tamamlıyor.
bu durum ertesi sezon da (98-99) değişmeyecek
hatta takım, bozulan durumu düzeltmek için hamleler yapacak ve her bir hamlede daha da dibe vuracak. 98 draftinde, sonradan geri aldıkları draft haklarıyla 5. sıradan vince carter'ı seçiyorlar. aynı draftte 4. sıradan seçilmiş antawn jamison karşılığı toronto'ya yolluyorlar. jamison kötü bir oyuncu değildi, kendisini beğenirim ((bkz: antawn jamison/@turcopolis)). ancak vinsanity mi jamison mu sorusunun cevabı tabi ki vince (kaldı ki jamison'un seviye atlaması birkaç yıl alacak daha, vince ise etkisini hemen gösterecekti). o nedenle netice itibariyle kötü bir takas oluyor bu gsw için. yine aynı sezon, halen sakatlıktan kurtulamamış olan sprewell'i de terry cummings, john starks ve chris mills şeklinde veteran topluluğu kötü bir paket karşılığı knicks'e gönderiyorlar (cummings 37, starks 33 yaşında, kariyerlerinin sonlarındalar). takımın skor liderinin maç başı 13.8 sayı ortalamasıyla starks olduğu ve takımın nba'in en kötü ofansif takımlarından olduğu bir vasat sezon daha lokavtlı kısa sezonda 21-29 ile kapanıyor. gsw playoff dışı.
99-00'de oyun kurucu olarak bir başka veteran, prime'ında iyi olan, ancak kariyerinin son demindeki mookie blaylock'u getiriyorlar - ki bunun için jason terry'nin seçildiği bir draft hakkını da kurban verecekler. takıma sezon ortası gelen bir diğer eleman da, yer yer coşabilen şutörlüğü, atletikliği ve yer yer top çalabilmesi gibi defansif özellikleri ile bildiğiniz, ancak bir eksikliği, böyle bir vitaminsizliği ve faydasızlığı olduğunu da inkar edemeyeceğiniz, asla bir star da olamamış ancak katkı sağlayan bir oyuncu olarak addedilen, çok takımlı bir takasta starks ve 1 adet 1. raund draft seçim hakkı karşılığında eski gsw belalısı billy owens ile beraber sixers'tan gelen larry hughes. o sezon jamison kendini göstermeye başlıyor - ancak sakatlıkla biraz hırpalanıyor. hughes geldikten sonra 20'li sayı ortalamalarına çıkıyor (ancak sezonun yarısı geçtikten sonra gelmişti). pek çok sakatlıklara gebe olan bu sezon (jamison, dampier) da pek hoş geçmiyor ve 19-63 ile sonlanıyor. bu arada donyell marshall, jason caffey gibi isimler bir iki senedir takımın ilk beşinde..heyecanla seçilen genç adonal foyle da ilk beşte, berbat ortalamalarda..kötü durum dostlar,kötü. takım nba'in hem defansta, hem ofansta en kötüleri arasında.. carlesimo da kovuluyor ve st.jean kendisi geliyor hatta koçluğa (hem gm hem koç), ama durum değişmiyor.
2000'li yıllar daha iyi başlayacak sanıyorsunuz ama yanılıyorsunuz
veteran shake'i stratejisiyle kadro yapmaya devam ediyor gsw. kariyerinin son demlerinde bir sürü isim zaten takımda, bir de bunlara ek yenileri geliyor, kısa süreliğine duruyor, fayda alınamıyor. chris mullin bir süre geri geliyor (37 yaşında, son sezonu), fayda veremiyor. vinny del negro, adam keefe ha keza... ribaund canavarı danny fortson geliyor, ama sakat geçiriyor seneyi, verim alınamıyor. cavs'ten bildiğiniz bob sura da o sezon yine gelenler arasında ve ilk beşe direkt giriyor, ama vereceği katkının tavanı belli..senenin en iyi icraatı, donyell marshall'ın sepetlenmesi muhtemelen (fortson bu takasta gelecekti - o da en azından o sezon katkı vereceğinden değil pek de işte, maksat vasatlar gayri durmasın). yine türkiye'den de bildiğiniz pivot marc jackson takıma katılıyor. koç dave cowens yönetiminde de nba'in her anlamda diplerinde gezinen gsw, sezonu 17-65 ile tamamlıyor.
