17 Ağustos 1999 Depremi Gecesinde ve Sonraki Günlerde Neler Yaşandı?

17 Ağustos 1999 gecesi, 17 Ağustos sabahı, 18 Ağustos günü, 18 Ağustos gecesi ve diğer geceler neler oldu? Neler yaşandı?
17 Ağustos 1999 Depremi Gecesinde ve Sonraki Günlerde Neler Yaşandı?


17 ağustos gecesi, istanbul

öncelikle, herkes evinin bahçesine veya sokaklara kaçmış durumda idi. deprem anı gürültü, sallanma ve ne olduğuna anlam verememe şeklinde geçmiş, o devasa evin yelpaze gibi sallanması insanları fazlası ile ürkütmüştü. çok sıcak bir gün ve gece olduğundan, insanların büyük bir kısmı, ne eline geldi ise giyip çıkmış modda idi. sokakta apartman bile olsa aile apartmanı olduğundan etrafında ve içinde meyve bahçeleri olan, içinde masa sandalye ile oturulabilen geniş bahçeleri olduğundan herkes bahçelerde kaldı. gökyüzünde mükemmel bir yıldız gösterisi vardı. herkesin ilk şoku atlatması en az 1 saati buldu. ağır ağır toparlanınca öncelikle, çocukları arabalardaki koltuklara yatırdılar. sokaklarda herkes birbirini tanıdığı için, sokağa çıkmayan bir komşusu olup olmadığını kontrol etti. kimisi korna ile kimisi ateş ederek  gürültü yapmaya çalıştı. o an uzakta bulunan akrabalara telefon açabilen açtı, sonrasında hatlardan iletişim kurmak söz konusu olmayacaktı. cep telefonu da pek kullanılan bir ürün değildi.

17 ağustos sabahı

17 ağustos sabahında, insanların birkaç önemli meselesi vardı. birincisi, haliyle tuvalet meselesi oldu. çünkü, artçılar yaşanıyordu. yeni bir deprem anında kaçmak veya yakalanmak için en kötü zamandı. evlerde su vardı. elektrik yoktu. neyse ki, her şey bugün olduğu gibi elektriğe ve internete bağlı değildi de pilli radyolar büyük iş yapıyordu. lakin, o da olduğu kadardı. net bilgi olmayınca konuşmalar da beyhude idi. elektrik, ilk olarak 17 ağustos günü öğleden sonra gelebildi. elektriğin deprem sebebiyle otomatik kesildiği açıklandı. depremin büyüklüğü 6.7 olarak açıklandı. birkaç gün depremi 6.7 olarak bildik. gazetelerin 17 ağustos baskısı sıradan haberler içeriyordu, çünkü gazeteler 16 ağustos gecesi bağlanıp basıma giriyordu. vizontele gibi depremin haberini gazetelerden 18 ağustos günü ancak alabilecektik.

17 ağustos gününün öğleden sonrasında, ilk deprem haberleri ekrana düştü. haberler vardı ama telefon bağlantısı, sokaklarda görüntüler şeklindeydi. izmit, adapazarı, yalova, istanbul iletişim konusunda büyük problem yaşıyordu. günün ve birkaç günün en önemli haberi tüpraş rafinerisinde çıkan yangın idi. bu yangın 4 gün sürecekti ve bütün amaç lpg tanklarına yangının sıçramaması olacaktı. bu saatlerde insanların iki meşgalesi vardı. birincisi, akrabaları ile iletişim kurabilmekti. ikincisi de evin bahçesinde yaşamak için düzen kurmak idi.

17 ağustos gecesi, haber bültenleri bir sürü deprem haberi veriyordu. her biri diğerinden farklı haberlerdi. o kadar çok haber vardı ki, herkesin aklında farklı bir deprem haberi kalmıştır. ankara'ya giderken deprem anında yıkılan ve otobüs üzerine düşen viyadük, yalova'da yıkılan yazlıklar, çöken yollar, mucize kurtuluşlar vardı. herkes yemeğini tüp ile yapıyordu. ekseriyetle sokakta geziliyordu ama fazla uzaklaşmak söz konusu değildi. yatmak için mevcut arabalar veya bahçeli evin, eve uzak kısımlarında yere yapılan yataklarında yatılıyordu. nöbetleşe uyku vardı. deprem olduğunda uyandıracak birileri vardı daima.

18 ağustos

18 ağustos günü, tüpraş yangını devam ediyordu. haber bültenlerinde ve gazetelerde helikopter çekimleri yavaş yavaş yayınlanmaya başlanmıştı. işin büyüklüğü ve ciddiyeti, daha korkunç bir hal almıştı. insanlar taksim meydanında, gezi parkında yatıyordu. sokaklarda, parklarda kalıyordu. arabası olan açık avm parklarında bile yatıyordu. hatta, galatasaray futbol takımının oyuncuları bile gelip florya'nın antrenman sahasında yatmıştı. depreme dair sayılar çok korkunçtu ama bugün bildiğimiz sayıların yanında kadük kalıyordu. gün başlangıcında 1500'e yakın olarak bildirilen ölü sayısı, gün sonuna doğru 4000'e yaklaşıyordu.

