1970'lerde Çekilen Filmler Bile HD'ye Çevrilebilirken Bir Demet Tiyatro Neden Çevrilemiyor?

Sadece Bir Demet Tiyatro değil tabii ki, 90'ların ünlü TV işlerinin hepsi bugünün teknolojisine oranla oldukça eski kalıyor. Peki çok eski filmler bile restore edilebilirken, Bir Demet Tiyatro gibileri neden HD izleyemiyoruz?
1970'lerde Çekilen Filmler Bile HD'ye Çevrilebilirken Bir Demet Tiyatro Neden Çevrilemiyor?

1970'lerde çekilen star trek 1080p izlenebilirken bir demet tiyatro'nun 360p izlenmesinin sebebi geleceğin hesaba katılıp katılmaması değil, star trek film (pelikül) olarak çekilirken bir demet tiyatro'nun betacam'a kaydedilmesidir. yani birisi film/pelikül, diğeri video.

film olarak kaydedildikten sonra ilk film kaydı olan lumiere kardeşlerin 1800'lerdeki çekimleri bile 4k'ya çevrilebilir.

Lumière Brothers - 1896

bu yüzden tosun paşa filmini 4k formatında izleme imkanı halen varken, ezel dizisinin 4k formatı asla olmayacak. videolar hangi çözünürlükte çekildiyse o çözünürlükte kalırlar, filmlerde böyle bir kısıtlama yoktur. çözünürlüğü tarama teknolojisi belirler, bu teknoloji geliştikçe filmlerin yüksek çözünürlükte versiyonları üretilebilir.

ayrıca bir demet tiyatro'nun orijinali için 576p denebilirken 4:3 olan formatı 16:9'a çevrilirken alt ve üstlerden kırpılması sonucunda 360p olarak yayınlanıyor.

kaynak

Peliküle bir parantez açalım

pelikül, şu anda çok az bir yönetmen tarafından kullanılan film çekme formu diyebiliriz kabaca. 2000'den sonra başlayan dijitalleşme ile çoğu firma dijital film alanına yönelmiş ve analog film üretimini bir süre sonra durdurulmuştur . peki bu durum sinemanın neresine düşmektedir. analog çekilmiş bir film izleyince "daha nostaljik" diye düşünmekteyiz lakin bu konu sinemanın tam göbeğine düşmektedir. bir amerikanlı "film göstermek, film çekme gibidir." diyor. film aslında gösterimi ile varolur. gösterilen ve temaşa edilen şey kolektif bir izlence olması dışında o anlık ve sinemanın doğasına uygun olarak "şimdi" de olan bir "deneyimleme" dir. bu aslında film-yapım'ın sadece post sürecinden sonra biten bir şey olmadığını gösteren bir durum. sinemada gren aşığı olmak gibi basit bir nedenden söylemiyoruz bunu. sinema eğer sinema salonundaki kolektif bir deneyim ise "gösterim" işi burada ayrı bir önem teşkil eder.

sinemadaki dijitalleşme ile birlikte artık bu sinemanın "sıfır noktası" diyebileceğimiz alan çağımızın getirdiği "kolaycılık" uğruna zülfü yari incitmiş, harap edilmiştir. peki bu dijitalleşme nemenem bir şey ki sinemaya bir saldırı olarak kabul ediyoruz bunu. dijitalleşme her alanda başlayan bir dönüşüm aslında. varolan bir şeyi sopa (!) ile bir hizaya sokma. bir indirgeme hali. bu bir yanı ile bauman'ın "bahçeciliği" ile alakalı bir durum. kendinden olmayanı bir şekilde ya yok etmek ya da kendine dönüştürmek. film aslında kendi varoluşu ile bir nesne iken dijital film onu bir tür indirgemesidir. deleuze buna "eksiltme" diyor. bu durum müziği elektronik bir ortamda yapmak ile salt kendi ortamında yapmaya benzer. müzik yaparken o ortamda bulunan bir insan bir gitarın sesini bütün ses aralıkları ile duyarken onu bir hoparlör ile dinleyen insan o kodlar arasında kendine sunulan bir indirgeme ile dinler. pelikül bir film kendi başına bir nesnedir. dijitalleşme onun bir indirgemesidir.

zamanında bir bela tarr retrospektifi olmuştu ve londra'daki adam filmini 35 mm izleme imkanı bulmuştum. o hali hala hatırlamaktayım. işte sinema bir deneyim olarak bu.