2001-2002 itibarıyla sonunda bazı ümit verici gelişmeler oluyor
takım yine 21-61 ile epey kötü. ama o sezon jason richardson, gilbert arenas ve troy murphy draftten geliyor ki, bunların ilk ikisi bir süre sonra takımı ihya eden klik olacaklar (üstelik arenas, 2. tur 31. sıra seçimi - tam bir sürpriz - bu sırada seçilip de bu mertebede bir star olmak nba'de çok nadir) hughes'ın kısa skorerlik serüveni istatistiklerinin düşmesiyle son buluyor. fakat jamison kendini buluyor, 20 sayı 7 ribaund civarına yanaşıyor ortalamaları. fortson mütemadiyen double-double yapıyor. takım nihayet bir çekirdek oluşturabiliyor. richardson, arenas, jamison, fortson, hughes..bunlar yıllarca dipte dolanan bir takım için ümitvar gelişmeler.
bütün bu yıllar içinde gsw ha bire koç değiştiriyor. cowens'tan sonra brian winters, hemen sonra eric musselman..2002-2003 sezonu geldiğinde gsw sezonu kendisi için nispeten iyi olan 38-44 ile bitiriyor. ofansif rating'de takım nba üçüncüsü. yani müthiş bir hücumu var. ama defansif rating'de takım nba sonuncusu. neredeyse bir defansı yok..bunda fortson'un yine müzmin sakat olduğundan ötürü oynamamasının da payı var. jamison, arenas ve richardson üçlüsünün oyunları ve istatistikleri parlıyor (bu arada bu richardson'un böyle pek bahsi geçmez ortamlarda ama smaç yarışmalarında boyuna yer alan atletik bir elemandı, iyi bir üçlük ve skor kabiliyeti vardı - yıllarca gsw'yi taşıdı ve taraftar gözdesi oldu). ancak takımın geri kalanı pek de katkı yapmıyor ve playoff gelmiyor. bu arada o sezon 3. sıradan mike dunleavy jr.'ı seçiyor draftte gsw (kendisi için bir draft bust denir mi, net denir..).
ama bu umut ışığı, 2003'te tamamen dağılacak
zira çaylak kontratıyla geçirdiği iki sene sonunda kısıtlı serbest oyuncu olan arenas'a gsw, washington wizards'ın önerdiği 6 yıl 65 milyon dolarlık kontratı "match" etmeyince arenas gidiyor. hem de wizards'da sakatlanana kadar birkaç sene tarih yazmaya gidiyor. keza larry hughes'un da kontratı bitmiş durumda, o da wizards ile imzalıyor. 2003'te gsw, bir de korkunç bir takasa imza atıyor, ki ortada muhtemelen bir cap space hesabı var. fortson ve jamison'u (ki jamison artık "olmuş" bir oyuncu - gittiği gibi mavs'te en iyi 6. adam ödülünü alacak) saçma sapan bir takasla dallas'a yolluyor. gelenler yine kariyer sonlarını yaşayan, her biri 30 küsür, hatta kimi 35'i aşkın yaşlarda nick van exel, popeye jones, avery johnson ve avrupa'dan bildiğiniz ama nba'de bir nane yiyememiş antoine rigadeau. bu muhtemelen müzmin sakat fortson'un kontratından ve 6 yıl - 80 milyon dolarlık kontrat sahibi jamison'un kontratından kurtulmak için bir hamle. yaşlı ve kontrat süresi az olan oyuncuları getirip topluyorlar karşılığında ki, kurtulabilsinler (bir yandan da van exel ile giden arenas'ın yerini dolduracaklar akılları sıra). yine o sezon 40'ına merdiven dayamış clifford robinson da takıma katılanlar arasında. velhasıl, böylece bir sene önce kurduğu ümit veren kadroyu gsw birkaç içinde dağıtıyor ve 03-04 sezonu da yine takımın veteranların eline kaldığı, jason richardson'un tek yıldız olarak öne çıktığı bir dönem oluyor. draftte avrupa basketbolundan bildiğiniz ama nba'de öyle çok da birşey olamamış ancak en azından tutunmuş olan mickael pietrus seçiliyor. dunleavy bekleneni veremiyor. dampier biraz sıçrama yapıyor. velhasıl, neticede takım o sezon da 37-45 ile playoff'a çıkamıyor..ama bütün bu kaos ve istikrarsızlığın asli mimarlarından garry st.jean hala duruyordu ki, nihayet 2004'te onu sepetleyip eski oyuncuları chris mullin'i gm yaptılar. 