17. Yüzyılda Yaşayan Zengin Avrupalıların Şifa Bulma Niyetiyle Yaptığı Şey: Tıbbi Yamyamlık
ilaçlara kolayca ulaşılabilinen dönemden önce insanlar, günlük rahatsızların tedavilerini tuhaf yöntemlerde arıyorlardı. çeşitli otları çiğnemek, gizemli iksirlerden içmek ve hatta insan eti yemek bu yöntemlerdendi.
17. yüzyılda avrupalılar tam anlamıyla tıbbi yamyamlardı. din adamlarından kraliyet ailesine kadar avrupalılar, insan parçalarını içeren ilaçları rutin olarak kullandılar. çoğunlukla mumya parçaları toz haline getirilerek tüketilse de daha taze insan etinin ilaç olarak kullanımı da yaygındı.
bu alışkanlık, mısır’daki mumyalarla başladı. avrupalı doktorlar, iç kanamayı durdurmak için mumya parçalarını tentürler halinde öğütürdü. baş ağrısı için ise mumyaların kafatasları öğütülür ve toz halinde yutulurdu.
bazen hazırlanan bu tozlar sıcak bir içecek ya da çikolata ile karıştırılırdı. ikinci charles ise kafatası tozu ve alkol karışımıyla hazırlattığı karışımı kullanmış ve buna “kralın damlaları” (the king’s drops) adını vermiştir.
mumya kafataslarının kendisi gibi üzerlerinde büyüyen yosunlar ve çözünen insan eti de burun kanaması ve epilepsiyi iyileştirdiğine inanıldığı için değerli bir ilaç içeriğiydi.
kafatasları ise sadece başlangıçtı. gömülü kemiklerin yanı sıra daha yakın zamanda ölmüş kişilerin daha taze vücut parçalarını kullanmak daha büyük rağbet görüyordu.
insan yağları, açık yaraları ve diş rahatsızlıklarını tedavi etmek için kullanılıyordu. doktorlar bandajları, eritilen insan yağına batırdıktan sonra enfeksiyonu önlemesi umuduyla açık yaralarının etrafına sarıyorlardı. gut için insan yağı parçaları cilt üzerinde ovalanıyordu.
insan kanı da tedaviler için yararlı görülüyordu ancak yaşayan bir insanın kanı olması önemliydi. paracelsus, kan içmenin çoğu rahatsızlığın tedavisine yardımcı olduğunu söyledi ve canlı bir insandan alınıp tüketilmesini önerdi.
kanın bu kullanımı insanları idamlara katılmaya teşvik ediyordu. idam edilen kişinin bedeninden bir bardak kan almak için küçük bir ücret ödüyorlardı. 1679 yılında hazırlanan ve insan kanı kullanarak nasıl marmelat yapılacağını anlatan bir tarih bile bulunuyordu.
insan kalıntılarının tıbbi olarak önemli sayılmasının nedeni, bunların, alındıkları bedenin ruhunu içerdiğine inanılmasıydı. kan içmek bu yüzden önemli kabul ediliyordu. insanlar, kanını içtikleri kişinin özlerini tükettiklerine inanıyordu. bu nedenle genç erkekler ve bakire kadınlar kan donörü olarak en çok tercih edilen insanlardı.
tüm bunlar inandırıcılıktan uzak gelse de leonardo da vinci’nin şu sözleri inanmamızı kolaylaştıracaktır
“yaşamımızı diğerlerinin ölümü ile koruyoruz. ölü bedende, duyarsız bir yaşam mevcuttur. bu, yaşayan birinin midesi ile buluştuğunda, tekrar duyar kazanır ve entelektüel bir yaşama döner.”
tıbbi yamyamlık 16. ve 17. yüzyılda oldukça popüler hale gelse de bu fikir yeni bir fikir değildi. düşündüğümüzden çok daha uzun süredir uygulanıyordu.
antik roma gladyatörleri, bedenlerinden yaşamı emmeyi umarak katledilen düşmanlarının kanını içerdi. antik mezopotamya ve hindistan'daki şifacılar da insan vücudu parçalarının iyileştirici özellikleri olduğuna inanıyordu.
tıbbi yamyamlık bugün korkunç bir şey olarak görülse de iyileşmek adına kullandığımız kan nakli, organ bağışı gibi uygulamalar, daha modern, daha masum ve daha sağlıklı türleri olarak görülebilir.