19 ağustos günü, yine sokakta bir gün, gökyüzünde tüpraş yangınının dumanı olduğu düşünülen bir ince tabaka vardı. bulut değildi ama gökyüzü ince bir gri renkte idi. dışarıda çataldan bozma anten ile izlenen ufak ekranlı televizyonlar ve mevcut hükümetin depremde neredeyse hiçbir şey yapamaması günün konusu idi. hayatımıza yeni isimler girecekti. akut ve nasuh mahruki isminin yanına bir de ahmet mete ışıkara ismi eklenecekti. haber bültenlerinde jeoloji mühendisleri depremi, fay hattı denilen şeyi, nasıl depremin meydana geldiğini anlatıyordu. gündüzleri ise enkazdan insanların kurtarılmasının görüntüleri ve hayatımıza girecek "sesimi duyan var mı?" cümlesi vardı. bir de sokak söylentisi tabii. "bir büyük deprem daha olacak, akşam büyük bir sarsıntı daha bekleniyor" cümleleri kulaktan kulağa yayılıp, haberlere kadar ulaşmış, insanlar gece depremi bekler olmuştu. lakin, hiçbir şey olmamıştı ama bu deprem söylentisi depremden birkaç ay sonra bile ara ara devam edecekti. bu psikoloji ile insanlar bir de suçlu arıyordu. müteahhitler, veli göçer, dükkanın kolonunu kesenler, malzemeden çalanlar suçluydu. lakin, çok daha ağır bir mesele vardı ve pek bahsedilemiyordu. enkazdan çıkartılan ölülerin defin işlemleri...

20 ağustos

20 ağustos günü, tüpraş yangını kontrol altında devam ederken, sakarya ve kocaeli'nde büyük sayıda kayıpların olması, cenaze işlemlerinin artık kontrol edilebilir olmasının da önüne geçmişti. gazete manşetlerinin bazıları, gazeteyi almaktan vazgeçirecek şekildeydi. bazısında toplu mezarlara defnedilen insanların fotoğrafları vardı. kefenleri bile yoktu. battaniyeye sarılmış ölüler, kamyondan indirilip yanyana çukura konuluyordu. morg, zaten yetişmiyordu. izmit'te bir buz pisti morg olarak kullanılmaya başlandı. buz pisti, yine insani sayılacak durumdaydı çünkü, soğuk hava deposuna sahip kamyonlarda ölüler vardı. dile kolay gelen 3 gün, bir enkazın altındaki ufak bir alanda insan ömrü için aç ve susuz şekilde tahmin edilebilir halde bile değildi. ekranlarda kurtarılan insanlar vardı, hep iyi haberler izliyorduk ama enkaz altında kalanlar için sayı belirsizdi. deprem bölgesinde olan ama nispeten izmit ve adapazarı ikilisine göre az etkilenen insanlar, yardım toplamaya başlamıştı. bebek bezi, mama, hijyenik ped, ilaç, çamaşır gibi önemli parçaları insanlar kendi yardımları ile toparlayıp, götürmeye karar almışlardı. elbette, bu konuda da kötüye kullananlar vardı. yağmacılar. "uzaktan akrabam, yardım etmek istiyorum" bahanesi ile enkazdan altın çalanlar, ziynet eşyası götürenler, yardım malzemelerini yardıma muhtaç gibi alıp, daha sonra satanlar...

21 ağustos

21 ağustos günü, tüpraş yangını kontrol altına alındı ama daha büyük bir yangın herkesin içine oturdu. star gazetesi ölü sayısını 45.000 olarak ifade ediyordu. resmi sayılar 18.000 olsa da çoğu insan için bu sayı hep gerçek sayıldı. daha vahim olanı, toplu mezarların kazıldığını ve kepçeler ile bu kişilerin defnedildiğini yazıyordu. depremin etkisi ve haberleri, sanki yangın ile beraber azalıyor, enkaz altından insan çıkartma ihtimali ve artçı depremler azalınca, insanlar için eski hayatlara tekrar dönme yolu görünüyordu. yavaş yavaş evlere girilmeye başlandı. yaz tatili olduğu için insanlar sadece yatmadan yatmaya evlere giriyordu ama hayat evlere dönmeye başlamıştı.

17 ağustos 1999 gölcük depremi'nde resmi rakamlara göre 18.373 kişi öldü. 40.000 prefabrik evde 140.000 kişi yaşamaya başladı. 200.000 ev orta ve ağır hasarlı olarak kabul edildi. 

bill clinton bölgeyi ziyaret etti ve yuhalanmadan bölgeden ayrılan tek lider oldu.