2004-2005'e de, andris biedrins ile kötü de denmeyecek bir seçim yapıp, bunun yanında takıma baron davis ile bir star getirerek başladılar. baron davis charlotte'dan kıyak bir takasla geldi takıma, ki verdikleri sadece veteranlardan vazgeçemedikleri için temin ettikleri aşırı veteran dale davis ve speedy claxton idi. charlotte'ta geçirdiği sakatlıklar ve esasen teknik heyetle kavgası nedeniyle charlotte onu bir şekilde elden çıkarmaya baktı. davis çok sakatlık geçirdi nba'de, o nedenle belki tam hak ettiği değeri görmüyor bugün bakıldığında. bir süperstar olmadı hiç ama kesinlikle bir star diyebiliriz. tempolu oyunu seven, asist kabiliyeti yüksek, belirli ölçülerde de olsa atletik ve şutör yönleri bulunan bir elemandı. yıldız ikilisi davis ve richardson'un yanında, yeni gelen veteran derek fisher'dan, iyi bir sezon geçiren troy murphy'den de katkı aldılar - ki murphy o sezon 15 sayı-11 ribaund civarı ortalamalarıyla kendini aştı. yine playoff yapamadılar ama 34-48 ile sezonu kapadılar. ertesi sezon aşağı yukarı aynı kadroyu korudular ve çaylaklar ike diogu ve monta ellis da takıma eklemlendi (diogu 1. tur 9. sıra seçimi olarak büyük hayalkırıklığı olacaktı - yine -- ama 2. tur 40. sıradan seçtikleri ellis, bir arenas gibi, yine iyi denk gelmiş bir seçim olacak ve uzun yıllar gsw'ye hizmet verecekti). ama yine, özellikle richardson'un kendini aşan performanslarına karşın yine 34-48 ile bitirdiler. bu süreç koç mike montgomery'nin sonunu getirdi.
ve bilin bakalım 2006-2007'de takımın koçluğuna kim geldi: don nelson
monta ellis'ın kendini bulmaya başladığı o sezonda, takıma indiana'dan stephen jackson ve al harrington eklemeleri yapılmıştı (iyi bir takastı aslında, dunleavy ve murphy'i gönderip bunları aldılar -indiana bu dönem karanlık bir dönem yaşayacaktı sonrasında, gsw ise kısmen iyileşme emareleri gösterecekti). draft seçimleri yüksekçe bir yerdendi ama adını bile bugün hatırlamayacağınız çok kötü bir seçimdi. richardson'un istatistikleri düşse de, ellis'ın parlaması, davis'in tempolu sistemi seven don nelson'ın sisteminde iyi bir sezon geçirmesi jackson ve harrington'un sıkı katkılarıyla sonunda playoff yaptılar. ilk turda dallas'ı eleyip, ikinci turda utah'a elendiler.
ertesi sezon 07-08'de bu performanslarını artırdılar
performansı artık düşüşe geçen richardson'u 8. sıra seçimi çaylak brandan wright karşılığı takasladılar. muhtemelen bunun ardında yine bir cap space hesabı vardı (performansı düzenli düşmekte olan ama maaşı ilerleyen yıllarda düzenli olarak artacak ve 10-15 milyon dolar civarı seyredecek bir oyuncuyu bir şekilde sepetleme amacı) ama yine de berbat bir takastı (bu işte bir don nelson var!). performansı düşse de richardson, nba'de 2011'e kadar oynadığı takımlara iyi katkılar vermeyi sürdürecek ve 15-20 ppg bandında takılacaktı. kötü bir hamleydi. draftte marco belinelli'yi seçtiler. kariyerinin son demlerinde webber geldi ama artık çok sakat ve bitikti. jackson, davis ve ellis'ın iyi performanslarıyla 48-34 ile sezonu bitirdiler. ilk beşin diğer oyuncuları olan biedrins ve harrington için de pek kötü bir sezon sayılmazdı. ama o yıllarda doğu o kadar bedbaht, batı da o kadar ileri seviyedeydi ki, 48-34 gibi bir galibiyet yüzdesiyle bile playoff'a kalamadılar. takım yine nba'in en iyi ofansif kudretlerinden biriydi ama defansif durumu fecaat haldeydi. yedeklerden daha iyi katkı alabilseler, ya da hiç değilse bir richardson olsa daha da ileri gidebilirlerdi.
neyse ama üzülmeyin, neticede bir don nelson gerçeği var ortada. ertesi sene hemen bir iki sabotaj, durumu topladı gsw, 08-09'da 29-53 ile eski hüviyetine döndü. bu başarısızlık chris mullin'i de işinden edecekti. olaylar nasıl mı gelişti? öncelikle kontratı biten baron davis takımdan ayrıldı (oyuncu opsiyonu vardı ama bunu kullanmadı, daha uzun vadeli bir kontratla clippers'a gitmeyi tercih etti). ellis sezonun çoğunda sakattı. al harrington, altıncı adamlığıyla ve şutuyla bildiğiniz jamal crawford ile takaslandı ve knicks'e gitti.gelenler arasında corey maggette vardı.o yıllarda parlama gösteren kelenna azubuike vardı. takımda yer bulan anthony morrow, c.j. watson, belinelli gibi yedekler vardı. ama neticede şu oldu; yeni bir takım kurulmuş oldu, bu takım tam bir uyum ve kimya yakalayamadı. sakatlıklar (özellikle ellis'ın sezon boyu sakatlığı) söz konusu da olunca, pivot biedrins'in double-double performanslarına karşın, kendileri de sezon boyu 20-30 kadar maç kaçıran maggette-crawford-jackson üçlüsü herhangi bir başarı için yeterli gelmedi. davis sonrası bir star kalmamıştı takımda - ellis o mertebeye kısmen yaklaşıyordu (iyi bir top çalıcı olsa da, onun da defansif defektleri vardı) ama o da sakattı - diğerleri de tam star değildi - o iteleyici unsur yoktu takımda. buna rağmen nelson'u kovmadılar, ertesi sezon kendisi bizi yine şaşırtmayacaktı...
2009 draftinde ileride franchise'ın başrol oyuncusu olacak stephen curry seçildi
crawford'u ve jackson'u karşılığında pek birşey almadıkları takaslarla sepetlediler (nihai gelenler, speedy claxton, toplam 1 maç oynayan raja bell, vladimir radmanovic). bunun neticesinde derinlik daha da düştü. bunları morrow, anthony tolliver gibi oyuncularla yamamaya çalıştılar. monta ellis'in 25 sayı ortalamasını aşıp kopturduğu sezonda, curry de iyi bir başlangıç yaptı ve doğrudan ilk beşte yer buldu. ama bu kadro çok derinlikli değildi ve yine önceki sezonki gibi 09-10'da da playoff hayal oldu (26-56 ile). gsw'nin oyunu çok hızlıydı (don nelson'ın tarzı da buydu zaten). ama takım defansta yine nba'in en kötülerindendi - ki bunda da takımda hiç defansif hüviyetli birinin bulunmamasının, süre alan oyuncularının da pek iyi düzey defansif niteliklere sahip olmamasının rolü vardı. velhasıl yine bir gsw macerasını başarısızlık ile yürüten don nelson 2010'da bir daha şutlandı.
2010'da öncelikle şimşekli savaşçılı logo terk edilip, mavi fon üstüne sarı golden gate köprüsünün konumlandırıldığı yeni gsw logosu kullanıma girdi. 2010-11'e keith smart koçluğunda giren, draftte de ülkemizden iyi bildiğiniz ekpe udoh'u altıncı sıradan seçen gsw, azubuike ile bir dizi oyuncu ve draft hakkını gönderdiği bir takasla (ki azubuike diz sakatlığından bir daha forma giyecek kıvama gelemeyecekti) kadroya iyi bir david lee takviyesi yaptı -- knicks için berbat bir takastı (maggette ve morrow ise takımdan ayrıldı). lee yeni all-star olmuş kabil bir uzun forvetti. takımda o sezon şaşırtıcı performans veren bir diğer isim de dorell wright oldu. monta ellis yine 25 sayıya yakın skoruyla, 5.6 asist ve 2.1 top çalma oranlarıyla iyi bir sezon geçirdi. biedrins'in istatistikleri ise yerle bir oldu. curry ise bir önceki sezonu kadar performans verdi. ancak geçen sezon olduğu gibi bu sezon da üçlükçülüğünü göstermeye devam etti.. ortalama üstü ofans ve kötü defansıyla takım yine playoff'a kalamadı (36-46). fakat klay thompson'un da 11. sıradan seçilip takıma katıldığı ertesi sezon (11-12), gsw için berbat geçti. andrew bogut ve daha önceden de kadronun elemanı olan stephen jackson karşılığında yıldızları monta ellis'ı, udoh ve kwame brown ile beraber bucks'a gönderdiler. bu takas ne derece iyi gibi değerlendirilebilir bilemiyorum --- zannımca ana fikir kontratı bitmeye yüz tutan ellis'ın karşılığında bir şeyler alabilmekti. curry sezonun çoğunu sakat geçirdi. lee double-double'a yakın istatistik yaptı. thompson ve üçlükleri piyasada görünmeye başladı. kadroda o sezonu geçiren isimlerden ikisi de veteran richard jefferson ve nate robinson idi. biedrins ise tamamen tükendi. o sezon 23-43 ile yine playoff yapılamadı.
12-13'te ise monta ellis'ın da gidişi neticesinde, takımın iskeleti artık curry, thompson ve lee etrafında kurulmaya başlanıyordu
koçları eskilerden iyi bildiğiniz oyun kurucu mark jackson idi. pivot pozisyonunda bogut vardı ama sakatlık problemleri pek yoğundu kendisinin, geçmişte de olduğu üzere (bu sakatlık belasına bulaşmasaydı daha büyük oyuncu olacağı muhakkak). yeni gelenler arasında sonra dünya şampiyonası kadrosunda da göreceğiniz, 2012 7. sıra drafti kısa forvet harrison barnes da vardı (kendisi gsw'de çoğunlukla düzenli ilk beş oynayacağı 4 sezon geçirecek ve 2015 şampiyon kadrosunda da yer alacak, ancak esas patlamasını daha sonra dallas'ta yapacaktı). bir diğer yeni draft de, hasbelkader elde edilmiş bir 2. tur draft hakkının kullanılması sonucu 2012'de 35. sırada seçilecek draymond green idi. green ilk iki sezonu genelde yedekten katkı vermekle geçirecek, ancak özellikle defansif özellikler bakımından gösterdiği gelişme gözardı edilemez boyuta geldiğinde 2014-15 sezonundan (ki şampiyonluk sezonudur) itibaren ilk beşe girecekti.dorell wright takas edilince gelen jarrett jack de o yıl tek sezonluğuna yedekten katkı yapacak isimler arasındaydı. şimdi bu yıllar gsw'nin henüz bir pace and space oyununu tam olarak oturttuğu yıllar değil - ama takımda bulunduğu bilinen sağlam ve yüzdeli üçlükçülerinin üzerinden tempolu ve bol şutlu bir sistem kurmasına başlangıç olan, bu sistemin ilk denemelerinin yapıldığı yıllar. velhasıl, o yıl 47-35 ile playoff'a çıktılar, denver'ı elediler ve spurs tarafından elenerek veda ettiler.
ertesi sezon ise (13-14) gsw, artık kurmuş olduğu iskeletinin üstüne bir çoklu takım takasıyla tecrübeli yıldız andre iguodala'yı ekledi (ki kendilerinin gsw macerası boyunca hem ilk 5'te, hem de altıncı adam olarak acayip katkıları olacaktır -kendisini getirmek için biedrins, jefferson, brandon rush ve de tamı tamına 2 adet 1. tur, 3 adet 2.tur draft pick'i şeklinde kapsamlı bir paket verildi). curry-thompson- iguodala- lee - bogut ile çok sıkı bir beş oluşturmuşlardı. barnes, green ve veteran kontenjanından aldıkları jermaine o'neal gibi de sıkı yedekleri vardı. curry ilk kez o sezon all-star oldu. sayı ortalamaları yükseliş gösterdi. sakatlıktan ari geçen bu yılda, green oyununu geliştirip iguodala da katıldıktan sonra, takımın defansif yönü de inanılmaz kuvvetlendi. gsw iki yönlü potansiyel tehdit haline geldi. ama yine de sezonu 51-31 ile beklentilerin biraz altında kapadılar - sonra da ilk turda kanlı bir savaş sonrası lob city dönemi clippers'ına 4-3 ilk turda mağlup oldular.
ertesi sezon ise, şampiyonluk yürüyüşünün esas başladığı yıl ki, aslında şampiyon olduklarında da kimse pek şaşırmadı
takımındaki oyuncular gibi, onların ayarında bir üçlükçü olan steve kerr koçluğa koç olarak geldi. önceki yıllarda bir bakıma testleri yapılmış tempolu ve pas rotasyonlu üçlük şov olarak adlandırabileceğimiz pace and space sistemi o yıl artık triangle offense sistemi tecrübesine sahip olan ve bunun belli bölümlerini gsw sistemine sokan kerr'ün de katkılarıyla tamı tamına oturtuldu. takım hem nba'in en hızlı oyununu oynuyordu, hem ofansif hem de defansif bağlamda da zirvedeydi. iguodala ve green gibi nba'in en iyi defansif oyuncularından ikisi bir yana (hatta belki thompson bile bu kategoriye eklenebilir), diğer takım üyeleri de genellikle defansif anlamda ortalamanın üstü veya iyi isimlerdi. ofansif yükü esas sırtlayan curry ve thompson idi belki ama, kadronun kalanının da sıkı katkısı vardı. thompson ilk o sezon all-star oldu. takımın kilit bir parçası olan david lee'nin ağır bir sakatlık geçirmesi neticesinde artık defansif kudret draymond green ilk beşteydi - lee iyileştikten sonra da o beşi bırakmadı. performansı ve istatistikleri her bakımdan acayip gelişme gösterecekti. ofansif katkı olarak da, ribaund olarak da, defansif yönleri olarak da her bakımdan gelişecekti. curry-thompson ikilisinin maç başına ortalama 15 üçlük deneyip 7 kadarında isabet bulması söz konusu idi. curry asist yönünden de kendini geliştirmişti bütün bu yıllarda. mvp de oldu zaten o yıl. ribaund yükü daha ziyade bogut ve green'deydi (her biri 8 küsür ribaund) ama takımda toplam 4 oyuncu 5 üstü, 9 oyuncu ise 3 üstü maç başı ribaund alıyordu. takımın pek çok oyuncusu gayet yüzdeli oynuyordu. yedeklere shaun livingston, leandro barbosa, marreese speights, justin holiday gibi katkı veren isimler eklenmişti. sağlam geçen bir sezon neticesinde şampiyonluk, gayet beklenen bir neticeydi ve öyle de oldu. 4-0 new orleans, 4-2 memphis (ki belki en çok bu grit and grind'cılar zorlayacaktı gs'yi), 4-1 houston serilerinden sonra finalde de cavs ve lebron aga'yı da 4-2 ile uğurlayıp, andre iguodala'nın finaller mvp'liğiyle şampiyon oldular.
ertesi sezon (15-16) benzer durum sürdü... haliyle şampiyon oldukları için, kadroda pek bir değişiklik yapmadılar. draftte kevon looney'i seçtiler. artık yeri green tarafından alınan david lee'nin maaşından kurtulmak amacıyla kendisini boston'a yolladılar (aslında isabetli de bir hamle oldu, zira lee sakatlık sonrası bir daha eski performansına hiç dönemedi, kısa bir süre sonra boston da onu serbest bıraktı zaten). sezonu 73-9 gibi rekor bir galibiyet sayısıyla bitirdiler. green ilk kez all-star oldu. curry'nin sayı ortalamaları 30'un üstüne çıktı. bir de buu pace and space olayının üçlük boyutunu iyice abarttılar - curry ve thompson maç başı 19 civarı üçlük kullanıp 8.5 kadar isabet alıyorlardı. curry yine mvp oldu. all-star'da üçlük yarışmasını da kazanan thompson ikinci kez all-nba team'de yer aldı (2015'te de almıştı). bu acayip sezonun sonunda bu sefer playofflar daha zorlu geçecekti. 4-1 houston ve 4-1 portland serilerinden sonra durant ve westbrook'lu, yancıları adams, roberson ve ibaka'lı okc, son maça kadar gsw'yi zorladı (ki bir dipnot olarak, 2013'te gsw, andre roberson'ı almış, ancak çok tıraş bir takasla yok pahasına okc'ye göndermişti - roberson sonradan o yıllarda nba'in en iyi savunmacılarından olmuştu). kaderden öte bir kader olduğu için gsw turu geçti ama kral james ve yancıları irving ve love ile kendileri kadar sağlam bir kadro olan cavs, bu defa gsw'yi 4-3 mağlup etti ve şampiyonluğuna izin vermedi.
ertesi sezon yine benzer beklentilerle başlamıştı
ancak son travma, gsw'ye bazı hamlelerin gerektiğini düşündürerek bu hamleleri yapmaya itti. bu hamle, iyi bildiniz, yeni free agent olan süperstar kevin durant'in takıma katılmasıydı. durant'i size burada iki saat anlatmayım, gerek yok, ne olduğu kim olduğu belli. durant açısından eleştirilecek, durant'in zaten şampiyon bir takıma gitmesi neticesinde kaçak dövüşmekle suçlanmasına yol açacak bu hamle için, bazı ön işlemler yapıldı. sözleşmesi biten harrison barnes'ın sözleşmesi yenilenmedi ve kendisi sıkı bir kontratla (4 yıl 94 m$) dallas'a gitti. cap space boşaltabilmek için andrew bogut takaslandı. böylece yeterli cap space oluşturularak durant imzası atılabildi. bogut'un yerini doldurmak için javale mcgee, zaza pachulia gibi isimlerle kontrat yapıldı (ülkemizden tanıdığınız pachulia, ilk 5'te oynayacaktı). kadro derinliği için yüzük peşinde eski bir yıldız olan david west ile anlaşıldı. iguodala altıncı adamlık rolünü sürdürdü. velhasıl bu şekilde, nba tarihinin en iyi kadrosu olduğu iddia edilen 2016-17 gsw kadrosu oluşturuldu. pace and space sistemi üzerinden devam eden takım benzer oyun stiliyle benzer sonuçları yakaladı. bu kadro normal sezonu 67-15 ile bitirip, playofflarda da herkesi süpüre süpüre rahat şampiyon olmuştur (sadece cavs playoff'ta tek bir maç alabilmiştir).final mvp'si durant olurken, green yılın defansif oyuncusu ödülünü almıştır.
bu yıllarda gsw'nin en önemli yönü, tüm pace and space sistemi, tempolu ve pas trafikli oyunu ve yoğun üçlükçülük ile kurguladığı basketboluyla, tüm nba'i bir bakıma değiştirmiş olmasıdır. o yıllar boyunca adeta bir reform gibi, nba giderek üçlükçülüğe doğru dönmüştür. geçmişte önemli bir yer tutan orta mesafe şut ciddi ölçüde değerini kaybetmiş; hatta pota altı skor katkısı ve pivotların değeri de ciddi ölçüde sekteye uğramıştır. sistem giderek artan bir ölçüde üçlükle skor elde etmeye doğru kaymıştır. üçlük atan, dışarıdan oynayan uzun forvet ve pivotlara rağbet artmıştır. perimeter defense ve perimeter offense önem kazanmış, 90'larda rağbette olan boyalı alan (paint) bölgesi adeta terk edilmiştir.
yalnız gsw'nin bu kadroyu kurarkenki gm hamleleri, ortamlarda biraz fazla abartılıyor. yani kanımca bu iş kadro kurulumu bağlamında gsw'nin transfer veya draft hamlelerindeki dahiliği nedeniyle değil, curry-thompson-green başta olmak üzere oyuncuların beklenenin çok ötesinde gelişim göstermesi ve gsw'nin kendini bu oyuncuların oyun karakterine iyi uyarlaması, eldeki malzemeye göre taktik ve plan belirlemesi neticesinde olmuştur..gsw'nin bu bahsettiğimizin dışında bu anlamda bir diğer asli başarısı da belki, tüm bu oyuncuları uzun yıllar bünyesinde tutabilmesine yönelik ortamı iyi oluşturması ve kontrat ayarlamalarını doğru formüle etmesi olabilir.
2017-18'de, takım kadrosunu korudu ama, galibiyet rakamları nisbeten düştü (58-24)
takım daha önceki yıllardaki ölçüde iyi bir görüntü vermedi (özellikle defansif olarak); bunda kısa süreli çeşitli sakatlıkların da payı var. takım batı konferansını da birinci bitirmemişti bu arada. ancak bir yandan da artık "bu gsw'ye karşı ne yapsak?" gibi bir vaziyet diğer nba franchiseları arasında da düşünülmeye, ona göre maç içi taktik ve hamleler geliştirilmeye, ayrıca transfer görüşmeleri buna göre şekillendirilmeye başlamıştı. ama neticeten iş playofflara geldiğinde, eskisi kadar rahat olmasa da, yine şampiyon oldular. fakat bu süreçte, hızlı hücum üzerine kurgulu, pace and space'e bazı yönlerden benzer seven seconds sistemini benimsemiş harden ve paul'lü houston, 2018 playoff'unda gsw'yi epey zorladı, seriyi de son maça kadar götürdü. durant'in yine mvp olduğu finalde ise cavs epey süpürüldü.
2018-19'da ise "yüzüğü isteyen beri gelsin" şiarıyla, 2010'lar nba'inin anlı şanlı pivotlarından demarcus cousins kalibresine göre son derece uygun bir kontratla gsw'ye katıldı (bu esnada david west de emekli oldu). velhasıl kendisi ağır bir sakatlık geçirecek ve 30 maç dışında oynayamayacaktı. ama belki tarihte bir ilk olarak, bir takımın kadrosu, her biri star mertebesinde, kimi süperstar mertebesinde beş tane all-star'dan oluşuyordu. bogut da o sezon dönmüştü ama o da sakatlıktan yakasını sıyıramadı. pivotta genelde kevon looney'nin rol bulduğu bir sezon oldu. gsw'nin bu sezonunda, takımın hızında bir yavaşlama oldu; ayrıca defansif olarak da daha sönük geçirdikleri bir sene oldu. diğer nba takımları, yeni döneme ayak uydurmaya ve de kendilerini gsw'nin oyununa göre/karşı adapte etmeye başlamışlardı artık iyiden iyiye. fakat yine de o kadronun durdurulması, en azından playofflarda durdurulması kolay değildi. 57-25 ile biten sezondan sonra yine pek fazla zorlanmadan finale yükseldiler. ancak finalde bu sefer toronto raptors'a boyun eğdiler. "niye eğdiler? " sorusunun asli cevabı aslında kevin durant'in sakatlığıdır (thompson'un tek maçlık sakatlığı göz ardı edilebilir). her şeye karşın, durant'li bir gsw'nin karşısında toronto'nun pek şansı olabileceğini düşünmüyorum. durant de bu seride sakatlığına karşın oynamaya çalışarak ağır sakatlık geçirdi ve hala daha sahalara dönmüş değil. öte yandan da, toronto'nun başarısını da hafife almamak lazım - zira toronto; yetenekli ve oyunun iki yönünü de iyi oynayan bir kadroya sahipti ve de sezonda da playofflar'da da son derece sistemli, düzenli, dengeli, ne yaptığını bilen bir oyun oynadı. durant yoksa da yerine oynayan isim iguodala idi yani, 3. sınıf bir cba çakması basketçi değildi. öte yandan şunu da belirtmek lazım, finalde meydana gelen bu sakatlıklarda gsw'nin kısmi payı var mıydı -evet muhtemelen- çünkü toronto'da pek çok isim (kawhi, lowry vs.) sezon boyu aktif olarak dinlendi/dinlendirildi. süre olarak fazla yıpratılmaksızın oynadı oyuncular. böylece playoff'a daha "oynayabilir" vaziyette geldiler. oysa ki gsw'de durant, thompson, curry gibi isimler sezon boyunca 34-35 dakika oynadılar maç başına - bir de üstüne bu playofflarda 38-39 dakikaya kadar çıktı - süreç uzadıkça gsw bundan zararlı çıktı ve sakatlık riski artarken, risk gerçekleşti - sakatlıklar meydana geldi...
final
2018-19'da kaybedilen bu şampiyonluk, 2014-2019 arası "hanedan" kurmuş ve 3 nba şampiyonluğu yaşamış olan (three-peat'e varamadılar...) gsw'nin hanedanlık döneminin sonu olarak görülüyor. zira takım 2019'da radikal değişikliklere uğradı. sakat durant ayrılmak istedi, gsw istemesine karşın gsw ile yola devam etmek istemedi ve d'angelo russell'ın gsw'ye geldiği bir takasla nets'e gitti. iguodala, livingston gibi uzun yıllardır burada bulunan yaş almış gsw veteranları takımdan ayrıldı. en azından green ve thompson takımla kontratını uzattı. fakat thompson, finalde yaşadığı sakatlık neticesinde, 2019-20 boyunca hiç oynamayacaktı. yine artık sakatlık belalısı haline gelmiş olan cousins ayrıldı. yeni gelenler de tabi oldu (draftten eric paschall), serbest oyuncu piyasasından veya takaslarla willie cauley-stein, alec burks, marquese chriss, glenn robinson ııı, damion lee, omari spellman vs. gibi gelenler oldu...
2019-2020 yılında, durant'siz kalan, cousins'i, iguodala'yı ve yedek kadrosunu büyük ölçüde kaybeden, thompson'un da olmadığı gsw'nin curry, russell ve green ile playoff'lara kalıp kalamayacağı dahi son derece spekülatifti. büyük bir çoğunluk da kalamayacağı düşüncesindeydi. ancak sezon henüz başladıktan sonra birkaç maç içinde curry'nin sakatlanmasıyla, bu ihtimalin zerresi vardıysa da o da eridi bitti. artık yeni senaryo "kaç maç kazanabilir ki?" şeklindeydi. işte o dönem üzerinde herhangi bir baskı da bulunmayan gsw, gelecek planlaması yapmaya başlayarak birkaç takasa imza attı. evvela russell, andrew wiggins ve bir dizi draft hakkı karşılığı (ki 2021 1. tur draft hakkı da var bunların arasında) minnesota'ya yollandı. wiggins her ne kadar yıl be yıl performansı düşen sıkı bir kontrat balonu olsa da, curry ve thompson'un olduğu bir ortamda russell'a göre pozisyon anlamında daha yeğ bir isim olabilirdi. aynı gün alec burks ve glenn robinson iii'yi de sixers'a sepetleyip 3 tane 2. tur draft hakkı temin ettiler ve cap boşalttılar. ligi son sırada bitirdiklerinden draft pozisyonları da iyi olacak ve sağlam olması muhtemel birisini seçecekler. curry ve klay tamamen sakatlıktan kurtaracaklardır seneye - gelen draft hakkının nasıl kullanıldığına, seçilen adamın rotasına, epeydir takımla ilgili memnuniyetsizlikleri bulunan ve hakkına takas söylentilerinin devamlı döndüğü green ve wiggins'le ne yapacaklarına (gerek oyunda yapacaklarına gerekse takaslara) göre seneye performansları belirlenecektir. ama sakatlık olmazsa playoff'a çıkmaları çok zor olmaz gibi görünüyor.